“Yüzen Çernobil” olarak damga yiyen Rus gemisinin akıbeti büyük heyecan yarattı

0

Çernobil’de 1986 yılında yaşanan nükleer facia, HBO’nun aynı isimli mini dizisi ile yeniden gündeme geldi. Bu durum ise Batı medyasının, Rusya’nın en yeni nükleer icatlarından birisi olan dünyanın ilk yüzen nükleer santrali hakkında felaket tellallığı yapmasına neden oldu. Ancak ‘Akademik Lomonosov’, yolculuğuna sağ salim başlamayı başardı.

Batılı medya kuruluşları tarafından ‘yüzen Çernobil’ ve ‘nükleer Titanik’ gibi isimlerle anılan ve oldukça köklü bir teknolojinin ürünü olan bu yüzen nükleer santral hakkında söylenenler en hafif tabiriyle abartıdan ibaret. Öyle ki, bu icadın kuzey kutbunda patlak verecek nükleer Armageddon savaşının öncüsü olduğu dahi söylentiler arasında. Batı için ‘nükleer’ ve ‘Rusya’ kelimeleri direkt olarak felaketi çağrıştırdığı için, bu fırsattan istifade etmeyi de ihmal etmediler. Ancak tam da tersine söz konusu teknoloji, Çernobil’de yaşanan facianın bir benzerinin tekrarlanmaması adına inşa edildi.

Rus yapımı ‘Akademik Lomonosov’, haziran ayında 10 yıllık faaliyet ruhsatını alarak geçtiğimiz hafta Murmansk limanından ayrıldı ve kalıcı görev yeri olan Chukotsky Bölgesi’ne doğru yola çıktı. Yılsonuna kadar bölge sakinlerinin ısı ve enerji ihtiyaçlarını karşılaması öngörülüyor.

Nükleer Prefabrik

Batı medyası tarafından canavarlaştırılan ve Çernobil gibi görülen bu nükleer santralin içine bir göz atarak, olası riskleri değerlendirelim:

145 metre uzunluğunda (yaklaşık 1.5 futbol sahası) olan geminin yüksekliği, yaklaşık 9 katlı bir binaya tekabül ediyor.

Yüzen nükleer santralin reaktörü, Rusların matruşka bebeğini andıran pek çok katmanla korunuyor. Yakıt tankı deposunun sızdırmaz yüzeyi, uranyum yakıtının çekirdeğe sızmasını önlüyor. Aynı zamanda mühürlenmiş duvarlar da nükleer santralin kontrol odalarını çevreleyerek, negatif hava basıncı sayesinde herhangi bir sızıntıyı önlüyor.

Söz konusu yüzen nükleer santral, gerek duyulan her yere gidip demir attıktan sonra bölgenin altyapısıyla uyum sağlayarak ve yerinde bakım alarak, bulunduğu yerde onlarca yıl kalabilir.

KLT-40S tipi reaktörler, tüm operatör çalışanlarının aniden bilincini kaybetmesi ve güç desteğinin kesilmesi durumunda gerek duyulduğunda kendisini otomatik olarak kapatacak şekilde tasarlandı. Aynı zamanda, gerektiği takdirde çekirdeğe nüfus ederek güç kesintisi durumunda olası bir tehlikeyi önleyen yaylı nötron soğutucu çubuklar gibi gerekli güvenlik önlemleri de mevcut.

Diğer yandan geminin kendisi de güvenlik önlemleri gözetilerek, çok daha dayanıklı olacak şekilde tasarlandı. Geminin üst yapısı; bir başka gemi, kaya ve düşen bir uçak gibi her tür çarpışmadan doğabilecek kuvveti reaktörden uzaklaştıracak şekilde yapıldı. Aynı zamanda mühendisler, Akademik Lomonosov’un, hızı 80 km/sa’e ulaşan fırtınalara dahi dayanıklı olduğunu söylüyor.

Ölçek kısıtları

Alışılagelmiş kara nükleer santralleri ile denizde yüzen bir nükleer santral arasındaki esas fark tabii ki ebatlar. Çernobil nükleer santralindeki blokların her biri 1.000MW elektrik üretirken, Akademik Lomonosov’un iki KLT-40S reaktörünün üretebildiği elektrik 70MW. Bunlar, nükleer santrali denizde yüzdürebiliyor olmanın getirdiği kısıtlamalar.

Küçük nükleer reaktörler, gemilerin geleneksel tahrik sistemiyle rekabet edebilir. Bir geminin haftalar hatta aylar boyunca düşmanlardan gizlenmesi için, nükleer enerji yoluna başvurmaktan başka bir yol yok. 21 bin ton ağırlığında bir buzkıran gemisinin ilerlemesini sağlamak için, muhtemelen uranyum, dizelden daha etkili bir yakıt olacaktır.

Söz konusu yüzen nükleer santral, diğer nükleer santrallerle de rekabet halinde. Ucuz enerji üretimi söz konusu olduğunda, küçük ölçekli oluşu oldukça önemli bir avantaj. Zira devasa nükleer santraller inşa etmek için milyonlarca dolar ve yıl harcandıktan sonra, bu yatırımların karşılığını almak oldukça uzun sürüyor. Ancak küçük ölçekli santrallerde durum tam tersi.

Pazar kitlesi

Akademik Lomonosov’un üreticisi Rosenergoatom’a göre, söz konusu geminin tercihen zorlu iklim koşullarına sahip uzak bölgelerde konuşlandırılması ekonomik açıdan daha kârlı. Şirketin genel  müdür yardımcısı Pavel Ipatov, Russia Today’e (RT) yaptığı açıklamada “Hesaplamalarımıza göre kapasitesinin yüzde yüzü kullandığı takdirde söz konusu yüzen nükleer santral, Çukotka’nın diğer enerji kaynaklarıyla rekabet edebilir” ifadelerini kullandı.

Nükleer olsun ya da olmasın, herhangi bir kara parçasında inşa edilecek herhangi bir enerji santralinin maliyeti oldukça yüksek. Üstelik işin içine söz konusu materyal ve ekipmanların deniz yoluyla kilometrelerce taşınması ve zorlu hava koşulları da girdiğinde işler iyice zorlaşıyor.  Bunun yanında kuvvetli fırtınalar sonucu bir ya da iki ay kesilen elektrikler neticesinde, depolanan yakıtların tümünün kullanması da gerekebilir. Tüm bunlar, maliyetleri oldukça yükseltecek etkenler.

Rus projesi

Bölgenin yeraltı zenginliklerinden faydalanmak üzere çalışmakta olan insanların yaşadığı 24.000 kilometrelik kutup kıyı şeridi, Rusya’ya eşi benzeri olmayan bir avantaj sağlıyor. Bu da Rusya’nın nükleer bir buzkıran gemisi inşasına neden giriştiğini açıklıyor.

Akademik Lomonosov demir attığı Pevek, Çukotka bölgesindeki en geniş yeraltı kaynaklarına ev sahipliği yapan ve altın madenciliğiyle meşhur olan bir şehir. Aynı zamanda bölgede çok eskimiş bir enerji altyapısı mevcut. Birisi 1974 yılında inşa edilen bir nükleer santral ve diğeri 1944 yılında inşa edilen bir kömür santrali olmak üzere iki büyük enerji santrali, bölgenin enerji yükünü çekiyor. Yerel enerji şebekesinin izole olmasından ötürü, santrallerden biri kapandığı takdirde bölgede enerji kesintileri yaşanması öngötülüyor. Yüzen nükleer santral Akademik Lomonosov ise, bu durumda bir tedbir olarak kullanılacak.

Rosenergoatom, şimdiden söz konusu yüzen nükleer santralin daha gelişmiş bir versiyonu olan Rusların en yeni nükleer motorlu buzkıran gemisini geliştiriyor. Bu gelişmeler, yeterli enerji kaynağına sahip olmayan adalara enerji sağlamak üzere de kullanılması durumunda yeni bir pazar oluşması da mümkün.

Sputniknews
Önceki İçerikSapkın milyarderin anılarında geçen enteresan bir detay: The Simpsons’ın yaratıcısı Matt Groening’in tırnakları
Sonraki İçerikİnsan soyunun atasına dair yepyeni bulgular, bu kez 3,8 milyon yıllık kafatasına ait
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments