Güneşin Korosundan Bir Kadın: “Chavela Vargas”

0

Meksika mitolojisinde birbirinin yok oluşunu sırayla izleyen beş dünya ve insanın yaratılmasından sonra müzik yaratılır.


Göklerin tanrısı Tezkatlipoka bir gün dünyayı dolaştı ve yalnızca mutsuz sesler ve kaba gevezelik duydu. Yaratılışın tamamlanmadığına karar verdi ve rüzgarı çağırdı. Rüzgar, dünyanın yüzeyinde dağıldığı her yerden kendini toplayıp geldi. Göklerin tanrısı ona güneş tanrıya gitmesini ve dünyaya ışık saçan korosundan müzisyenler istemesini söyledi. Rüzgar gitti ama Güneş tanrı müzisyenleri vermedi. Göklerin tanrısı öfkelendi, güneşin evine yıldırımlar gönderdi. Tüm müzisyenler rüzgarın kollarına sığındılar. Rüzgar da onları müziklerini ezmemeye dikkat ederek kucakladı ve dünyaya getirdi. “Bütün yaşam gelenleri selamladı. Ağaçlar yapraklı dallarını kaldırdılar, kuşlar kanatlarını çırptılar, insanlar ve hayvanlar seslerini yükselttiler ve çiçekler ve meyveler yüzlerini kaldırarak selamladılar.” (Dünya Mitolojisi- Dona Rosenberg) Güneşin korosundan rüzgarın kucağında gelen müzisyenler dünyanın dört yanına dağıldılar. O günden sonra bir yerden bir yere giderken yollarda hep müzik duydu insanlar ve yaşayan her canlı kendi müziğini yaratabildi. İşte bu canlılardan birini anlatacağım size. Chavela Vargas, nam-ı diğer La Chamana. Rüzgarın kucağında biraz incinmiş olmalı ki bir ayağı hafifçe aksıyor yürürken.

LA CHAMANA CHAVELA

Costa Rica’da doğmuş Chavela. 14 yaşında Meksika’ya kaçmış ve 30 yaşına kadar sokaklarda şarkı söylemiş. Söyledikleri “Ranchera” denen geleneksel Meksika şarkıları. Ve yine geleneksel olarak bu şarkıları erkekler söylüyor. Ama Chavela, bunları söylememek bir yana, içindeki kadın hitaplarını bile değiştirmiyor. İlk albümünü 1961’de çıkarıyor: Noche De Bohemia.

80 albümlük ömründe Chavela’nın zirvede olduğu yıllar bunlar. 70’lerden itibarense uzun bir alkolle mücadele serüveni giriyor araya. Almodovar onu bir barda bulup Yüksek Topuklar filminde şarkı söylemeye ikna edene kadar ortada görünmüyor Chavelita. “Cehennemde geçen 15 yıl” dediği bu uzun aradan sonra Almodovar’ın birçok filminde vardır “dünyada onu alacak büyüklükte bir sahne yok” dediği Chavela’nın sesi. Birbirlerine “dünyadaki eşim” diye hitap ediyorlar. Ölümünün ardından, Almodovar “Vargas, ayrılık ve kederden; hepimizi içine alan, insanın hatalarıyla barışarak ve yeni hatalara hazır şekilde içinden çıkacağı bir katedral inşa etmiştir.” diyor  onun için. Ayrıca Frida ve Iñárritu’nun Babel filminde de şarkı söylüyor Chavela. 90 yaşındayken Pink Martini’nin bir albümünde “Piensa En Mi” şarkısını söylüyor. Derin bir üzüntü içindeysen eğer beni düşün…

Frida ise “Belki de cennetten bana gönderilmiş bir hediyedir.” diyor Vargas’la tanışır tanışmaz. Yaşadıkları aşk malum… Julie Taymor 2002’de Frida filmini çekmeye karar verdiğinde Chavela filmde olmak istediğini söylüyor ve o unutulmaz sahne çıkıyor ortaya.  Bu sahnede Chavela tüm gösterişli, ezber dışı dişiliğiyle orada. Erkek kıyafetleri giyen, içki ve puro içen, silahlı dolaşan kadın, son kez bir kadeh içki sunuyor Frida’nın hayaletine.

Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar kitabında başka bir gezegenden gelip de “İnsan denen varlığı tanımak için bize bir tek örnek verin.” diyen uzaylılara bir “kocakarı” vermemiz gerektiğini söyler. Ona göre en zengin ruh ve beden birikimine sahip insan yaşlı bir kadın olabilir. Ama bir “kocakarı” olabilmek neredeyse fanatik bir kararlılık gerektirir bugün. Yaşlılığın ölümden bile korkunç bulunduğu bu çağda yani. Chavela, “La Chamana” namına yakışır şekilde göstere göstere yaşlanmış, yaşlılığın biriktirdiği kırışıklıkları (bir dostumun dediği gibi) sesine de taşımış bir kadın. Onu dinlerken, içinizdeki vahşi bir kurdu ufka doğru koşmak için ayağa kaldırabileceğini, acınızın ağıdını sizinle birlikte yakıp sonunda “Eeh! Hadi kalk artık!” dediğinde zehirlenip kalmamak için o acıyla yaşamda ne yapacağınızı bulmanız gerektiğini hatırlatacağını,  bir düğünün neşesine sizi ortak edebileceğini ve tüm bunları sesini ve ellerini şöyle bir oynatıp yapabilecek bir şaman olduğunu anlayacaksınız. Göğün katlarını dolaşan bir şaman gibi insan duygularınızın arasında dolaşır La Chamana. Hangi duyguların hangilerine bağlandığına şaşar kalırsınız siz de. Neşeden meydan okumaya, acının yakıcılığından isyanın haklılığına, bir mum gibi kendi sıcağıyla eriyen bir şehvetten hüzünlü bir içe kapanmaya, bağlılıktan kıyıcılığa… Sanki katlar arasında gezinirken onlar arasındaki bağlantıları gösterir size. İnsan duygularını tek tek ele alıp parlatan popüler müziğin tersine, tüm iyi sanatçılar gibi, her şeyin nasıl da içiçe olduğunu gösterir. Sevgiyle nefretin arası bir adımdır; arzuyla iğrenmenin, itaatle isyanın, hüzünle neşenin… O bir adımlık yollarda 93 yıl dolaşıp durmuş Chavelita. Her kadın gibi diğer adı olan “ay”la birlikte. Sessiz gecemde senin zincirlerini sürüklediğimi hissediyorum; sen gittiğinden beri ayışığım olmadı…

Ölümün gözlerine bakıp “Hola amiga mia!” demiştir bence ölmeden. Hem de tam Joaquín Sabina’yla birlikte söylediği düğün gecesi şarkısındaki edasıyla. Ve rüzgarın kucağında güneşin korosundan gelen diğer müzisyenler de ona karşılık vermiştir. Tam bu şarkıdaki gibi.

“En azından bir kez başka birini ya da kendinizi doğurmuşsanız, ölmek daha kolaydır.(Le Guin) Şaman kadına sahnede bir bakın ve ufka doğru koşmak için solunum tüplerini neden reddettiğini görün. Çünkü biliyor ki, büyü yapmayı bilen başka kadınlar ellerini ve seslerini şöyle bir oynattıklarında, hayatı sevdiği yerlere geri dönecektir La Chamana.

LA LOBA CHAVELA

            “Herkesin gönülden bildiği, fakat çok az insanın gördüğü gizli bir yerde yaşayan yaşlı bir kadın vardır. Kemik kadın, toplayıcı kadın ya da La Loba (kurt kadın).

            La Loba‘nın tek işi kemik toplamaktır. Özellikle de kurt kemikleri. Dağlarda, kurumuş dere yataklarında kurt kemikleri arayarak toprağı didik didik eder. Son kemiği de bulup kurdun iskeletini tamamladığında ateşin yanına oturur ve hangi şarkıyı söyleyeceğini düşünür. Karar verdiğinde kollarını kaldırır ve şarkısına başlar. Şarkı ilerledikçe kurdun kaburga kemikleri ete kemiğe bürünmeye başlar, yaratık kürkle kaplanır. Şarkı devam ettikçe yaratık varoluşa daha çok yaklaşır. La Loba daha çok şarkı söyler ve kurt soluk alıp vermeye başlar. Şarkı derinleşir ve yaratık gözlerini açıp ayağa fırlar. Ufka doğru koşarken kahkahalar atan bir kadına dönüşür. (Kurtlarla Koşan Kadınlar- Clarissa P. Estés)

Bir kadın, yaşlılık benleriyle dolmuş, kemikli elleriyle bir büyü yapıyor sahnede. Kim bilir hangi acıdan hangi ölümü seçip çıkmış cesede merhamet dolu bir insafsızlıkla hayat veriyor. İleri uzanan, geri çekilen, havaya kalkan elleri ve hafifçe yukarı kaldırdığı burnuyla, meydan okuyan incecik bir şehvetle bir acıya can veriyor. Sesi ve elleriyle en coşkun mayanın kaynağı olan acıya şöyle bir dokunup onu başka bir şeye, yaşama bilgisine çeviriyor. Bir dansa davet eder gibi yaşamın içine davet ediyor ölü-öldüren bir acıyı. Bu kadın ancak bir kadının yapabileceği biçimde bir büyü yapıyor.  Macorina, elini buraya koy,  buraya…

LA  LLORANA CHAVELA

            Dünya üzerine dağılmış bir başka masal, köle olarak bir sömürgeciye satılan yerli bir kadını anlatır. Kadın, “efendisi”ne iki çocuk verir ama adam çocukları alıp ülkesine dönmek ister. Ülkesi ve bedeninden sonra çocuklarının da kendisinden alınmasına izin vermez kadın. Çocuklarını derede boğar ve sonra da kendini öldürür. Ancak ruhu acısının büyüklüğüyle mezara sığmaz ve dere kenarlarında ağlayarak, ağıt söyleyerek dolaşıp gördüğü her çocuğu kendi çocuğu sanarak alıkoymaya çalışır.

Bir kadın dokunmaya kıyamayacağı kadar büyük bir acıyı anlar, onun masalını söyler sahnede. Elleri, son vuruşa kadar, hareketsizdir.  Bir kuvveti topladığını anlarsınız ama. Büyüde yapacağı ufak bir hatanın, acısıyla ne yapacağını bilemeyen bu ölü-öldüren kıyıcılığın ellerindeki kuvveti delirteceğini bilir. Çocuklarını nefesleri kesilinceye kadar su altında tutabilen akıl dışı bir kuvvet! Ya biz neleri, ne en değerlilerimizi kurban ettik nelere?

Sabır ve yavaşlıkla kurar masalı. Son vuruşa kadar.

Ne yaptın kadın sen! Çocuklarına ne yaptın! Kendine ne yaptın! Ellerin nasıl da kıyıcı bir kuvvetle dolu hala. Sen neyi öldürdün kadın? Artık neyin yok senin? Neyin asla geri gelmeyecek? Ve ne koyacaksın kaybettiğinin yerine?

İnliyor La Llorona, güneş kasvet kırmızısına büründüğünde; ağıdını yakıyor ay köhneleştiğinde…

Pelin Temur / Edebiyat Haber
Önceki İçerikCumhuriyet’in En Esaslı Sesi: “Müzeyyen Senar”
Sonraki İçerikSanatsal Sinemanın Öncüsü: “Federico Fellini”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments