Bristol’dan dünyayı saran Banksy etkisi: “Neden Banksy?”

"Bristol’daki ilk sergisinden bahsedeyim ki bu hayatındaki ilk sergisidir Banksy’nin, Bristol müzesi yönetimi ile gizli olarak anlaşan Banksy, anlaşmasında kendi ekibi ile çalışabilmesi için müzeyi tamamen ona bırakmalarını ister..."

0

Aslında bugün bu yazıyı yayınlamak gibi bir planım yoktu ama Twitter’da söz dolaştı yine Banksy’ye geldi bende anlatayım istedim neden Banksy‘e bu kadar çok önem veriyorum ve seviyorum. Daha önce yayınladığım bir yazımı güncelleyerek yayınlıyorum.

Aslında ilk Banksy grafitilerini Londra’da yaşarken görmüştüm. Londra’da Waterloo İstasyonu’nun yaya giriş çıkışının olduğu yolun üzerinde vardı basit bir Banksy. Derken zaman içerisinde Londra‘dan Bristol‘a taşındım. Bristol, İngiltere‘nin Kuzey batısında yer alıyor. Banksy de aslında burada doğup büyümüş. Belki inanmayacaksınız ama gençken kasaplık eğitimi almış.

Grafiti ile başlayıp da seçkin müzelerde sergi açmaya kadar uzayan başarılı bir sanatçı (ki grafiti sanattan bile sayılmıyordu malumunuz eskiden ve uzunca bir süre de sayılmadı) ya da grafiti sanatçısı. Bence çok başarılı çünkü kafası çok çalışan birisi. Banksy, önceleri kendi kimliğini saklamış; bunun birinci nedeni binaların üzerine grafiti yapmak yasal değil! İngilizler de uzun süre tartışmışlar bu konuyu; BBC radyosunda kayıtlı konuşmaları dinledim de gerçekten çok komikti. Birisi gelip sizin evinizin duvarına sizden izinsiz resim yapıyor, buna nasıl müsamaha gösterirsiniz? diye ciddi ciddi tartışıyorlardı. Ama eğer Banksy bir grafiti yaptıysa sizin binanızın degeri birden on kat artıyor hatta o grafitiyi gören binanın bile değeri artıyor. Doğrusu benim gerçek fikrimi sorarsanız, evlerinin değeri artmasaydı hayatta İngilizler Banksy’e izin vermezlerdi. Grafiti, sanat olarak yeni yeni görülüyor ve diğer grafiti sanatçıları da günümüzde bol bol grafiti yapabiliyorlar artık ve hatta para verip binalarının duvarlarını grafiti sanatçılarına renklendiriyor günümüzde pek çok kimse. Bu da sanırım zaman içerisinde kültürün nasıl değiştiğini de açıkça gösteriyor.

Şimdi Bristol’daki ilk sergisinden bahsedeyim ki bu hayatındaki ilk sergisidir Banksy’nin, Bristol müzesi yönetimi ile gizli olarak anlaşıyor Banksy, anlaşmasında kendi ekibi ile çalışabilmesi için müzeyi tamamen ona bırakmalarını istemiş. Son ana kadar da basına bildirilmedi. Bu sergi sanırım iki aya yakın açık kaldı ve dünyanın her tarafından ziyaretçi akınına uğradı. Yanılmıyorsam, iki ayda dünyanın pek çok yerinden yaklaşık bir milyon kişi gelip bu sergiyi gezmiş. Bu sırada Bristol – UK ekonomisi de çok kötü olduğu dönemlerden geçerken, Bristol esnafı bu sergiden yana oldukça memnundular. Oteller birden doldu, restoran ve diğer mağazalar da nasiplerini aldı bu sergiden. Bu sergiyi gezmekse tamamen ücretsizdi. Buraya sanırım bir artı parantez bir şey ilave etmem gerekiyor; çalıştığım büronun tamamı İngiliz ve hemen hepsi oranın yerlisi ve içlerinde sergiye giden tek kişi bendim. Diğerleri gidip de bu kalabalıkta kuyrukta beklemek istemediler.

Bu kuyruktan fotoğraf eklemezsem belki inanmayanlar çıkabilir, cidden 3 saatten fazla bekledim kuyrukta ve ara ara yağmur yağsa bile yine de şanslıydım çünkü yağmur hiç olmazsa sürekli yağmıyordu. Kuyruk görselde de gördüğünüz üzere büyük S’ler çizerek oluşturulmuştu ve kuyrukta beklerken insanlar birbirine şakalar yapıyor, Banksy üzerine ya da başka konularda sohbetler ediyordu. Doğrusu o kuyruk bugüne kadarki en şamata, gırgır kuyruklardan birisiydi ki onca zaman da zaten başka türlü geçmezdi.

Banksy artık Bristol’dan çıkıp dünya çapında bir artist oldu. Filistin – İsrail arasındaki Doğu Bank’taki duvarlardan, Londra’ya New York a ve daha nicesini bilmediğim dünyanın pek çok yerinde grafitiler yapmaya devam ediyor. Pek çok zaman ezilen halkın yanında… Bristol’e de sürekli geliyor ve en son geçen sene ekonomik durumu çok kötü diye kapanmak üzere olan gençlerin gittiği bir boks salonunun kapısına bir grafiti yapıyor ve onlara not yazıyor. Bunu satıp gelirini kulübünüz için harcayın diye. Açık artırmada çok uçuk bir rakama satılınca kulübün başkanı mutluluktan havaya uçuyordu doğrusu.

Bunun benzeri pek çok şey yapıyor Banksy; mesela geçenlerde okudum, New York’a gidip kendi yaptığı mini Banksy tablolarını küçük bir el tezgahında insanlara bizzat satmış. Şimdi kimse onu tanımadığı için kimsenin de aklının ucundan geçmiyor haliyle onun Banksy olacağı ve hatta oradan geçen biri bunların zaten sahte olduğunu sahte bir Banksy icin $50 dolar vermek istemediğini bile söylemiş. O da adama kızmış ve satmamış. Ama yine orada yaptıklarını çok beğenen bir kadına da kadın param yok alamam deyince bir kaç tane birden hediye etmiş. Daha sonra bunu web sitesinden yayınlayınca insanların $50’a aldığı tablolar, $750 ile $1500 dolara çıkmış haliyle… O kadın da bunu öğrenince onları sattıysa, sanırım ciddi bir miktarda para kazanmıştır.

Geçenlerde birlikte davul çaldığım kız da söyledi hatta ona da bir açık artırmada (yıllar önce olmuş bu yeni değil) Banksy tablosu çıkmış. Ne yazık ki tabloyu satmış o zaman £350 pound civarında bir paraya. Ah diyor elimde tutsaydım. Gülüyorum ona çünkü muhtemelen şimdi çok ciddi miktarda paralara satabilirdi. Bu noktada ben kendi adıma, doğrusu bir Banksy sahibi olsam, çok ihtiyacım olmadıkça satmazdım. Ama tabii insanlar sıkıntıdayken sanat bazen ikinci plana itilir ki buna da kimsenin hiçbir itirazı olamaz sanırım.

Ben Banksy’nin bu sergisine gitmek için 3 saate yakın kuyrukta bekledim, devamlı olmasa da bir kısmı yağmur altında oldu bu bekleyişim. İlk gittiğimde sanırım 3 saatin üzerinde kaldım, resim çekmek için de uğraş verdim bu kalabalıkta. Dünyanın lafını da işittim belki ama kimin umurunda tabii. Sonra sergiye iki kere daha gittim. Bir sergi insana mutluluk verebilir mi? deseler bilmem derdim ama bu sergi sonrasında bu sorunun yanıtını ben kendimce öğrendim. Mutlu olmak için insan, sergiye de gidebilirmiş demek ki. Çünkü sergiye dahi gitmemeyi isteyecek kadar moralimin bozuk olduğu bir dönemdi, gittiğim dönem. Serginin sonunda ise çok garip bir mutluluk sardı beni. Doğrusu bu sergi benim için hayatımda bu kadar etkilendiğim, mutlu olduğum ve defalarca geldiğim ilk sergi. Ama ne güzel ki tek demiyorum, zira artık bol miktarda sergi geziyorum. D. Lloyd Weber’in özel koleksiyonu mesela çok etkileyicilerden bir başkası benim için. David Hackney var mesela. Neyse zaman içinde belki bu isimleri de yazım konusu yaparım kim bilir…

Buraya bir kaç Banksy daha ekleyeyim, umarım sizin de birgün Banksy’i takip etme, sergisini gezme şansınız olur.

Önceki İçerikGökçe Kılınçer – Babylon Bomonti Konseri (14.03.2017)
Sonraki İçerikHAYKIRMADAN ANLATAMAM !!! NEYSE ki dinlerim…
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments