
Savaş Sanatı üzerine düşünüp araştırdığım bir dönemde, Kutadgu Bilig’e Göre Türk Savaş Sanatı adlı kitapta bahsedilenler üzerine fikirler edinmiş ve bunları ferdi hayata uyarlama üzerine düşüncelerimi Ocak 2025’te kaleme almıştım. Şimdi ise; paylaşmanın zamanının geldiğini hissediyorum.
İnsanoğlu, Dünya’daki ilk çağlardan itibaren var olmak için mücadele içinde bulunmuştur. Hem diğer canlılarla, hem de diğer insanlarla olumlu olumsuz deneyimler yaşamıştır ve yaşamaktadır. Bazı düşünürler, bu mücadeleye “ölüm kalım savaşı” demiştir ancak, savaşın asıl manasını karşılamamaktadır. Zahir anlamı ile savaş, devletler veya bölgeler arasındaki silahlı mücadeledir.
Tarih boyunca pek çok düşünür, bilim insanı, sanatçı, edebiyatçı savaş hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur. Bilim ya da sanat adı altında yapılan bu değerlendirmelerle, insanlığa fayda sağlamak amaçlanmıştır.
Savaş olgusunu, zahir anlamda ele aldığımızda, birden fazla karşıt ülkenin ya da topluluğun amaçları için sahip oldukları ordularıyla silahlı olarak karşılıklı mücadele etmesi yorumlanmaktadır. Peki, savaşı batın olarak ele aldığımızda ve insanın kişisel günlük hayatına uyguladığımızda bu fayda nasıl olurdu? Bunu sorarken, elimize silah alalım, karşımızdakine zarar verelim şeklinde bir düşünceden bahsetmiyoruz. Tam tersi, savaş sanatının felsefesini anlayarak, günlük hayatta karşılaşılan zorluklarla mücadele etmek için, strateji geliştirerek uygulanmasından bahsediyoruz.
Ordu ne demek? Ordu, zahir bilinen anlamı ile bir devletin silahlı kuvvetlerinin tümü. Batın anlamda bunu bireysel olarak ele aldığımızda ne değişir? Bir ordu düşünün, tek kişilik… Asker de kendisi, komutan da kendisi, mühimmatı tedarik edip kullanan da kendisi.

Örneğin, Sun-Tzu’nun Savaş Sanatı adlı eserinde, “savaşmadan kazanmak” prensibinin günlük hayatta uygulanması gibi…
Devletler hür olarak var olmak için, savaşı bir araç ve bir şeref olarak görür. Devletin batın anlamını bir insan tabiatına göre yorumlarsak; kendi kendine yeten birey bir devlet olur. Bireylerin, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözünü kendine şiar edinerek hem kendine hem de çevresinde sulha hizmet etmesiyle de toplumda bir düzen kurulur. Bu kurulan düzen sayesinde de, dünyada huzur ve mutluluk egemen olur. Çünkü, bir toplumda kendini ruhen ve bedenen yönetmekten aciz insan sayısı ne kadar fazlaysa, o toplumda refahın sağlanması zordur.
İnsanlar da devletler gibi amaçları uğruna savaşırlar. Toplumu meydana getiren, aynı vatan topraklarında yaşayan insanların idealleri için verdikleri savaşta her daim herkesin hakkı gözetilmeli ve barışı yaşayacak şekilde mücadele edilmelidir. Aksi takdirde, herkes istediğini elde etmek için karşısındakine saldırırsa, o toplumda ne düzen ne de insanlık kalır. Bunun için, toplumdaki en üst birimden en alttaki birime kadar kişiler kendi toprağı olan bedeninde iç barışı sağlamalı ve kendini iyi yönetmelidir. Bunun ardından da, idealleri için sulh ortamını koruyup, yaşayıp, yaşatarak savaş vermelidir. Strateji olmadan, barışçıl olmadan, sevgi olmadan kaba kuvvet ve kaba dil kullanılarak savaş kazanılsa bile kaybettirir. Savaş sanatı felsefesini kişisel hayata uygularken önemli olan nokta, erdem sahibi olarak, karşı tarafa zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirilen strateji, herkesin yararına da olursa, bu daha da güzel olur. Bilinçlerin madde ve manada birlikte yükselişi gibi… Gönüllerin feth edilmesi gibi…

Onurlu bir savaş, akıl, bilgi ve sevgi ile yapılır. Savaşın amacına ulaşma süreci erken veya geç olabilir. Ancak, yol boyunca amacı, yönü ve yol göstericiliği bir zekanın ve erdemlerin iradesine bağlıdır. Yani, doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük vb… Günlük hayatın içindeki savaş da, politik bir eylem olmanın dışında, karşılıklı ilişkilerin devamını ve gidişatını da etkiler. Hayattaki savaşın iyiye hizmet eden bir nedeni olmalıdır.
İdealler için verilen savaşın dışında, bir de negatif insanların eylemleri ile karşı karşıya kalınan durumlar vardır. Bu gibi durumlara karşı da, uyanık ve temkinli olmak, savaşmak gerekirse de akıl ve ilim yolu ile çağın sunduğu araç gereçler (yazı, konuşma, video, görsel olarak üretilen bir proje vb.) ile yapılan yaratıcı üretimlerle insan kendini müdafaa etmelidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir.” demiştir. Verdiğimiz savaşta eylemlerimizi akıl ve kalp süzgecinden geçirirken, azap duymamıza neden olacak söz ve hareketler olmadığından emin olmalıyız.
Savaş kavramının batın anlamının biraz daha derinine inelim… İnsanın iç aleminde verdiği savaş çıkar karşımıza. Asıl savaş, insanın kendi egosuyla olan savaşıdır. “Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır” Farkındalığı olan insan, egosunun kabarmaya başladığını fark ettiğinde buna bir müdahalede bulunur. Çünkü, var oluşu tehlike altındadır. Yani, savaş zorunlu ve hayatidir. Derhal gerekli önlemler alınarak ego terbiye edilir. “Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz.” sözünde ilham ile kendimizin de hakkına girmemeliyiz. Başkalarına olmamız gerektiği gibi, önce kendimize karşı adil olmalıyız.
Doğru savaş, haklı gerekçelerle yapılan savaştır. Haksız ve olmadık konularda inat etmek demek değildir. Doğru savaşta, doğru amaç ve strateji geliştirilerek devam edilmelidir.
Savaş ve savaş sanatı konusu genel olarak binicilik, okçuluk ve taktik, strateji ile askeri organizasyon şeklinde değerlendirilmiştir.

1. Binicilik
Savaşta binicilik denince ilk akla gelen atlı birliklerdir. Ancak, burada bilinen zahiri anlamda bir ülkeye ait ordudan bahsetmiyoruz. Batın anlamda, kişinin günlük yaşamındaki savaşından bahsettiğimiz için, buradaki “binicilik” insanın kendi bedeni. Bir insan verdiği savaşta muvaffak olmak istiyorsa, bindiği yani kullandığı bedenine iyi hakim olmalı. Eksik ya da fazla, olumlu olumsuz yönlerini iyi bilmeli. Fiziki sınırlarını, kas ve iskelet sistemini, iç ve dış organlarının durumunu iyi tanımalı. En iyi şekilde takviye edip kuvvetlendirmeli. Fiziksel ve zihinsel zorlu şartlara dayanma gücü üzerinde de çalışmalı. Tüm sınırlarını ve yapabildiklerini idrak ederek bedenini yönetmelidir.
Unutmamalıdır ki, savaşta bir ordunun sahip olduğu atlar nasıl ki güçlü olmalı ya da günümüzde motorlu savaş araçları ileri teknolojide ve onları kullanabilen askerlere özel eğitim verilerek kullanmayı öğretiyorlarsa, kişiler de kendi araçları olan bedenlerini doğru şekilde kullanmayı bilmeli, gücüne göre bir yöntem geliştirmeli. Bu hem madden hem de manen olmalı. Maddi bedeni besinlerle sağlıklı yaşam etkinlikleri ile güçlendirirken; manevi olarak da geliştirilen idrak, psikolojik sağlıkla desteklenmelidir. Madde ve manayı iki kanadı da taktığınız vakit, aracınızı doğru şekilde kullanırsınız.
2. Okçuluk
Okçuluk denilince ilk akla gelen ordudaki okçular olsa da, burada okçuluğu batın anlamda değerlendireceğiz. Bir okçu gibi düşünme, bir okçu gibi hedefe kilitlenme ve hedefi tutturma özelliğini felsefi batın manasını günlük hayata uygulayacağız.
Kişisel günlük yaşamda idealler ve hedefler oluyor. Hedefin mevcudiyeti belirlendikten sonra, tüm odak bu noktaya verilse de, hedefe giden yolda da gerçekleştirilmesi gereken ufak hedefler de ortaya çıkabilmektedir. Ana hedefe tek bir ok atışı ile ulaşamayacak durumdaysanız, engelleri ya da aşılması ulaşılması gereken aradaki daha küçük olan hedefleri ele geçirerek de ana hedefe ulaşabilirsiniz.
Ortam her zaman sakin olmayacağı için, kaosun içindeyken bile, sakin kalarak hedeften şaşmadan okunuzu ve yayınızı kullanmalısınız. Kendinizi ok ile bütünleştirin, yayınızı kendinize olan inancınız ile gerin ve tam anında fırlayın, hedefinize ulaşın.
Bir amaç için ortadaki engelleri belirleyin. Engeller ortadan kalkınca, o iş kendiliğinden olacaktır.
Atatürk’ün de dediği gibi, “Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler engel olur diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür.”
3. Taktik, Strateji, Askeri Organizasyon
Ulaşmak istediğiniz hedefiniz için muhakkak kendi becerilerinize göre bir taktik geliştirmelisiniz. Stratejik olarak adım adım ilerlerken, aynı zamanda da, hem zihinsel hem de fiziksel olarak askeri organizasyon gibi kendinizi organize etmelisiniz. Siz artık, sadece bir kişi değil, tek kişilik bir ordusunuz. Bu ordu, var etmek için savaş veren bir ordu. Hayalleri, Dünya üzerinde gerçekleştirmek için Işığı taşıyan ordu…















