Evrene ulaşan derin güç; “Konuşmak”

"Konuşmak bedende dolaşan hayat enerjisinin akşını düzenler ve akışın devam etmesini sağlar. En basit haliyle düşündüğümüzde en ufak bir sıkıntıda olayı herhangi birine anlattığımızda ruhsal ve zihinsel bir rahatlama yaşarız. Neden?"

0

Konuşmak çok basit ama bir o kadar derin, anlaması güç bir kuvve. İnsanlığın en eski tarihinden beri insanları bir çatı altından toplayan yegane güç. Konuşmadan yani kelimeleri kullanmadan, isteklerimizi, duygularımızı, fikirlerimizi, amaçlarımızı, umutlarımızı, davamızı, hedeflerimizi anlatamayız, aktaramayız. Aktaramayınca da diğer insanlarla iletişim kuramaz ve bir topluluk oluşturamayız. Dünyaya nam salmış imparatorlar, devlet büyükleri, çığır açmış liderler hepsinin en büyük yardımcısı ve en büyük yaveri fark etmeseler de konuşmaktır yani kelimelerin ağızdaki ahenkli danslarıyla karşıdaki insanları büyülemesidir. Yunus Emre’nin de dediği gibi ‘Söz ola kestire başı, söz ola kese savaşı, söz ola zehirler aşı, yağ ile bal ede bir söz’.

Başka bir açıdan konuşmak makro ölçüde evrendeki, mikro ölçüde ise insandaki hayat enerjisinin akış yollarından biridir. Konuşmak, Çin şifa kanallarında ‘Chi’, Hint mistisizminde ‘Prana’, Afrika Şaman kültüründe ‘Num’, bilimciler için ‘Biyo-Alanlar’, fizikçiler ve biyologlar için ‘Morfik Alanlar’ olarak adlandırılan yaşam enerjisinin tıkanmadan, akış içinde olması için gerekli eylemlerden biridir.

İnsan psiko, sosyo, biyo ve spritüel boyutta bir bütündür. Bu bütünlüğün uyum içinde olması konuşma eylemini gerçekleştirirken tutunduğumuz tavırların etkisi altındadır. Konuşmak için gerekli gücü bulamadığımızda kendi kabuğumuza çekilir, farklı senaryolar yazmaya başlarız. Konuşmadan sadece düşünmek ve hayal dünyamızda bunları oluyormuş gibi hissetmek boş bir balonu şişirmeye benzer. Kendi kendimizle konuşurken sadece kendi duymak istediklerimizi söyleriz ve ona göre bahaneler üretir ya da üstünü kapatırız. Bu halde de enerjisel döngü gerçekleşmez ve enerji tıkanmaları oluşur. Çünkü enerjiyi aktarmaz döndürüp döndürüp kendi bedenimize hapsederiz. Ancak bir insanla konuşmaya, iletişim kurmaya başlayınca zihnimizde biriken enerji akar ve enerji aktıkça insan yenilenmeye başlar. Ve her konuşma eyleminde, her kendini tam olarak ifade ettiğinde, her hislerini korkularına kapılmadan aktardığında beden akışta olmayı kabul ederek anı yaşar.

Konuşmak bedende dolaşan hayat enerjisinin akşını düzenler ve akışın devam etmesini sağlar. En basit haliyle düşündüğümüzde en ufak bir sıkıntıda olayı herhangi birine anlattığımızda ruhsal ve zihinsel bir rahatlama yaşarız. Neden? Çünkü enerji akışını devam ettirmiş ve biriktirmemiş oluruz. Biraz daha ileriye taşıdığımızda psikologlar neden sadece dinler, çok az yorum yaparlar, bize kendimizi buldurmaya çalışırlar ve bunu yaparken konuşma eylemini seçerler? Çünkü fiziksel dünyada çözüm önce fiziksel olarak iletişim kurduktan sonra gerçekleşir. Ve fiziksel iletişimin ilk adımı konuşmaktır. Daha sonra katmanlar gibi açılmaya başlarız. Tuhaf bir şekilde içimizdeki hayat enerjisinin aktığını hisseder ve bizimle konuşan kişiyi de sardığını sanırız. Konuşurken kendimizi kontrol etme zorunluluğundan sıyrılır, beğenilme duygusundan serbest kalır, yargılanma endişesini salıverir, sadece özbenliğimizle konuşmaya başlarız. Artık bir adım öteye geçmiş kelimelerle kapılarını açtığımız sırlarla çevrili katmanlar arasında dolaşmaya başlarız.

Kimi zaman insan fiziksel dünya ile tek iletişim kurma becerisi olan konuşma yetisini kullanmaz ya da kullanmayı reddeder. Çünkü hudutsuzca yargılandığımızı, eleştirildiğimizi, reddedildiğimizi fark edince bir süre kendimizi anlatmaya çalışırız. Ama eğer olmuyorsa bu sefer vazgeçer ve konuşma ihtiyacı dahi hissetmeyiz. Aynı dili konuşuruz ama farklı şeyler anlatır farklı şeyler algılarız. Aradaki uçurum açıldıkça ya uçurumdan atlar ya da yeni yollar ararız. Bu arayışta da konuşmaktan vazgeçer yaşam enerjimizi bedenimize hapsederiz. Akmasına izin vermediğimiz için üzerimizde sürekli bir ağırlık yapmaya başlar. Farklı şekillerde üzerimizdeki bu ağırlıktan kurtulmaya, sıyrılmaya çalışırız. Ancak zihinde oluşan ağırlık zihinsel yöntemlerle boşaltılabilir. Zihnimizdeki düşünceler, fikirler, hislerimizin kelimelere dökülmüş hali sadece konuşarak bedenimizden akar. Bu noktadaki en önemli husus ise kendimizi tam olarak ifade etmemiz, yargılanma korkusu olmadan, eleştirilme korkusuna kapılmadan, dışlanma hissine esir olmadan, reddedilme düşüncesiyle kıvranmadan kendimizi olduğumuz gibi aktarabilmemizdir. Bu gerçekleştikten sonra karanlık dediğimiz noktalar aydınlanır, gölgeler ışığını saçmaya başlar. Velhasılı kelam konuşmak şifadır.

İlknur Kayacan
Önceki İçerikSelam, Ben O Çok Güvendiğin “Korku”
Sonraki İçerikYüzleşme: Eine Kleine Nachtmusik
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments