Başak Yavuz’la Take Five: “Sibel Köse”

"Her türün güzel örneklerini dinlemeyi severim. Son dönemde mümkünse sözsüz radyo yayınlarını dinlemeyi seviyorum, sürprizli olabiliyor."

0
Teoman Cimit - Yüz Kumbarası

Cazın kiminle nerede başladığı otoriteler tarafından tartışıladursun, tüm caz müzisyenlerinin ve caz severlerin kişisel caz tarihinin başlangıcı olan bir isim vardır elbette. Kimi için Miles, kimi için Coltrane, kimi için Billie Holiday olmuştur bu isim, ya da hiç dinleyemediği Buddy Bolden, benim içinse Sibel Köse’dir. NouvArt’ta her ay bir caz vokalistiyle yapacağım beş soru beş cevaplık köşemin de ilk misafiri olmayı kabul ederek çok mutlu etti beni.

1) En sevdiğin caz vokalistleri? Neden?

Sibel Köse: En başta Ella Fitzgerald; benim için ilk aşk olduğundan. Ondaki neşe, cümlelerinin güzelliği, ritmik hakimiyeti, scat tekniğini bana ve tüm dünyaya sevdirmesi, kişiliğindeki sıcaklık ve samimiyet, her dönemde nasıl bir çerçevede olursa olsun daima en güzeli yakalamasında ve kendi imzasındaki belirginlik benim için her zaman çarpıcı oldu; her dönem her şeyini zevk ve merakla dinliyorum. Sarah Vaughan; güzelim ses rengi, müthiş ses aralığı, piyanist olmasının getirdiği müzisyenlik, repertuvarındaki esneklik ve her daim yakaladığı müzikalite onun neden ‘divine’ -tanrısal ya da ilahi- olarak adlandırıldığını açıklıyor. Kişisel olarak özellikle balladlarını çok huzur verici bulurum. Billie Holiday; kendine özgülük söz konusuysa eğer bir numarada yer alması gereken yorumcu. Onun kendine özgülüğü ve yoğun hissiyatı bence kendisini eşsiz kılıyor ve döneminin çok ilerisinde bir sanatçı olduğunu düşünüyorum. Bir yazıda ‘şarkı stilisti’ diye okumuştum, yaptığı yorumdan öte şeyi güzel ifade ediyor bence. Carmen Mc Rae; müzisyenliği bir yana hikaye anlatıcılığını çok beğeniyorum. Nina Simone; aslında hep ve sadece piyanist olmak istemiş, her zaman hoşa gitmeyecek hikayeleri ve duyguları da ifade etmekte gösterdiği cesareti çok değerli. Jon Hendricks -vocalease denilen ve kiminin karşı olduğu sololara söz yazma misyonuna hayranım. Charlie Parker, John Coltrane, Miles Davis, Wynton Kelly, Theolonious Monk, Clifford Brown gibi caz efsanelerinin sololarına yazdığı sözlerle müzisyenlik ve şarkıcılık arasında köprü kurduğunu düşünüyorum. Chet Baker; sesi mi trompeti mi ağırlıklıdır ya da hangisi hangisinden etkilenmiş belli değil ama nefesli sazlarla şarkıcılığın arasındaki yumurta/tavuk ilişkisinin canlı örneği olmuş. Betty Carter; sahnede canlı izleme şansına da sahip olduğum sanatçı gerçek bir doğaçlama üstadı, bir solistin orkestrayı an içinde nasıl yönlendirdiğinin en güzel örneklerinden biriydi. Risk alma konusundaki cesaretini çok çarpıcı buluyorum. Shirley Horn; az ile çok nasıl ifade edilir, zamanlamanın ve boşluğun önemini en iyi vurgulayan yorumculardan biri olduğunu düşünürüm. Cassandra Wilson; her şey yapıldı derken özellikle erken işlerinde yepyeni bir sound ve yaklaşımla caz söylemeye boyut kattığı kanaatindeyim. Dianne Reeves; tüm bu sevdiğim şarkıcıların kimi özelliklerinin ve anlayışların günümüzdeki temsilcisi olduğunu düşünüyorum. Listede yazamadığım daha pek çok hayran olduğum şarkıcı var, Clark Terry, James Moody, Roy Eldridge gibi vokal doğaçlama yapan enstrümanistleri dinlemeyi de çok severim.

2) Peki en sevdiğin şarkı var mı? Daha insaflı olayım, üç şarkı da olabilir. Ve neden?

S.K.: En sevdiğim şarkı diye bir şey düşünemiyorum. 3 de olmaz. Neden dersen kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum ve her birinin kıymeti ayrı benim için. Şarkı var yol açar, şarkı var bir şey öğretir, şarkı var yaraya merhem olur, şarkı var yaranı azdırır. Kimin nasıl söylediğine göre vezir de olur rezil de. Aşık olduğum şarkılar var, kadim dostlarım var, henüz arayı bulamadıklarım var, daha duymadıklarım var.

3) Repertuvarını seçerken nelere dikkat ediyorsun?

S.K.: Epeyce kriter var aslında… Her şeyden önce bende uyandırdığı his önemli sanırım. Anlattığı hikayenin bende karşılığı olması taşımamı kolaylaştırır; illa sözlü olması da gerekmez. Birlikte müzik yaptığım arkadaşlarımın çalmaktan hoşlanacağı şarkılar seçmeye çalışırım. Duruma, dinleyene, konsepte ya da projeye olabildiğince uygun, kendimi geliştirmeme yardımcı olan şarkıları seçmeye gayret ediyorum. Belki de şarkılar bizi seçiyordur.

4) Sibel Köse caz dışında ne dinler?

S.K.: Her türün güzel örneklerini dinlemeyi severim. Son dönemde mümkünse sözsüz radyo yayınlarını dinlemeyi seviyorum, sürprizli olabiliyor. Çocukken radyo tiyatrolarını özellikle polisiye olanları dinlemeyi çok severdim. Louise Hay, Eckhart Tolle, Carolyn Myss gibi yeni akım şifacıların kayıtlarını dinliyorum. Arkadaşlarımın hikayelerini dinliyorum. Öğrenmek istediğim yeni dillerde ne bulursam dinliyorum. Fırsat bulursam en güzeli doğayı dinlemek.

5) Peki en sevdiğin kitap ve film?

S.K.: ‘En’ kısmı zorluyor sanırım beni. Popüler olan filmleri o dönemde değil sonrasında tüm o yorumlar yitip gittikten sonra izliyorum. İlla bir ‘en’ gerekiyorsa en son izleyip çok etkilendiğim film az da olsa tanıma şansına sahip olduğum Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’in hikayesini anlatan ‘Blue’ belgeseli oldu, en son okuyup çok sevdiğim kitap Kazuo Ishiguro’nun müzik, aşk ve hayatı konu alan hikayelerinin yer aldığı ‘Nocturnes’ kitabıydı.

Önceki İçerikGargamel Distopyası
Sonraki İçerikErnst Fuchs ve Fantastik Realizm
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments