Genç Osman: “Türk Rock müziği, çok fazla gelgitin yaşandığı bir ortam”

"... yirmili yaşlarımda neredeyse ‘sadece’ rock dinlerken şimdi bütün o erişim imkanlarımız sayesinde artık belirli bir müzik dinlediğimi söyleyemem."

0

Türkiye’nin en kökü rock gruplarından Mavisakal’ın solisti Genç Osman Yavaş ile yeni solo albümü “Sensizlik Anlatılmaz” üzerine konuştuk.

– Merhaba yeni albümünüz “Sensizlik Anlatılmaz” hayırlı olsun, bize biraz albümünüzden bahseder misiniz?

Genç Osman: ‘Sensizlik Anlatılmaz’ yine belirli bir dönemin duygularını yansıtan bir ‘hikayeler bütünü’. İlk albümde yirmili yaşlarda da yazdığım bazı şarkılar vardı, bu albümde ise hepsi çok daha yeni ve son yıllarıma ait hissettiklerim, düşündüklerim/hayal ettiklerimden ibaret. ‘Gökyüzü Masmavi’ albümünden altı yıl sonra tamamlayabildim. Bu kadar uzun aralar olmasının nedeni aslında müziğin benim için idealizm olmasından kaynaklanıyor. Esas işim olarak görseydim belki de ‘unutulmama’ kaygısıyla kendimi şarkı yazmaya zorlardım, tıpkı pop piyasasındaki mevcut durum gibi ama dinleyici kitlem inanılmaz derecede sadık ve de sabırlı. Bu şarkıların öyle oturup da ‘onlara bir şeyler vereyim’ düşüncesiyle yazılmadıklarının farkındalar. Onlara hayatımdan bir pencere açıyorum ve onlar oradan içeriye bakmayı seviyorlar, olayları ele alışımı, anlatışımı… Bana yazılanlardan görüyorum ki, kimisi ilk albümü yıllarca – örneğin arabasında, işine gidip gelirken – dinlemiş… öykülerim ona arkadaş olmuş, bazen rehber, bazen dert ortağı ya da hayatından bir parça… bu yüzden de öylesine bir albüm yapma lüksüm yok, mecburen müzikal ve de söz açısından doyurucu bir albüm olmak zorundaymış gibi hissediyorum. Belki bu sadece kuruntudur ama öyle olsa bile, bu sayede kendimi daha iyi işler yapmaya teşvik etmiş oluyorum, bu da iyi bir şey, değil mi?

– ‘Sensizlik Anlatılmaz’ isimli albümünüzün, ilk albümünüz ‘Gökyüzü Masmavi’ ile kıyasladığınızda aralarındaki en belirgin özellikler ve farklılıkları sizce nelerdir?

G.O.: Bu dinleyene göre değişebilir tabi ama bana göre ‘Sensizlik Anlatılmaz’, ‘Gökyüzü Masmavi’nin devamı niteliğinde… ama sadece bu iki şarkıdan bahsediyorum, albümün bütününden değil. İlkine kıyasla kıyasla, özellikle de ‘Yıllar Yıllar’ şarkısı gibi parçaları düşünürsek, dönüp geriye bakma durumu söz konusu. Genel tavrı daha dinamik ve dolayısıyla melankoli dozu biraz daha az. Bir de son yıllarda piyanoya ilgimin gitgide artması da albümde belirleyici olmuştur. Şarkılar ilk albümde daha çok gitar üzerine kurulu bir yapıdayken, ‘Sensizlik Anlatılmaz’ piyano temeli üzerine kurulu ve evet, belki de aralarındaki en büyük fark bu enstrümanı tercih etmiş olmamdır.

– Albümünüzde sürpriz bir cover var, Özdemir Erdoğan’ın ‘Gurbet’ isimli çalışmasını yorumladınız, bu çalışmayı nasıl seçtiniz? Ve bence gerçekten çok iyi bir cover olmuş.

G.O.: Beğenmenize sevindim. Aslında tepkileri çok da merak ediyorum çünkü ülkemde çoğu zaman ‘cover’, bir şarkıyı aynı şekilde ama ‘kendi sesinle’ söylemek gibi algılanıyor. Oysa cover, en azından bana göre yorumlamaktır, o şarkıyı kendin nasıl hissediyorsan ve sen yazsaydın nasıl olurdu, nasıl söylerdin’in cevabıdır. Gurbet, benim gibi yıllarca yurtdışında yaşamış ve sonra ailesinden ve sevdiklerinden uzak kalmış biri için sözleri bakımından kalbinin ortasına isabet bir oktan farksız bir etki yapıyor. Bu yüzden de şarkıyı fazlasıyla benimsedim ve bende yarattığı ve hatırlattığı melankoli nedeniyle de şarkıyı o dinamik halinden çıkarıp beni hüzünlendirdiği şekle soktum.

– İlk Albümünüzde Aylin Aslım ile bir çalışmada buluşarak sevenlerinize sürpriz yapmıştınız; bu albümünüzde de ‘Nefes Al’ isimli şarkınızda Jehan Barbur ile buluştunuz. Bu buluşma nasıl gerçekleşti bizlere anlatır mısınız?

G.O.: ‘Nefes Al’ı bitirdiğimde, daha doğrusu – yazarken bile, bunun bir diyalog olduğunu fark ettim. Bir şekilde sürekli aynı şeyleri farklı farklı kelimelerle, başka cümlelerle söylemeye çalışıyordum. Sonra fark ettim ki, bu aslında bir çok insanın bir konuda tartışırken ya da anlaşamadıklarında gibi durumlarda yaptığı bir şey: yani aynı şeyleri söylemek isteyip de birbirlerini dinlemedikleri için karşısındakini anlayamayanların tasviri bu şarkı. Sözleri bir diyalog gibi karşılıklı ilerlediğinden buraya fazlasıyla karakteristik bir ses gerekiyordu. Böylece (bana göre) sesinin doğasında diğerlerinin ancak bir takım efekt aletleriyle elde edebileceği bir rengi olan Jehan Barbur geldi aklıma. O vakte kadar Jehan’la tanışmamıştık ama stüdyo günü gelip çattığında büyük bir hayranlıkla ne kadar iyi hazırlandığını ve müzikteki disiplinini gördüm. Bana çok büyük bir iyilik yaptı ve albüme çok özel bir renk kazandırdı. Aylin Aslım’la düetimiz nasıl özelse, ‘Nefes Al’daki düet de benim için aynı şekilde çok değerli.

– Albümde en çok dikkatimi çeken çalışmanız Kavuşamayanların Hikayesi ve Yıllar Yıllar oldu; özellikle ‘Kavuşamayanların Hikayesi’ çok özel bir çalışma, bu çalışmanın hikayesini bizlerle paylaşmak ister misiniz?

G.O.: Yıllar Yıllar, bir başına kalıp da hayatını sorgulayan, daha iyi günlerine özlemini dile getiren birini anlatıyor. ‘Kavuşamayanların Hikayesi’, muhtemelen çocukluğumdan beri hiç dinmeyen Yeşilçam filmlerine olan sevgimden dolayı yazmış da olabilirim. Birtakım çevrelerin haddi olmadan bazı kişilerin ilişkilerine ‘akıl verme’ kılıfıyla karışmaları bence büyük bir saygısızlık. Örneğin siz birini seversiniz ama arkadaşınız da o kişiyi sevmek zorunda değil, bunları karıştırmamak gerekir. Herkes ilişkisinde mutlaka bir şey buluyordur. ‘Kavuşamayanların Hikayesi’ işte bu ‘densizlere’ neden aldırış edelim’i, herkes herkese karışmak isterken kendilerine karışılmasını istememelerini konu alır.

– Albüm çok yeni ama uzunca bir süre heyecanla beklenen çalışmaların en başında geliyordu. Genel olarak albüme gelen yorumlar nasıl?

G.O.: Altı sene boyunca bekleyenler olduğu için aslında bazen yerden yere vurmalarından korkmadım değil ama bunlar sadece anlık kaygılar çünkü ben müziğime, yaptığım işe karşı son derece dürüstüm. Şarkılarım bana göre hazır değilse, onları dinletmiyorum, bu kadar basit. Gerek sosyal medyadan, gerek yolda karşılaştığım insanlardan aldığım tepkilerden yola çıkarsak bugüne kadar yaptığım bu iki albümde her şeyi doğru yaptığımı anlıyorum, en azından bana iletilen, aktarılan, ima edilen, söylenen, hissettirilenlerden çıkardıklarımla. Sosyal medya beni bazen korkutuyor, insanlar çok acımasız olabiliyorlar ama ‘Gökyüzü Masmavi’ ve ‘Sensizlik Anlatılmaz’ konu olunca sanki harfler kötü sözcükler oluşturmak için bir araya gelemiyor gibi, bu yüzden dürüst yapılan işin ödülü de bambaşka oluyor sanırım, yani anlatılır bir ölçüde değil bunun yaşattığı duygular.

– Biz sizi 90’lı yıllarda Mavisakal grubunun sesi olarak tanıdık ve grupla yaptığınız eşsiz “İki Yol” ve “Kan Kokusu” çalışmaları Türk Rock müziğinin kült çalışmaları olarak tanımlanıyor ve yıllar sonra tekrar ‘Naklen’ isimli bir çalışma yaptınız ve çok sevildi, Bizlere biraz Mavisakal yolculuğunuzdan ve yeni sürprizler varsa onlardan bahseder misiniz?

G.O.: Birçok plakçı/yapımcıya göre hiç olmayacak bir işti o, o kadar bütçeyle, yurtdışında kayıt – kaliteli bir video klip… hepsi bir paket olarak o zaman için uçlardaydı. Tabi en güzel yanı da bütün bunları ‘İki Yol’ gibi artık kült olmuş bir şarkıyla yola çıkarak yapmaktı, haliyle bu kadar ses getirmesi de bir bakımdan normal.

Yeni sürprizlere gelince; şimdilik belirlenmiş bir yol haritası yok, herkes biraz kendi idealleri, hobileri, uğraşları peşinde. Muhtemelen Kaan Altan o enerjik ve okkalı söz ve müziklerini yazdığı defterini doldurduğunda yeni planlar da beraberinde gelecektir.

– Albümün ilk klibinde ‘Kavuşamayanların Hikayesi’ne çekildi, bu mükemmel klipten biraz bizlere bahseder misiniz?

G.O.: Bana göre Özgüç Yiğit’le yaptığımız her iş, yani ‘Daha Küçüksün’, ‘Kayıp Yıldız’ ve ‘Kavuşamayanların Hikayesi’, üçü de şahane oldu. Bu işe gönül vermiş bir adamla çalışmak çok başka. Biz bir bütçe olmadan ne yapabiliriz diye bakıyoruz, mekanları kendimiz gidip buluyoruz, oyuncuları (varsa tabi) kendimiz seçiyoruz, ulaşımı, ışığı, yiyeceği ve işte her ne gerekiyorsa her şeyi kendimiz karşılıyoruz, bir nevi mini-ama-dev prodüksiyon..! Kocaman bütçelerle aptal gibi fiyakalı bir Amerikan arabasına yaslanıp poz keseceklerine biraz oturup hikaye düşünsün veya yazsınlar bence, biz de düzgün videolar seyretmiş olalım, iyi olmaz mı?

– Türk Rock müziğini nasıl buluyorsunuz ve beğendiğiniz isimleri bizlerle paylaşır mısınız?

G.O.: Türk Rock müziği bana göre bir deniz gibi, çok fazla gelgitin yaşandığı bir ortam. Dönem dönem çok iyi şeyler çıkıyor üst üste, sonra başka zaman bir furya oluyor, deri ceketi üzerine yakıştıran ‘ben rock albümü yapacağım’ diyor… Bu tabi ‘piyasanın’ yaşadığı geçici durumlardır, oysa Türkiye’de gerçekten çok zor şartlar altında Rock müziği icra etmeye çalışan bir sürü insan vardı. Şimdi yine bir başka döneme girdik ve herkes iyi kötü evinde albüm kayıt edebilir hale geldi. Bu genel kaliteyi arttırdı mı, sanmıyorum ama renkliliği arttırdığı kesin. Belli başlı grup ve isimlere sahibiz, çoğu doksanlarda ortaya çıktı ama yine de, bu isimler bu kadar kalabalık bir memlekette sayıca neden doğru oranlarda artmıyor, merak ediyorum.

Benim dinlediklerime gelince: Açıkçası yirmili yaşlarımda neredeyse ‘sadece’ rock dinlerken şimdi bütün o erişim imkanlarımız sayesinde artık belirli bir müzik dinlediğimi söyleyemem. Bir şarkı hoşuma gittiğinde, ‘o şarkının radyosuna’ gidiyorum ve oradan devam ediyorum. Haliyle Fransız Chanson’undan Anadolu’ya, dünyanın her bir köşesine kadar uzanabiliyor dinlediklerim ama özünde beklentim hep aynı: yüreğime dokunsun.

– Sorularımızı cevapladığınız için NouvArt olarak çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz, son olarak sevenlerinize neler söylemek istersiniz?

G.O.: Onların samimi yaklaşımları, sözleri bana çok iyi geliyor ve gelecekte de bunları hak etmek için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. NouvArt’a da ayrıca teşekkür ederim. ?

Önceki İçerik“Psikopatlar kahvelerini sade içiyor”
Sonraki İçerikRock and Roll: İkonlar ve İdoller Müzayedesi
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments