Ustaya Saygı: “Ara Güler”

"İlk kez Ara Güler'in bir fotoğraf kitabını elime aldığımda sayfaları tek tek çevirip onları uzun uzadıya incelediğimi ve çok etkilendiğimi gayet net hatırlıyorum."

0

“Fotoğraf makineyle mi çekilir yahu? Yürek ile çekilir yürek ile…”

Üstat, 16 Ağustos 1928’de doğmuş.. 90 yaşında 17 Ekim 2018’de de dünyaca kaybettik onu…
Sizlere benim için neden Ara Güler‘in önemli olduğunu anlatmak istiyorum kısaca;
zira vefatından bu yana inanılmayacak eleştiriler okudum onun hakkında ve doğrusu bu beni çok üzdü. Eleştirmeyi zaten çok sevdiğimizi ama eleştirinin ne demek olduğunu bilmediğimizi düşünüyorum ve maalesef bu dünyadan daha yeni göçmüş birisine bunun yapılmasını da hiç mi hiç doğru bulmuyorum. Yaşarken dersiniz anlarım; o kişi de size gerek duyarsa cevap verir.
Ki aslında kimseyi yaptıklarından dolayı hakaretle karıştırılan eleştirilerde bulunmak doğru bir şey değil zaten. Eleştiri bir sanat eserine olabilir, ama bir insanın yaptıklarını eleştirmek kimseye vazife olmamalı.

İstanbul da varlıklı bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş Ara Güler. Babası eczacı Dacat beymiş. Ara Güler lise yıllarındayken babası ona ilk 35 milimetrelik film makinesini ve bir fotoğraf makinesi alıp Yeni İstanbul gazetesine ‘foto muhabiri’ olarak işe girmesine yardımcı olmuş. İlk yaptığı haber 1950 yılında Ticaniler denen gerici bir grubun kırdıkları Gümüşsuyu’ndaki Atatürk heykelinin fotoğrafı…

Benim kendi adıma Ara Güler’i ilk öğrenmem üniversite yıllarımda olmuştu. İlk kez onun bir fotoğraf kitabını elime aldığımda sayfaları tek tek çevirip onları uzun uzadıya incelediğimi ve çok etkilendiğimi gayet net hatırlıyorum. O yıllarda fotoğrafçılığa zaten çok meraklıydım. Dolayısı ile onun kitapları bu konuda sanki kılavuz niteliğindeydi benim için. Hatta o dönem fotoğrafçılık okuyan bir arkadaşım vardı; onunla Ara Güler”i konuşurduk. Kendisinin yaptığı fotoğrafçılık ile Ara Güler’in yaptıklarını karşılaştırmak mümkün değildi elbette. Her ne kadar her ikisinin de yaptığı iş “Fotoğrafçılık” olsa da aslında birbirinden çok uzaktı. Ama bu bahsettiğim farkı bir beyin cerrahı doktoru ile bir ortopedi doktoru arasındaki fark gibi görmek gerek. Günümüzde bilim ya da sanat, hatta gazetecilik o kadar çok detaya inmeyi gerektiriyor ki aynı konuda çalışan insanlar değillerse, birbirlerinin yaptıklarına dair bilgilerinin bile olmaması gerçekten çok doğal bir durum. Mesela bahsettiğim arkadaşım obje üzerine çalışıyor, değişik renkleri üretmek için farklı teknikler uyguluyordu. Arkadaşımın yaptığı derin ve karmaşık kimyasal işlemler arasında elbette konu obje çok önemliydi ama bir o kadar da “Moda” ağırlıklı bir çalışmaydı. Oysa Ara Güler bütünü ile fotoğrafçılığın bu kısmından uzakta, ne görüyorsa onun fotoğrafını çekiyor ve doğal olmanın dışında hiçbir şey eklemiyordu.

Tam bu noktada aslında şunu belirtmek istiyorum; Ara Güler, özellikle son yıllarda hükûmete yakın olmasından dolayı eleştiriliyor ya! Aslında orada da yaptığı sadece fotoğraf çekmek. Dünyada yaptığı en iyi şey zamanı kayıt altına almaktı ve bunu bilmek için üstadın ismini bilmek yeterliydi, o derece özdeşleşmişti bu konumu ismiyle… İşte bu nedenledir ki o da sadece yine bunu yaptı… Çünkü o her şeyden önce bir foto muhabiri idi… Yani gazetecilik ruhunun dönemi yansıtmak istemesini tetiklemesine hiçbir şey engel olamazdı ve o yaşanan dönemi kayıt altına almalıydı… Ki önemli bir konu ben Ara Güler’in hiçbir kimseyi gerçekte göründüğünün dışında göstermek için bir çaba içine girdiğini görmedim. Bir doktoru, bir suçluyu tedavi etti diye eleştirmek gibi eleştiriler alıyorum. Bir fotoğrafçının ne yapmasını bekliyor insanlar anlamıyorum doğrusu… Yıllardır bir tek seçim kazanamayan parti liderlerini eleştirmeye izin vermeyenlerin siyaset dışında olan, -çıkarsızca sadece işini yapan- kişileri siyasetin bir parçasıymış gibi eleştirdiklerini üstelik bunu hakarete kadar götürdüklerini görmek beni çok üzdü, bunu da saklamak istemiyorum.

60’lı yılların başında Photography Annual (İngiltere) antolojisinde dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak yer alan Güler, Amerikan Dergi Fotoğrafçılar Derneği’ne ilk ve tek Türk üye olarak kabul edilmiştir. Bırakın Türkiye’yi, dünya da onun yerini doldurabilecek pek fazla kimse yok maalesef.
Yani bunları -yapılan ithamları- ve üstada yapılan haksızlığı konuşmak yerine belgeci fotoğraf biçiminin ustası olan Ara Güler ile ilgili, biri Almanca olmak üzere 6 doktora tezi yazıldığını konuşmalı, dünya üzerindeki önemine varmalıydık, ben konu ile ilgili üzüntülerimi değil, çok farklı konuları ele almalıydım yazımda…

‘İnsan neye memleketim der? Çünkü orada camdan gördüğü kıza âşık olmuştur, bu tip hatıraların yan yana gelişiyle memleket doğar, onun için herkes memleketinde doğduğu yerde ölmek ister. Çünkü hatıraları oradadır yani, orada var olacağını düşünür, ben de şimdi fotoğraf çekmeye giderken o var olmasını istediğim şeyleri arıyorum ve bulamıyorum. Hayatın temposu değişti.’

Benim için de fotoğrafçılık denince her zaman mevcut olanı en gerçekçi ve yalın biçimi ile kaydetmek en önemli şey olmuştur.

‘En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi, en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı.’

Ne kadar basit bir tarif değil mi? Ara Güler’den aslında öğrenilecek şey fotoğrafçılık değil o bir araç sadece hayat felsefesine ulaşmak için… Fotoğraflarındaki sadeliğin güzelliğini de öğrenmenin yanında aslında pek şeyi de anlatmayı başarmış birisidir benim için.

Fotoğrafın çok ilginç bir özelliği var bence, daha önce çektiğiniz bir fotoğrafı gördüğünüzde mutlaka o fotoğrafı çektiğiniz anda ki hislerinizi hatırlayacaksınızdır. Bunu da sizden ve fotoğrafın içindeki kişiden başka kimse bilmeyecek. Düşünün, İsmet İnönü’den Picasso’ya, Salvador Dali’den Sophia Loren’e, Gandi’den Dustin Hoffman’a pek çok dünyaca ünlü kişinin fotoğrafını çekmiş. Düşünün bu kişilerin hepsi ile bir süre birebir çalışmış. Sohbet etmiş bir süre. Bütün o anlardan fotoğrafları bizler ile paylaşmış ama kim bilir daha ne kadar çok şey var o fotoğraflarda bizim göremediğimiz ama onun bildiği…

Hayat işte! Hiç kimseye kalmıyor bu dünya. Vefat haberini duyunca ilk üzüldüm. Üzülmemek mümkün değil ki. Onun çektiği portreler, İstanbul fotoğrafları, savaş fotoğrafları, sanatçılar, haber muhabirliğinden kaydettikleri…. Yaptığı belgesel filmler…. Yazdığı kitaplar… Ne şanslı birisi ki dünyada kendisinden çok iz biriktirmiş ve bırakmış geriye…

Büyük usta, iyi ki senin ile kısa bir parçasında da olsa aynı zaman diliminde yaşadım. Sen tarihi bize kaydettin, bütün gerçekliği ile, bildiğin doğrularından şaşmadan… Rahat uyu….

Ali İhsan Api
Önceki İçerikRembrandt’ın ünlü “Gece Devriyesi” tablosunun restorasyonu izlenebilecek
Sonraki İçerikBilim insanları BepiColombo ile Merkür’ü inceleyecek
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments