Besin ve Koparın Zinciri

0

Olabildiğince açıktı hava ve mavilikler arasında Moby Dick bulutları süzülüyordu…

Az önce tamamladım tırmanışımı. Az önce dediysem, o kadar da değil; oluyor bir yarım saat. Bisikletle yapılan, her zamankinden bir tırmanış oldu. Çalakalem ayaklarla yapılan tırmanışlar da olacak ve o günler de gelecek elbet. Şimdi sıra bir şeyler yazmada. Çalakalem de olur, ıkına ıkına ve kafa çatlata çatlata da.

Telefonuma sürekli, “Moby Instagram’da az önce bir şeyler paylaştı” diye iletiler gelip duruyor bu aralar. Yılmadan usanmadan açıp bakıyorum, hayvan görselleri çıkıyor karşıma. Hayvan adam şu Moby. Hayvanî hatta. Vegan da üstüne üstlük; tam bir haspa. Cinsiyetten arındırılmış bir dünyanın haspası. Süper müzisyen, manyak yetenek. Elli bilmem kaç yaşına geldi, doğaya ve canlılara zarar veririm diye motorlu taşıt kullanmadı. Hiç binmedi demiyorum, kullanmadı diyorum; farklı şeyler ikisi de. Güzel insan şu Moby; öylesine doğa âşığı, öylesine yaşam savunucusu. Yaptığı müziği elektronik diye tanımlayanlar da var, rock diye, hatta elektro-rock diye tanımlayanlar da. Ben kategorize etmiyorum kendisini, dinliyorum sadece. Onu ekranlarda ilk gördüğümde, kocaman gözlükleriyle minik minik tıpkı kopyalarını tıraşlıyordu durmadan. Tıraşlamak derken, iletişim pürüzlerini gidermek ve temasın etkisini arttırmak yolunda bünyesine cila çekiyor, gezegenin başka âlemlerle ilişkilenmeye can atan dev kitlesine bu yolda kaygan zeminler hazırlıyordu. Sürtünme ve cinselliğinden arındırılmış tüm uzamların hızı yakalamak ve zamana tutunmak adına çok daha şanslı olduğunu o da çok iyi biliyordu sonuçta. Işığın ve zamanın ellerini aynı anda tutmak demekti hız. İletişim sarhoşluğuna ilk kez o zaman tanık olmuş, tepeden tırnağa ilk kez o zaman kavramıştım iletişimin ne menem bir esriklik olduğunu. Ve ağzımdan dökülen ilk şey; “İletişim sarhoşluğu denen bir şey varsa, dünyaya gözümüzü açtığımız daha ilk anda naralar atmaya başlıyor olmalı,” olmuştu. Anlamak ve kavramakta çok geciktiğimi ifade ediyordu aslında sevgili ağzım. Hemen akabinde, ifadeyi itiraf şeklinde düzelten de kendisi oldu. Ayıplasa da beni, hor görse, eleştirse de, diline sağlıktı; o benim sevgili ağzımdı ne de olsa.

Neye dair yazacağıma bir türlü karar veremezken, karşıma bir anda Moby’nin çıkması çok manidar olmuş, istemsizce beyaz dev Moby Dick’e meyleden bir bilinç akışı gerçekleşmişti tepemde. Mavi balina boyutlarında albino bir kaşalotun, nam-ı diğer ispermeçetin sular üzerinde ve altında fersah fersah dalgalar deviren ve kök söktüren hâkimiyeti istemsizce bir müzik devinin siluetiyle eşleşmiş, üst üste binmişti tepemde. Tabii ki bunda, az önce tırmanmış olmamın da etkisi büyüktü. Benlik izdüşümümde bisiklet tırmanmak, tırmanmak da çağrışım demekti.

“Vegan olmayan bir insan, hayvanları sevdiğini, tam bir hayvansever olduğunu söylerken, olanca samimiyetiyle ikiyüzlü bir sevici olduğunu dile getiriyordur aslında.” önermesinin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında pek çok şey söylenebilir, ama kesin bir yargıya varılamaz asla. Tıpkı “hayvan sevmenin ilk kuralı vegan olmak, olamıyorsan da vejetaryenliğe talim etmektir.” önermesi hakkında kesin ve net hiçbir şey söylenemeyeceği gibi.

Müzikten hayvanseverliğe, oradan yeme alışkanlıklarına uzanan ve daldan dala konarak düşünce dünyasında titreşimler ve hezeyanlar yaratmaya bilinç/beyin akışı diyeli oluyor epey. Sıkıcı ve can sıkan bir yol aslında. Tek eğlenceli yanı, kural tanımazlığı. Ve son derece yalnızlaştıran bir yol kendisi. Diğer bilinçlerce “kim takar onu!” ağlarıyla örülmüş, yapayalnız bir yol… Yanıtları bu yalnızlıkta aramak, herkesten ve her şeyden uzaklığı, güvenilir sular olarak nitelemek bir özeleştiri midir peki? Ve her şeyden öte, aynı güvenilir sularda rahatlatan ve ferahlatan yanıtlar vermek, sayısız zayıflığımızdan sadece birisi midir? Şehrin bilmem kaç yüz metre tepesinde yanımdan geçen kediye seslendiğimde, bana aldırış bile etmemesi, ikiyüzlülüğüme inen gecikmiş bir tokattan başka bir şey değil midir yoksa?

Besin zinciriyse tüm mesele ve insan da dâhil tüm hayvanlar sürekli bir tırmanış hâlindelerse ta en tepeye giden yolda, ortada sözü edilecek bir sevgi ara ki bulasın ve ara ki yanıtlar bulasın sorulara: Al bana yanıt, al bana vicdan, al bana rahatlama!

Eve gittiğimde, Moby’den bir şeyler dinlemeyi düşünüyorum. Herhangi bir uzantısı olabilir, fark etmez; ilk albümünden esintiler de, bu aralar çıkacak son albümünden üfürmeler de. Son albümünün çıkıp çıkmadığını da bilmiyorum gerçi. Bu bir ayıp mı peki? Ve nedir ki ayıp? Deme ve ifade şekline bağlı olmayan her türlü ikiyüzlülük ve en çok da susmaktır ayıp…
Peki ya tırmanmak; neydi tırmanmak?
İki bulut arası bir dize yazmak
İki yazıp bir durmak
Ve her duruşta bir alttakini yok etmekti tırmanmak.

Kenan Yaşar
Önceki İçerik8. Zeynep Cemali Edebiyat Günü
Sonraki İçerikİZDOB, sezonun prömiyerini operalarıyla yapacak: “Cavalleria Rusticana” ve “Palyaçolar”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments