
Stray Kids benim için sadece sevdiğim bir grup değil; K‑Pop’la gerçek anlamda tanıştığım, bu türe dair tüm önyargılarımı geride bırakmamı sağlayan bir eşik. Yıllarca BTS, Black Pink gibi isimlerin yarattığı küresel fırtınayı dışarıdan gözlemlemiş ama içine girmeyi hiç istememiş tam tersi hep reddetmiştim. Ta ki kızım Nil’le aramızda bir müzik köprüsü kurma hissi beni bu evrene yaklaştırana kadar. Tüm müzik türleri önyargısız dinleyen ve iyilerini bulma konusunda gerçekten takdir ettiğim Nil sayesinde K-Pop türün de iyi örneklerini dinleyerek bu müzikle tanıştım. Böylece kızımla paylaştığımız müzikten çok daha fazlası vardı artık: birlikte izlediğimiz videolar, anlamını çözümlediğimiz şarkı sözleri, takip ettiğimiz sahne performansları, üyelerin aktif videoları, vs vs… Stray Kids, işte tam bu ortak alanın merkezine yerleşti. Özellikle Felix’in dış görünüşüyle ters orantılı o derin sesiyle başlayan ilgim, zamanla grubun bütününe yayıldı (Bu yorumum sonrası biasımın Felix olduğunu düşünenler yanıldı. Hyunjin’in müzik, dans ve modellik dışında resme de yetenekli olması; gittiği her ülkede sanat müzelerini gezmesi gibi nedenlerle biasımı Hyunjin olarak seçtim). Sonuç olarak Stray Kids; şarkı paraflarından grup dinamiklerine, yer aldıkları başarılara, imzaladıkları reklam anlaşmalarına kadar her şeyiyle takip ettiğimiz bir grup olmayı başardılar.
İşte bu yüzden, Frankfurt’ta gerçekleşen DominATE 2025 dünya turnesi kapsamındaki konserleri, benim için yazmaya değer bir konser oldu. Konserin gerçekleştiği Deutsche Bank Park Stadyumu, daha erken saatlerden itibaren kalabalıklaşmaya başladı. Turne rengi olan kırmızı-siyah temasıyla uyumlu özenle seçilmiş tarz kıyafetler, official fan tişörtleri, el emeği aksesuarlar, grup elemanlarını temsil eden maskot hayvan SKZOO oyuncakları ve tabii ki KPOP konserlerinin vazgeçilmezi grubun özel lightstick’leri… Herkes bu atmosferin bir parçası olmaya gelmişti. Kalabalık, bir müzik etkinliğinden çok daha fazlasını yaşıyordu. Konser başlamadan ekranlara yansıtılan görüntüler Stray Kids’in de bağlı bulunduğu JYP şirketinin diğer müzisyenlerinin kısa klip alıntılarıydı; ki o anlarda bile ortam yıkıldı. En çok çığlık ve alkışı şirketin kurucu başkanı ve aynı zamanda müzisyen olan J. Y. Park ve Twice aldı. Şirketin daha yeni kurulan grubu KICKFLIP’in birçok köklü grubu geride bırakarak çok fazla tezahürat alması ise beni şaşırtan bir detay oldu. Çalan Stray Kids şarkıları ardından ara ara gelen JYP videoları ile konser daha başlamadan sahneyle seyirci arasında görünmez bir bağ kurulmuştu bile.

Konser öncesi az sayıda izleyiciye açık olan özel soundcheck bölümüne de katıldım. Türkiye’de 90’larda organizasyonun içinde yer aldığım için tanık olduklarım dışında bu deneyimi izleyici olarak yaşamamıştım. Her ne kadar bu kez sahne arkasındakilerden olmasam da izleyici olarak dahi özlemişim bunu. Bu arada üyeler sanki birkaç saat sonra 50 bin küsür fanıyla bir stadyumu doldurma gücü onlarda değilmiş gibi samimi, içten ve doğallardı. Üç şarkı söylediler; ama bu bir provanın ötesinde, tanıdık bir dost meclisinde şarkı söylüyorlarmış gibiydiler… Bu bölümde çekim yapılması yasaktı ve güvenlik bu konuda hiç göz açtırmadı. Yine de bazı sosyal medyalarda o bölümden de kesitler görsem de büyük çoğunluk çocukların bu isteğini destekler şekilde çekim yapmadı.
Bu benim ikinci K‑Pop konserim olsa da, ilk kez bir K-Pop grubunu bu kadar önceden tanıyarak sahnede izliyordum. Şarkılarına, danslarına ve üyelere hâkimdim; sahnede nasıl hareket edeceklerini az çok tahmin edebiliyordum. Ve bu, konser deneyimini çok başka bir seviyeye taşıdı. “Mountains”la başlayan setlist, “Thunderous”, “Topline” gibi yüksek enerjili şarkılarla devam etti ve “Chk Chk Boom” ile zirveye ulaştı. Her bir parçanın sahne düzeni, ışık efektleri, dans koreografisi önceden planlanmış ama sahnede adete klip izliyormuş gibi hissettiriyordu. Grup sahnede yaklaşık 3 – 3,5 saat kaldı ve hiç dinmeyen enerjileri ile muhteşem bir performans ve şov sergilediler ki bu da yine aslında K-Pop endüstrilerinin olmazsa olmazlarından.
Konserin sonlarına doğru; fanların hazırladığı özel bir video gösterisi başladı. Aylar öncesinden sosyal medya üzerinden toplanan kısa fan videoları bir araya getirilmişti. Sahnedeki dev ekranlarda yayınlanan bu gösteriyi grup üyeleri sahnede oturup izledi. Seyirciden gelen o sevgi seli, sahnedekilerin ifadesine yansıdı. Ama her şey bununla bitmedi. Fan projelerinden biri de “Kalp Gösterisi”’ydi. Üstelik rastgele değil; hepsi aynı boyutta, aynı şekilde hazırlanmış, üzerlerinde aynı yazılar olan bir gösteriydi bu. Fan projesinden haberi olmayanlar için de fazladan hazırlayanlar olmuş. Böylece o anda herkesin elinde bir kalp vardı. Tüm stadın aynı anda, aynı hareketle, aynı mesajı vermesi… Fanların kolektif emeği, konserin kendisi kadar etkileyiciydi bence.
Konser öncesinde gerçekleştirilen bir başka özel etkinlik ise Lee Know ve Seungmin’in birlikte seslendirdiği “Cinema” şarkısı etrafında şekillendi. Bu şarkı için oluşturulan online bir sistemle, Google üzerinden ismini yazdıran herkesin adı, performans sonunda sahnedeki dev ekranda, bir film jeneriği gibi aktı.Önceki konserlerinde de lokal olarak bunu yaptıkları için biliyordum ve ben de bu konser öncesi etkinliğe katıldım. O ekranın akışı sırasında adımı görmek mümkün olmasa da orada isimlerimizin yazdığını bilmek çok tatlı bir heyecandı. Bu küçük ama çok anlamlı detay, Stray Kids’in izleyiciyi salt seyirci ötesinde hikâyenin gerçek bir parçası olarak görme anlayışını yansıtan en içten örneklerden biriydi.

Konserin sonlarına doğru grup, sahneden inerek stadyum içinde bir tur attı. İki ayrı araca dörder kişi olarak dağılan üyeler, sahneye uzak kalan seyircilere daha yakın olabilmek adına bu turu hemen her konserinde gerçekleştiriyor. Araçların arkasından grup üyelerini temsil eden dev SKZOO balonları da onları takip etti. Bu geçiş sırasında stadyumun ışıkları, seyircilerin lightstick’leri ve balonlarla oluşan görüntü, konserin genel atmosferine görsel olarak farklı bir katman daha ekledi.

Stray Kids’in Frankfurt konseri sırasında dikkatimi çeken bir detay da, lider Bang Chan ve diğer üyelerin sahnede ağırlıklı olarak Korece konuşmalarıydı. Avustralya doğumlu Bang Chan ile Felix’in ana dili İngilizce; Seungmin ve Han gibi diğer üyeler içinde de İngilizceyi oldukça iyi konuşabilenler var. Buna rağmen tüm konuşmalar Korece yapıldı ve sanki sahnede bu satır arası mesajı verdiler: “Biz Kore halkıyız, bu dil bizim kültürel refleksimiz, buna da sadığınız.” Konuşmalar Almanca’ya kaliteli bir şekilde çevrildi; ara sıra üye isimleri karışıklıkları komik sahneler yaratsa da… Birçok dünya starı, global anlaşılabilirlik adına her fırsatta İngilizceye teslim olurken, K‑Pop grupları hem şarkılarda hem sahne arasındaki konuşmalarda Korece’ye sahip çıkmayı sürdürüyor. Bu da bence bir kültür elçiliği—dillerini ve hikâyelerini dünyanın her yerine taşımak için bilinçli bir seçim.
Konserde fanlarla birlikte benim gibi pek çok ebeveyn de vardı. Yanı başımızda heyecanla zıplayan, şarkılara eşlik eden gençler kadar, onlara eşlik eden anne babalar da dikkat çekici bir yoğunluktaydı. Bunu elbette bir tek biz fark etmedik. Grup da bu tablonun uzun süredir farkında gibiydi. Hatta liderleri Bang Chan bir ara gülümseyerek “Aramızdaki ebeveynler ellerini kaldırabilir mi?” dedi. Birden çok sayıda el havaya kalktı (ben de dahil). K-Pop’un, diğer müzik türlerinin pek başaramadığı bir şeyi başardığını düşünüyorum: ailelerle ortak bir zemin yaratabiliyor. Çünkü bu müzik ritim ya da melodi üzerine yaslanmıyor; bir anlatı, bir görsellik, bir estetik de sunuyor. Oyuncaklı, hikâyeli, renkli ama aynı zamanda disiplinli ve kapsayıcı. Çocuklar için bir tutkuyu paylaşmak, onu ebeveynlerine gösterebilmek, anlatabilmek ve birlikte yaşamak da önemli hâle geliyor. Nil’le birlikte kurduğumuz o duygusal köprünün üzerinde yürüdüğümüz, göz göze geldiğimiz, aynı ritimde heyecanlandığımız bir akşamdı bu.
Stray Kids, bu konserle sadece kendi başarısını perçinlemedi; aynı zamanda K‑Pop’un Avrupa’daki stratejik yayılımı için de yeni bir kapı daha aralamış oldu. Zira bu konserin Stray Kids özelinde, hatta tüm K‑Pop endüstrisi bağlamında önemli bir artısı daha vardı: grup, Almanya’da Deutsche Bank Park gibi dev bir stadyumda solo konser veren ilk Asyalı sanatçı oldu Bu sahnede daha önce Beyoncé, Ed Sheeran, Coldplay ve Kendrick Lamar gibi dünya devlerinin yer aldığı düşünülürse, Stray Kids’in başarısı yalnızca bir ilk değil, aynı zamanda K-Pop’un artık ana akım küresel yıldızlarla aynı ligde yer aldığının da güçlü bir göstergesi.
Konserden sonra bu değerlendirme yazısını yazarken; sahnede izlediğim o büyüklüğü ve her şarkıda değişen görsel dünyayı yeniden düşündüm… Yine de konserin benim açımdan tek dezavantajı coğrafi bir detaydı: Almanya’da havanın 22:00’ye kadar aydınlık olması nedeniyle 19:30’da başlayan konserin ilk bölümünde ışık oyunlarının tam etkisini hissetmek mümkün olmadı. Karanlık bastıkça atmosfer bambaşka bir hâl aldı ama açılışta sanki açık hava festivali havasında olduğu için ikili evreni bir arada yaşadık diyebilirim.

Çok şaşalı, çok etkileyici ve çok detaylı bu K‑Pop konserlerinin arkasında olan bu ciddi organizasyon ve harcama yapısı için önce hiç kazanmamayı en azından az kazanmayı göze almaktan geçiyor. Çoğu grup ve şirket olanca imkanlarını bu işlere seferber ederek en kaliteliyi yakalama peşinde. Çünkü sektör hep en iyilerle sınanıyor ve rekabeti çok fazla bir yapı. Konserde de bilet fiyatları yüksekti ve stadyum tıklım tıklım doluydu, ama yine de bu işin sonunda hem organizatörlerin hem de grup üyelerinin büyük paralar kazandığını düşünmüyorum. Çünkü sahnede gördüğümüz şey bir müzik grubu ve birkaç şarkıdan ibaret değil; arkasında dev bir kadro, dev bir prodüksiyon var.
Türkiye’de ses problemi yaşanan birçok stadyum konserine inat; Stray Kids konserinin her alandaki titizliği ses sisteminde de kendini gösterdi. Konser, stadyum içi dışında konser alanının çevresinde de bu akustik düzenlemeden nasibini aldı. Konserin sesi yaklaşık 1,5 kilometre öteden duyuluyormuş; sosyal medyada konser sonrası bu anların kayıtları çokça paylaşıldı. Bu detay bile başlı başına, işin görünen kısmı dışını; yani ses mühendisliği, yönlendirme, yankı ve kalibrasyon gibi teknik alanlarda da ne kadar iyi çalışıldığının bir göstergesiydi.
Stray Kids konseri yalnızca sahnede gördüğümüz bir müzik şovundan ibaret değildi. Her şarkıya özel sahne tasarımları, ışık oyunları, dansçılar, canlı orkestra, teknik ekip ve backstage yönetimiyle adeta bir fabrika gibi işleyen büyük bir organizasyondu. Tüm bu sistem, seyirciye sadece müzik değil; görsel, işitsel ve duygusal anlamda eksiksiz bir deneyim sunmak üzere kurulmuştu. Bu büyük yatırım ve emek, gösterinin sahne önündeki kadar sahne arkasında da etkileyiciydi.
Stray Kids’in DominATE turnesi, K-Pop’un salt olarak küresel başarısını sunmanın yanında, bu müziğin insana nasıl dokunduğunu da gösteriyor. Bireysel hikâyelerle birleşen bir kolektif coşku. Ve benim için, tam da olması gereken yerde, olması gerektiği gibi yaşanmış bir müzikal karşılaşma.

Benzer bir yapıyı daha önce izlediğim ATEEZ konserinde de fark etmiştim. Sahne hâkimiyetleri, koreografi ve ışık düzeni o konserde de oldukça etkileyiciydi. Tabii ki Stray Kids konseri daha büyük ölçekliydi; stadyum alanı, fan sayısı, dekor geçişleri açısından çıta biraz daha yüksekti. Buna rağmen sistem aynıydı: seyirciyi pasif izleyici olmaktan çıkarıp hikâyenin içine dahil eden, senkronize bir gösteri dili.
Ve aslında bu dev sistem K‑Pop sahnesinde yer alıyor ve neredeyse her grup için bu prodüksiyon disiplinine uygun şekilde yapılandırılıyor. Sahne arkasındaki bu organize yapı, sektörün kendisiyle ilgili çok şey söylüyor. K-Pop’un dünya turnelerinde gittiği ülkenin teknik personelinden destek aldığı yerler elbette oluyordur ama her detaydan emin olmak adına kendi ekibini taşıyan bir yapıdan bahsediyoruz. Bu da demek oluyor ki, sahnede evet ama bunun dışında bavullarda da dev bir prodüksiyon var.
Kısacası, o stadyumda izlediğimiz şey büyük bir yatırımın ürünüydü. Konser bitti, ışıklar kapandı ama sahne arkasındaki bu büyük makinenin ne kadar etkileyici olduğunu düşündükçe başarının şans olmadığını anlıyorsunuz.
Uluslararası arenalarda yaşadığım konser deneyimleri, ister istemez Türkiye’deki konser ortamlarını, üretim yapısını ve müzik sektöründeki eksiklikleri düşünmeme neden oluyor. Çünkü bu küresel başarının ardında müzikal yetenek başta olmak üzere birçok detay var. Türkiye’de henüz tam anlamıyla göremediğimiz bir endüstriyel disiplin ve yatırım anlayışı olduğunu da görüyorsunuz. Türkiye’deki konserlerin bu tarz bir organizasyonun daha çeyreğine bile ulaşamadığını düşündüğümde, bunun en büyük nedeninin yalnızca ekonomik nedenlerle açıklanamayacak olduğunu düşünüyorum. Bence esas eksiklik, bu yatırımı yapacak kafa yapısının bozulmuş olması.
Ne yazık ki bu çöküşte müzisyenlerin de payı büyük. Sektörün kurumsallaşmasını sağlayabilecek deneyimli isimler zamanla dışarı itilirken, birçok müzisyen kendini yapımcı, eşini-dostunu menajer veya organizatör ilan ederek kendi çevresine iş yaratma çabasına girdi. Bu kişisel ağlar ve liyakatsiz görevlendirmeler, müzik sektörünün üretim kalitesini artırmak yerine dar bir alanda dönüp durmasına neden oldu. Sektör büyüyemedi, profesyonelleşemedi; hâlâ da benzer döngünün içinde debeleniyor. Ve bunun sonuçlarından biri olarak Türkiye’de müzik sektörü enerjisi üretime değil, pay kapmaya harcıyor.
Daha önceki yazılarımda da sıkça belirttim; bu kadar farklı bir kültür ve coğrafyadan kalkıp bunca grubun tüm global müzik dünyasını böylesine domine etmeleri tesadüf olamaz; onlarda olan çok şey bizde yok. Yeni yeni örnek alınarak yapılan ve aslında çokça eksiğe rağmen yine de heyecanlanıp, olabildiğince destek olup daha beter olan müzik sektörümüz en azından biraz daha estetik hale gelir umudumuzu ve bu konser deneyimlerimi düşündükçe daha çok yolumuz var diyorum.
Çok genç yaşlarımdan bu yana sektörün içinde olmam nedeniyle belki de, bende kolay kolay “hayranlık” duygusu oluşmuyor. Onun yerine daha çok takdir etmeyi çok severim ve değerli bulduğumu elimden geldiğince desteklemeye çalışırım. Bu konser nezdinde Stray Kids üyeleri de; azimleri, geldikleri nokta, gösterdikleri çalışkanlık ve zorluklarla başa çıkma becerileriyle her anlamda takdiri sonuna kadar hak ediyorlar.
Bu yazıyla başlayan yolculuğu, Stray Kids’ten yedi şarkılık kişisel bir seçkiyle sürdürmek isteyenleri MüziKoridor listeme bekliyorum.