Birinizin Bildiği

"Kendi gerçekliklerimi düşünürken tarihi gördüm telefon ekranımda yine durduk yere. Keşke yaşım takvim yaprakları bana bugünün önemini hatırlattı cümlesini kurmaya yetebilseydi..."

0
Fotoğraf: Ezgi Doğan

Kimliğinde yazan rakamlara dair bir fikrim yok küçük çocuk ama benim dünyamda hiçbir hayalin boyundan büyük değil. Bedenine birkaç numara büyük bir hayat yaşamaya da çalışmıyorsun herhangi bir senaryoda. Hangi sınırı çizdiyse duyguların, kime izin verdiyse güvenin ve hangi çiçekleri yeşerttiyse kalbin onları hissediyorsun, onlarlasın ve onlarla yaşayacaksın, korkma.” diyebilseydim eğer herhangi bir yaşında olan kendime, hiçbir anlamı olmazdı. Şimdi okuyunca ne kadar mantıklı geliyorsa, o zaman okuduğumda da bir o kadar alakasız gelecekti biliyorum. Geçmişe ya da geleceğe büyük konuşmalar yapma bahaneleriyle hatalarımızı mı kabul ediyoruz yoksa yaşadığımız hayatın hayallerimizdeki gibi olmadığını kabul etmekten mi kaçıyoruz bilemiyorum. Kimsenin şu yaşında aynaya bakıp kendisine bu sorunun cevabını verme cesareti kalmamışken bir de kalkıp başka yaşlardaki hallerine seslenmeleri nasıl bir şuursuzluktur aklım almıyor. Daha dün sekiz yaşındaki Gizay’a yazdığım mektubu buldum, ondan bu atıp tutmalarım. Yazdığım her cümle beni okudukça daha da dehşete düşürdü çünkü eğer ben, 25 yaşımda, o bir sayfalık mektubu okuduktan sonra korktuysam, sekiz yaşındaki Gizay’ın okuma ihtimalinin dahi olmaması başıma gelen en güzel olay olabilir. Yok yaa, başıma gelen en güzel şey eriğe alerjim olmamasıdır. Aslında başa gelen en güzel şey kalıbının gerçek olmadığını düşünüyorum bir yandan. Tabi en büyük hayal kırıklığı kısmına inanıyorum ama inanır mısınız aşırı iyi geliyor insana. Mesela başa gelen en güzel insan, en güzel olay, hayatının en güzel günü kaç kere değişti bu zamana kadar hatırlıyor musun? Ben de hatırlamıyorum tabii ki çünkü neden hatırlayalım ki? Benim derdim her seferinde büyük inançlar ve mutluluklarla kurulan bu cümlelerin her yeni yılda, her yeni olayda ve her yeni ilişkide değişeceğini bile bile inatla bu anlamları yüklememiz. İnkâr etmemizin tek sebebi de bir gün değişecek olan o gerçekliği bu kadar abarttığımız saçmalığını kabul etmek istemememiz zaten, uzatmaya gerek yok o yüzden.

Kendi gerçekliklerimi düşünürken tarihi gördüm telefon ekranımda yine durduk yere. Keşke yaşım takvim yaprakları bana bugünün önemini hatırlattı cümlesini kurmaya yetebilseydi de bugün yaşadığım hüznü o takvim yaprağını dramatik bir şekilde yırtarak yaşayabilseydim. Öyle ya da böyle 25ini doldurdu çocukluğum ve kivili pasta yaptım bugün ona. Kaçırdığım dokuz senenin hatrına dokuza böldüm dilimimi. Sonra yine kendi gerçekliklerime dönüp birkaç küfür savurdum birkaç şehre. Başıma gelen en güzel şeydi demedim, iyi ki başıma geldin dedim ve yuttum son lokmamı. Bu cümleyi neden bu şekilde kurduğumu tekrar açıklattırmayın bana, değişecek şeylere daha fazla kafa yorma niyetinde değilim. Biraz müzik dinlemek, biraz izlediğim belgeseli bitirmek, çokça da yüzmek istiyorum aslında ama sanırım ilk ikisi daha olanaklı şu anda şu saatte. Tek sıkıntı 90lar popu için can atan ruh halim ve Jordan’ının zaferlerini izledikçe gelen ağlama isteğim arasındaki çatışmayı yönetebilecek enerjimin olmaması. Derdimi seveyim be, bugün yeteri kadar su içmemiş olmam resmen umurumda bile değil. Bazı şeylerin umurumda olmamasını anlamayan ya da buna inanmayan da çoktur eminim. Ya da benim bir şeylerden, birilerinden nefret ettiğimi düşünen de. Yahu ben herhangi birisiyle aramda ufak bir huzursuzluk dahi olsa çözmeden uyumam, bir de nefret edebilmem nasıl mümkün olabilir? Neyse bu da önemli değil.

Şimdi de yatağımın ortasında öylece durmuş çocukluk fotoğraflarımın nerede olduğunu hatırlamaya çalışıyorum. Sekiz yaşındaki halim şimdiki söyleyeceklerimi duysa hangi fotoğraftaki surat ifadesini yapardı diye bulmaya çalışırken, o zamanlar yanımda olup da şimdi olmayan kaç kişi var saymak istiyorum. Hangi an o zamanın en mutlu günüydü ve yine hangi yılbaşı o zamanların en eğlencelisiydi bir bir dokunmak istiyorum. Kaybedilen insanları, unutulan ‘en güzel zaman’ları ve beni asla duymayacak olan çocukluğumu zihnimde sıkıştıkları yerden gözlerimin önüne sermek istiyorum. Aramam gereken birkaç isim var, seslerinin bile bazı aradığım duyguları getirmeye yeteceğinden emin olduğum isimler. Fakat bu duygu yoğunluğumla ararsam onları da görmek isteyeceğimden neredeyse emin gibiyim o yüzden uyumam gereken bu saatte hiç o topa girmeyeceğim. Uyku düzenimin kafamın içindeki kargaşadan o kadar bir farkı yok ki, fiziksel olarak bir yerleri toparlayıp temizlersem belki sıra oralara da gelir ve bir umut uyuyabilirim diye sakladığım onca eşyamı düzenledim durduk yere. Neyse ki elime geçen birkaç parça mutluluk oldu da boşa gitmedi uğraşım. Zira geri kalan hiçbir dağınıklığa bir faydası dokunmadı. Bir ara rehberime el atmak istedim ama fark ettim ki bu da asla ‘telefon defterini güncellemek’ kadar nostaljik ve dramatik olmayacak, ondan da vazgeçtim. Gerçi şu sıralar her anımız yeterince dramatik, daha fazlasına ne kadar gerek var o da ayrı bir soru işareti. Acaba bu zamanları ‘hayatımın en …..’ kalıbında nasıl bir yere koyarak hatırlayacağım, bilemiyorum. Bir de hapşırdıktan sonra birbirimize çok yaşa vs diyor olmamıza rağmen neden esnedikten sonra hiçbir şey demediğimizi baya merak ediyorum. Herhangi birinizin bildiği bir şey varsa bu konu hakkında, mesajınızı bekliyorum.

Gizay Tabanlıoğlu
Önceki İçerikMurat Özel’den bugünleri anlatan şarkı: Lanetli Nesil
Sonraki İçerikCihan Bilgin ve Ozan Kınasakal’ın yeni projesinin ilk teklisi: “Kraterler”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments