Türk Sanatının Önünü Tıkayan Zihniyet

"Bir galerici, bir küratör yukarıda izah ettiğimiz gibi risk alır ve sanatçıya güvenir onun sanatına yatırım yapar ve karşılığını fazlasıyla alır..."

0

Bu köşede sizlerle uzun süredir birlikteyiz. Sizlere bu köşeden 20 senelik profesyonel sanat kariyerim doğrultusunda elimden geldiğince Gerçeküstücülük konusunda bilgilendirici içerikli makaleler yazarak bu sanat akımı konusundaki kaynakça eksikliğini gidermeye çalışıyorum.

Bu makalemde sizlerin anlayışına sığınarak, önemli bir konuda epeydir geciktirdiğim ve Türk Sanat Camiasını bir kanser gibi içten içe kemiren, genç sanatçıların önünü tıkayan ve ülkemizin sanat alanında Batı dünyasından sürekli geri kalmasını sağlayan bir meseleler bütününe bu köşemde yer vereceğim.

Herkes tarafından bilinir ki, ister şan şöhret sahibi olmuş bir sanatçı olsun, ister bir genç sanatçı olsun, ister senelerin tecrübesine sahip olup kıyıda köşede kalmış bir sanatçı olsun, ister yurtdışı sanat camiasında saygı görüp Türk Sanat Camiasında dışlanıyor olsun, bütün sanatçıların eserlerini sergileyebilecekleri yegane alanlar müzeler ve sanat galerileridir.

Sanat Galerilerinin ana görevi, sanatçıları ve sanatçıların eserleriyle toplumu ve alıcı kitleyi buluşturmaktır.

Sanat Galerilerini yöneten yöneticiler, galeri sahipleri ve bünyesinde çalışan küratörler, mekanlarında eserleri sergilenecek sanatçıyı ve eserlerini, sergi tarihi yaklaşana kadar medya önüne çıkartır, dergi, gazete, her türlü basılı ve dijital medya mecrasında ön plana çıkartır. Bunun amacı, söz konusu sergiye olan ilgiyi arttırmak, ve düzenlenecek serginin olası “müşteri” adaylarının kulağına zamanında gitmesini sağlamaktır.  Bu yöntemle sergide sanatçının eserlerini satabilmeyi hedefler, bu satış içinden payına düşen komisyonu alacaktır, böylelikle sanatçı kazanacak, beraberinde galerici de kazanacaktır. Karşılıklı bir “Win Win” durumu vardır. Galerici risk alır, sanatçıya güvenir, onun sanatına yatırım yapar ve karşılığını fazlasıyla alır. Galerici, sanatçıyı bir müşteri olarak görmez, bilakis Galericinin müşterisiyle, Sanatçının müşterisi ortaktır: Koleksiyonerler. Galericinin müşterisi koleksiyonerlerdir, onları düzenlediği sergilere çekmeye çalışır ve işbirliği yaptığı sanatçıların eserlerini onlara satarak kar elde etmeye çabalar.

Bu bahsettiğim tabii ki ideal olanı ve ne yazık ki sadece Batıdaki uluslararası sanat dünyasında karşılaşabileceğimiz ideal örnekler.

Galerici ve Küratör, sanatçıyla savaşmaz, ona mobbing uygulamaz, onun sanatını değiştirmeye çalışmaz, yukarıda izah ettiğim gibi onu bir müşteri olarak görmeye çalışmaz, bunlar kendisine ve yaptığı işe güvenmeyen Galerici ve Küratörlerin başvuracağı ve hiç olmaması gereken yanlış yöntemlerdir. Türk Sanat Camiasında gerek çevremden, gerek 20 senelik kişisel profesyonel sanat kariyerimde görüyor, işitiyor ve şahit oluyorum ki, Galericilik ve Küratörlük belirli isimlerin kendi başlarına çalıp kendileri oynadıkları bir oyuna dönüşmüştür.

Düzenledikleri grup sergilerini sanatçıya bir “Yem” olarak kullanan galericiler, bu yem sergilerde sanatçılardan kişi başı 5000 ila 8000 TL gibi ön-katılım paraları isteyebilmektedirler.  Bir hevesle bu yemi alan ve eşinden dostundan borç almak suretiyle bu tip grup sergilere katılan genç sanatçılar, sergilenme sürecinde büyük hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Çünkü ne sergilerin ciddi bir duyurusu yapılmış, basılı ve dijital medyada duyuru yapma işi sanatçılara bırakılmış, serginin afişi bile sanatçılara hazırlatılmış olduğunu görerek “oyuna geldiklerini” anladıklarında zaten iş işten geçmiştir. Galeri sahibi ise sanatçılardan on binlerce TL’yi daha işin başında zaten toplayıp cebine atmış, eşi ya da sevgilisiyle güneye bir seyahat için biletlerini henüz sergi açılışında ayarlamıştır. Sergide hiçbir eser satılmamıştır, olsundur, nasıl olsa galericinin kendisi tüm paracıkları “keriz” olarak gördüğü sanatçılardan toplamıştır.

Maalesef Türkiye’de galericilik deyince işte sanatçıları böyle ekonomik açıdan tokatlayan galerici ve küratörlerle dolu bir ortamda, biraz da “işini bilen” kendini pişirmiş sanatçılar da kendi galerilerini açarak ortamda “keriz avına” çıkmaya başlamışlardır.

Ne yazık ki, Türk Sanat camiasında şu an her köşede, A ya da Z galerisi fark etmeksizin keriz avına çıkmış bir başka galeriyi görmek mümkün. Nasılsa parasını önceden sanatçıdan toplayan galericinin, artık riske girerek sanatçının PR’ını yapmak, onu medyada tanıtarak, düzenleyeceği sergilerinde sanatçının eserlerini satarak bu şekilde para kazanma zahmetine  girmedikten sonra, kolay para garantilendikten sonra, A sanatçısının eseri satılmamış, B sanatçısının eseri son anda satıştan pazarlıkla dönmüş umurunda değildir paracıklar garantilendikten sonra.

Bir galerici, bir küratör yukarıda izah ettiğimiz gibi risk alır ve sanatçıya güvenir onun sanatına yatırım yapar ve karşılığını fazlasıyla alır ve almalıdır da, bu karşılıklı güvene ve “kazan kazan” anlayışına dayalı bir ilişkidir, herkes kazanır, galerici de kazanır sanatçı da kazanır. Ancak, bir sanatçı bir galeriye gelip galericinin ya da onun küratörünün karşısına oturduğunda, sürekli mobbing yiyorsa, sürekli yaptıkları küçük görülüp, alaycı bir tavırla aşağılanıyorsa, yapmış olduğu sanat ukalaca yüksekten bakarak karşısındaki sanatçının kendisine olan güvenini sarsıcı ifadelerle konuşarak, sanatçının kendi sanatına olan inancı kırılmaya çalışılıyorsa, konuşmanın ilerleyen bölümlerinde iş “bak dostum, yaptığın şey Türkiye için çok yeni ve burada tutmaz, sen yaptığın şeyi boşver, gel sen yaptığını bırak, onun yerine şunu, bunu çiz, böyle böyle resimler yap, bak o zaman sana nasıl seri sergiler açıyoruz” denerek manipülatif tekliflerle sanatçının tarzına müdahale ediliyorsa, burada Galerici ve Küratör haddini aşıyor ve sanatçının mesleğine müdahale ediyor demektir. Bu yaklaşım, yıllarca Türkiye’de kabul gördü, bu tipte yaklaşıma senelerce Türkiye’de eyvallah dendi. Sonuçta bugün geldiğimiz noktada Türk Sanat camiasında birbirine benzeyen eserlere sahip sanatçılar yaratıldı. Herkes birbirini taklit etti ve nihayetinde Uluslararası Sanat Camiasına açılabilmiş sayılı sayıda sanatçılarımız var, o sanatçılar da bu çarpık sisteme karşı dayanmış sanatçılarımız, bu çarpık sistemden kendini uzak tutmuş sanatçılarımız. Ama olan Güzel Sanatlar Fakültelerinden yeni mezun olup, hayata yeni atılan sanatçılarımıza oldu maalesef. Onlara gittiği her galeri “Bak dostum, yaptığın şeyler adam gibi şeyler değil, gel şöyle yap, böyle yap, sana sergi açalım” dendiğinde sonunda onların şevki kırıldı, ve istediğini yapamayan, kendilerinden isteneni yapan sanatçılara dönüştüler.

Oysaki bir Sanatçı, kendisinden istenilenleri değil, içinde yaşadığı toplumda belki de toplumsal kabul sınırları dışında olanı yapar. Kendisini toplumsal kabul sınırlarının dışında tutarak toplumun geleceğine sanatıyla yön verir. Picasso da bu şekilde parlamıştır Dali de aynı şekilde parlamıştır. Kendisinden istenilenleri yapan bir Sanatçı, bir Sanatçı değil sadece bir Zanaatkardır.

Bir sanatçının gelir kaynağı ürettiği eserleridir, bunun da yolu daha çok sergiler düzenlemesinden geçer. Sanatçı daha çok sergiler düzenleyecektir ki, eserlerini satın alabilecek müşterilere, alıcılara ve koleksiyonerlere bu düzenlediği sergiler vasıtasıyla ulaşabilsin, böylece sanatını ve hayatını idame ettirebilsin. Ancak tutup da sanatçıyı bir müşteri olarak görmek, ona vergi dayar gibi yüksek sergi katılım ücretlerine boğmak, eserlerinin fiyatlarını ısrarla düşük tutup üzerine de yüksek komisyonlar istemek, sanatçıya “ Ben senin eserlerini satabileceğime inanmıyorum, bunun yerine seni müşterim olarak görüyor ve eserlerini satarak para kazanmak yerine senden koparacağım paralarla kendi kazancımı garantiliyorum, sen ne halt edersen et, galerimin mekanını sana kiralıyorum, parasını da önden alıyorum senden, istersen içerde tango gösterisi düzenle umrumda değil içerde ne yapacağın” demektir.

Bu noktada Küratörlere ayrıca değinmek gerekir. Küratörün görevi sanatçıya ve galericiye müdahale etmek değildir. Küratör, bir bakıma menajer gibidir. Sanatçının ve Galericinin PR işlerini, dijital ve basılı medyaya sunum şekillerini ve sonraki sergilerin kimlerle ve nerelerde olacağına ilişkin programı yönetir. Böylece sanatçı, sadece sanatına odaklanabilecek, geri kalan işleri Küratör organize edecektir. İdeal olanı budur.

Ancak ülkemizde küratörler maalesef bu profesyonel çerçeveyi aşmakta, ve sanatçının mesleğine müdahale ederek, sanatçı yerine kendisi sanatçı olmaya çalışmaktadırlar. Görüştüğü sanatçılara daha ikinci görüşmede, sanatçının eserlerine tıpkı bir hoca gibi not vermeye çalışan küratörler, “şu eserini beğendim, geri kalanları beğenmedim, sen artık şu tarz resimler yap” diyerek sanatçıya kendi işini öğretmeye çalışan ve sanatçı yerine kendisi sanatçı olmaya çalışan küratörler piyasayı doldurmuşlardır. Bu tarz küratörlere verebileceğiniz en iyi cevap “Arkadaşım, şu fırçaları sana hediye ediyorum, al onları yanında evine götür, bir tuval alıp kendi istediğin gibi resimler yapmaya başla” demenizdir.

Karşılaşabileceğiniz en tehlikeli durum ise hem yukarıda izah ettiğim türde müdahaleci bir küratörün, hemde yukarıda izah ettiğim türde “keriz avına” çıkmış bir galericinin işbirliği yaptığı bir durumdur. Böylesi bir durumda bilinizki daha ilk görüşmenizden itibaren hem sanatınız tartışmaya açılacak, ve muhtemelen bu konuda bir müdahaleye uğrayacaksınız, hemde koşulları ve şartları sürekli değişen, içeriği muğlak, ve büyük olasılıkla eser satışı hedeflenmeyen ancak sizden yüklü miktarda para kopartılacak, esas müşteri olarak sizin görüldüğünüz sergilere dahil edileceksiniz demektir.

Öyle galeriler duyuyoruz ki, düzenleyeceği sergilerin PR’ıyla, basılı ve dijital medyada duyurusuyla hiç ilgilenmiyor, Afiş tasarımını ve Facebook’ta etkinlik açma işini bile serginin sanatçısına yaptırıyor, serginin kokteyl masraflarını sanatçısına yıkıyor, kargo temin etme işini bile sanatçısına yıkıyor, hatta sanatçı, galeriyi her ziyarete gittiğinde ona Office Boy muamelesi yapıyor, anlaştığı Küratörü sanatçının karşısına oturtup ona bir öğrenci muamelesi yapıyor, düzenlenecek sergiler için sergi başı sanatçısından minimum 5000 TL katılım payı istiyor, ayrıca üzerine her sergi için sanatçısından 2 eseri bedavaya istiyor. Karşılığında sergisi için ne bir basılı/görsel/dijital haber yapılmıyor, kokteyl sunumu özensiz oluyor, ve sanatçı sergi açılışında bile tükenmekte olan kokteyl malzemelerini marketten habire tükendikçe temin etmekle uğraşıyor.

Öyle galericiler var ki, kendisiyle temas eden sanatçının atölyesine gidip, ukalaca tavırlarla onun sanatını küçümseyip tanesi 8000 TL’den satmaya gayret ettiği eserlerinden 5-6 adedini toplamda 500 TL gibi komik bir paraya atölyesinden almaya çalışıyor, karşılığında da “Merak etme, ne zaman sıkışırsan beni ara, el uzatırım” diyerek sanatçıya bir sokak ressamı muamelesi yapıyor. Bu tür oyunlara gelmeyin, vereceğiniz o eserler muhtemelen küflü depolarda çürüyecek ve el altından bir eşe dosta 10.000 TL gibi bir fiyata gidecektir fakat sizin bundan hiç haberiniz olmayacaktır -ve bu durum sizin eserlerinizin fiyatını da yükseltmeyecektir.

Bu gibi galerici ve küratörlerle anlaşmak için sanatsal tarzınıza müdahaleye bir kez dahi izin verdiniz mi, artık sizin için geri dönüşü olmayan bir yola girdiniz demektir. Çünkü tarzına müdahaleyi kabul eden sanatçılara, eski tarzına bir kez dahi geri dönmek istediği vakit kapalı kapılar ardında “eski tarzına geri dönersen, sana bir daha sergi düzenlemem” şantajı yapılıyor.

Sanatçısını ekonomik açıdan tokatlayan, onu bir müşteri olarak gören, ona vergi dayar gibi yüksek katılım ücretleri dayayan Galerilerden mi dem vuralım? Yoksa Sanatçısını bir öğrencisi olarak gören, ve onun sanatına istediği gibi müdahale etmeyi kendinde hak gören Küratörlerden mi dem vuralım? Hangi konuya değinelim? Neresinden tutulursa elde kalan sorunlardır bu sorunlar.

Sanatçıya saygı batı dünyasında mevcut olan fakat Türkiye’de mevcut olmayan bir olgudur. Çünkü batı dünyası bilir ki Sanatçı, çok büyük fedakarlıklarla sanatını devam ve idame ettirir. Maddi ve manevi fedakarlıklar gerektirir sanat kariyerine devam edebilmek, kimbilir hangi fedakarlıklarda bulunulmuştur o eserleri yaparken sanatçı… Belki sevdiği kişi sanatını anlamamıştır, belki sanat kariyerine devam edebilmek için kendisine tam zamanlı bir iş teklifini geri çevirmiştir, daha fazla kazanabileceği yerde, sırf kendi sanatına inandığı için daha az para kazanmayı göze almıştır sanatçı. Sanatçı, mesleğinde edindiği izlenim yeteneği ile, analiz yeteneği ile toplumu analiz edebilir ve yaptığı analizlerden sonra toplumu ileriye taşıyabilecek fikirler ve eserler geliştirebilir. Bu anlamda sanatçılar toplumu eserleriyle ileriye taşır. Bütün bunlar saygı gösterilmeyi gerektiren hususlardır. Hiçbir sanatçı, bir kalantor Galerici tarafından “Office Boy” muamelesi görmeyi, yada burnu havada bir Küratör tarafından “Öğrenci” muamelesi görmeyi hak etmez, bilakis sanatçı olmak, en onurlu mertebeye eşdeğerdir. Atatürk, en güzel ve anlamlı sözlerini sanatçılar için söylemiştir. Atatürk’ün sanatçılar için söylediği tarihe geçmiş bir düzine güzel söz vardır.

Bütün bu eleştirileri artık birinin yapması gerekiyordu, zamanı geldi de çoktan geçmeye başlamıştı, Türk Sanat Camiasının ciddi bir özeleştiri yapması gerekmektedir. Neden Avrupa’da ve Amerika’daki uluslararası sanatçılar Hollywood’da Oscar ödülleri alabilirken Türkiye’de sanat camiası Batı sanat camiasının en az 40 sene gerisinden takip etmeye mecbur bırakılmıştır? İşte bunların nedeni yukarıda açıkladığımız hususlar sebebiyledir.

Konu üzerine daha birçok eleştiri yapmak gereklidir, daha eleştirilmesi gereken birçok yanlış vardır Türk Sanat Camiasındaki bu çarpık sistemde. Ancak ben bunlarla vakit kaybetmeyerek, bu köşeyi okuyan genç sanatçılara bir yardımda bulunarak kendilerini ve sanatlarını bu çarpık sistemden nasıl koruyabileceklerini anlatacağım. Anlaşılabilir bir şekilde 2 başlık altında sıralayacağım sizler için. Galerilerle ve Küratörlerle yapacağınız görüşmelerde bu hususlara dikkat etmezseniz onlara elinizi verdiğinizde kolunuzu da kaptırırsınız.

Bir galeriye gidildiğinde dikkat edilmesi gerekenler:

Görüşmede kendini anlatması gereken tek taraf siz değilsiniz. Galeri adına sizinle konuşanların bunun farkına varmasını sağlayın. Tabii ki bunun farkına varmak istemeyecekler, o yüzden sıranız geldiğinde görüştüğünüz galeriye şunları sorun:

1) Benimsedikleri bir sanatsal ekol var mıdır? Varsa bunlar hangi ekollerdir? Yoksa her sanat ekolüne açıklar mıdır? Her ekolden sanatçıyla birlikte çalışacak açık fikirliliğe sahipler midir?

2)
 Sergi esnasında sanatçıya neleri yapmaya taahhüt etmektedirler?

A- Sergi için PR yapacaklar mıdır? Basılı ve Dijital medyada duyuru/haber yapacaklar mıdır?
B- Sergi için sanatçıya Kargo şirketi temini yapılacakmıdır? Yoksa sanatçı kargo konusunda kendi başına mıdır?
C- Sergi Kokteyli masrafları/malzemeleri galeri tarafından karşılanacak mıdır?
D- Serginin Afişi dışarıdan  görülebilir yerlere asılacak mıdır?

3) Sergi için sanatçıdan bir katılım/düzenleme ücreti istenmekte midir? Bu ücretin içine neler dahildir?

(ideal olanı, ücretin içine Kokteyl masraflarının, PR masraflarının, ve Kargo masraflarının dahil olmasıdır.)

4) Sergide eser satışından % kaç komisyon istemektedirler?

(Yüksek komisyon talebi halinde (%25’in üzeri) eser fiyatları yüksek tutulmalıdır.)

Bir küratöre gidildiğinde dikkat edilmesi gerekenler:

Görüşmede kendini anlatması gereken tek taraf siz değilsiniz. Karşınızda oturan küratörün bunun farkına varmasını sağlayın. Tabii ki o kendisini süslü süslü  anlattığı için size bir türlü fırsat tanımayacaktır, ancak araya girin, gerekirse lafını kesin (çünkü büyük olasılıkla ukala bir tavırda olacaktır) ve ona sorular sorun:

1) Benimsediği bir sanatsal ekol var mıdır? Varsa bunlar hangi ekollerdir? Yoksa her sanat ekolüne açık mıdır? Her ekolden sanatçıyla birlikte çalışacak açık fikirliliğe sahip midir?

2) Anlaştığı sanatçının sanatsal tarzına ve ekolüne müdahale etmemeye, onun sanatının duyulması için samimiyetle çalışacağına söz veriyor mu?

3) Anlaştığı sanatçı için neleri yapmaya taahhüt etmektedir?

A- Sanatçısı için düzenli PR yapacak mıdır? Basılı ve Dijital medyada düzenli haber/duyuru/makale düzenlenecek midir? (Sadece haber ve duyuru değil, örneğin bir dergide röportaj düzenlemek de buna dahildir.)
B- Yeni sergiler düzenlemek için sürekli ajandayı doldurmaya gayret edecek midir? Yeni sergiler için galeriler ile temasta bulunacak mıdır?
C- Düzenlenecek sergiler için galeriden bağımsız olarak kendisi de ayrıca PR yaparak basılı ve dijital medyada haber/duyuru yapacak mıdır?

4) Sergilerde eser satışından % kaç komisyon istemektedir?

(Yüksek komisyon talebi halinde (%25’in üzeri) eser fiyatları yüksek tutulmalıdır.)

Ayrıca gerek Galeriyle, gerek Küratörle anlaşırken size söylenen hiçbir sözlü taahhüde güvenmeyin, her şeyi madde madde yazılı olarak kağıda dökün. Çünkü gün gelir sözler uçar gider yazı kalır. Öyle şeyler duyuyoruz ki, bazı Galeriler, sanatçılara verdikleri bazı taahhütlere sonradan bağlı kalmıyor, hatta sergi duyurusunu açılıştan sonra 2 gün geç yapıp, araya başka serginin duyurusunu bile sıkıştırabiliyorlar. Yada sergi süresi sonlanmadan eserleri duvarlardaki askılardan indirebiliyorlar.

Bazı durumlarda yukarıda bahsettiğim gibi galerici ve küratör işbirliği içinde olabilir, ve galerici yanında kendi küratörünü de sizinle yapacağı görüşmeye getirebilir, bu durumda bilin ki zor bir görüşme olacak, kendinizi ifade etmekte güçlük yaşayacaksınız ve yukarıda saydığım bu soruları soracak fırsatı kendiniz yaratmak zorunda kalacaksınız demektir. Ancak bu soruları sormanız size yönelik her türlü mobbing girişimini ciddi biçimde yavaşlatacaktır. Fakat sadece karşı tarafa bu soruları sormak yetmez, aynı zamanda ciddi bir sanatçı duruşu sergilemeli ve kendi sanatınıza inandığınızı karşı tarafa ciddi biçimde hissettirmelisiniz.  Kendi sanatsal tarzınızdan bir kez dahi olsa ödün vermek, size yönelik her türlü mobbingin başlangıç noktasıdır.

Dediğim gibi şimdilik kendimi frenliyorum, ve eleştirilerimin devamını ileride kaleme alacağım başka bir zamana erteliyorum. Şimdilik bu anlattıklarım ile umuyorum ki bu köşeyi takip eden genç sanatçı okurlarıma yönelik bir yardımı dokunur, ve sanat yolunda attıkları adımlara yönelik şevk ve heyecanları bu üzücü şeyleri yaşayarak sekteye uğramaz. Gelecek ay, Sürrealizm konusunda kaldığımız yerden devam edeceğiz! Gelecek aya kadar sanat ile kalın!

Can Emed
Önceki İçerikBorusan Müzik Evi’nde sezon Noise İstanbul Festivali’yle başlıyor
Sonraki İçerikOrhan Pamuk dünyaya seslendi: Şiirini ve ruhunu kaybetmek üzere olan bir dünyada yaşıyoruz
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments