Türk Tarihi Yeniden Yazılmalı!

"Tarihe ve tarihte yazana asla net olarak güvenilemez çünkü tarihi kazananlar yazar. Ve kaybeden tarafının anlattığı ile kazananın anlattığı hep farklı olur."

0
Rise of Empires: Ottoman’ın ardından…

Başlığımı Türk Tarihi yeniden yazılmalı olarak attım çünkü Rise of Empires: Ottoman’ın ardından hissettiğim tam olarak buydu ki bu görüşümü belgeselden de çok önce, hatta öğrencilik yıllarımdan bu yana savunuyorum. Çeşitli platformlardaki görüş yazılarımda da bu konuyu sıkça dile getiriyorum zaten.

Bilirim aslında tarihe ve tarihte yazana asla net olarak güvenilemez çünkü tarihi kazananlar yazar. Ve kaybeden tarafının anlattığı ile kazananın anlattığı hep farklı olur. Kimse kaybedenin anlattığını dinlemez.
İşte bu noktada yıllarca ders kitaplarında İstanbul’u kazanan taraf olarak bize kendi yazdığımız tarih okutuldu. Ve o çocuk yaşlarımda kafamda oturmayanları öğretmenimle onun kadar olmayan bilgim (!) ama mantık yürüten halimle tartışır, o da bazen anlatmaya çalışır bazen kızar ama sonuç olarak ben yine de bir türlü o yazılan tarihin bazı noktalarını mantık çerçevesinde kafamda oturtamazdım.

Evdekilerin bildiği bölümü ise benim o yıllarda tarih derslerini sevmiyor oluşumdu. Evet sevmezdim ikna olmayınca kafamda oturtamayınca öğrenemezdim de o öğrenmek yerine ezber istenen bilgileri. Şimdi anlıyorum ki o tarihle ilk tanıştığım dönemlerimde ben haklıydım; zira sosyal bilgiler sayısal gibi değildir ve her zaman çok yönlü ele alınmaları gerekir, izafiyet göz önüne alınmalı, yargılardan da uzak durulmalıdır.
Aklım daha da erip, verilen dışını sorgulamayı araştırmayla pekiştirmeyi keşfettiğimde de çok zorlu dönemler yaşatmış olabilirim başta tarih hocalarıma ki bundan pişman değilim. 🙂

Sonraki yaşlarımda ve günümüzde tarihi (özellikle karşılaştırmalı ve tarafsız olanları ve elbette bunlara ulaşmak için araştırmayı) çok seviyorum.

Fethe dönecek olursak; Biz İstanbul’un kazanan tarafıydık ve ders kitaplarımızda bize kazanan tarafın dilinden yazılmış olan tarih okutuldu dedim yazımın başında.
Ne yazık ki aslında kazanan taraf olarak biz çok büyük haksızlık yapmışız kendi tarihimize! Zira Mehmed’in fethini hiç de doğru düzgün anlatamamışız.
Bize anlatılan; Bizans İmparatoru’nun ayyaş, halkını düşünmeyen, zulüm edici ve Bizans’ın durumunun da maddi – manevi çok kötü olduğuydu. Şimdi böyle bir tarihi okuyan direkt şu sonuca varacaktır: Önemli bir yer fethedilmiş ama bu fetih de pek kolay olmuş yahu! Zira bu kadar kötü yönetilen bir şehri baksana gencecik bir padişah bile azıcık zekasını kullanarak alabilmiş. Karadan gemiler geçirilmiş ve hooop İstanbul bizim olmuş.
Ve bizim yazdığımız tarih devam ediyor: Halk zaten bu zalim imparatordan (!) o kadar bıkmış o kadar bıkmış ki, Fatih’i kapılarda sevinç içinde çiçeklerle karşılamış (!).
(Bu konu daha önce çekilen Fetih filminde de işlenmişti ve o dönemde de yine bu noktada itirazlarımı yazmıştım.)
Bu belgeselde çiçeklerle karşılanan biri var ama o Fatih değil! Kuşatma boyunca paralı asker olarak başladığı görevine milli bilince sahip olanlar kadar sahip çıkmış, ilk verdiği söze sadık kalarak bu uğurda ölmeyi göze almış ve bu sevgiyi ve karşılamayı hak etmiş; Giovanni Giustiniani.

En gerçek muhtemelen bu belgeselde de izlediğimiz değil ama en azından daha tarafsız bakan ve bu yüzden gerçeğe daha yakın bir hikaye izlediğimize eminim. Öncelikle yerli yabancı birçok bilim insanının anlatıları ve araştırmaları önemli ölçüde çeşitlilik katmış ve belgeselde her iki taraf da örselenmeden olabildiğince hakkı verilerek ele alınmış. Kazanan tek bir taraf olsa da diğer tarafın emeği, doğruları ve çabası hiçe sayılmamış. Bu yeni nesil tarih eskiye oranla kabul edelim daha güven verici. Sadece kazanana yakın tarih yazma dönemi bence artık bitiyor.

Bizdeki fetih destanında yer alan iki önemli tarih figürü bu belgeselde yok; Akşemsettin ve Ulubatlı Hasan.
İlginçtir Fatih’in belgeseldeki akıl hocası hepimizin bildiği Akşemsettin değil; onun yerine anne bildiği Mara Hatun. Mara soylu, bilgili ve yol gösterici bir kadın ve Sultan Mehmet’in babası 2. Murat’ın eşi olan bir Sırp prensesi. Mara gibi Fatih’in hayatında ve fetihte etkili olan böyle bir ismin Türk tarih kitaplarında bu etkisiyle geçmemiş olması ve kadınlara tarihte genelde hep bir sorun olarak yer verilmesi, hep bir olay karıştırıcı unsurda başrollerde görmemiz, geçmişte kadın düşmanı bir tarih okuduğumuza işaret olabilir mi? Kadın sözünü dinleyen padişahın yaptığı hatalar, haremdeki dalavereler üzerine yoğunlaşmadı mı yıllarca dayatılan Osmanlı dizileri de…

Belgeselde, Ulubatlı gibi kahramanlık destanı yazılası abartı özellikler yerine günümüz için bile aslında baya sıradan olan yıldıznameye yer verilmiş. Bazı eleştirilerde bu bölümler ve Ayasofya üzerinde olan metafiziksel olaylar fazla ruhani bulunmuş. Lakin günümüzde de özellikle yıldıznamesine bakmadan konserine dahi çıkmayan en star şarkıcılar olduğunu biliyoruz. Ki o yıllarda çok daha yaygın ve saygı gören bir uygulamaydı bu yıldızlardan kehanet.

Aslında burada yıldıznameden, kahinlerden, kehanetlerinden ve tüm bunları koşa koşa Fatih’in savaş karargahına kadar ulaştıran Mara’dan ziyade, karşı tarafın da benzer kehanetleri tamamen zıt yorumlamasına takıldım ben.
Bir taraf iyiye yorarken, diğer taraf kötüye yordu. Gece aynı geceydi, kanlı dolunay iki tarafın da üstünde tüm ihtişamı ile durmaktaydı. Bir tarafı gaza getirip “Ya şimdi ya hiç!” dedirten yıldızlar, Bizans tarafını ise “Kehanet gerçek oluyor, kaybediyoruz!” noktasına getirdi.
Bu yıldızname ve kehanetlerin bir başarısı mı yoksa bunlardan kendine yol edinmeye dikkat çekip, “Neye inanırsan o olursun”un karşılığı mı?
Ben realist olarak oyumu ikinciden yana kullanıyorum.
Motivasyon ve başaracağına dair inanç sonucu her şeyden çok etkiliyor.

Belgeselde Mara Hatun kadar ön plana çıkan bir diğer karakter de Bizans tarafından paralı asker olarak tutulan ve bu savaşta en önemli unsurlardan birisi olan Giovanni Giustiniani.
Paralı bir asker olarak kuşatma sırasında verdiği söze sadık, mert bir karakter olarak çıkıyor karşımıza Giustiniani. Kendi çıkarı uğruna milletini ve devletini harcayan Lukas Notaras ise çok farklı bir uçurum Giustiniani’ye kıyasla. Bu tabloya hırsına ve egosuna yenilen Vezir-i azam Çandarlı’yı da eklersek çok renkli tarihi karakterlere şahitlik ettik belgesel bitene kadar.
Kişiliğin konumdan ne kadar farklı olduğunu Çandarlı, Loukas Notaras ve Giustiniani ekseninde rahatlıkla gözlemlemek mümkün.

Bizans İmparatoru XI. Konstantinos ise bizde anlatılan tarihin tam zıttı şekilde atalarının ve milletinin sorumluluğunu son nefesine kadar taşıdı Rise of Empires: Ottoman belgeselinde.

Diziye +18 yaş sınırı getirilmiş. Buna başta bir anlam getiremedim. Çünkü çok argo ve açık sahnesi olan bir yapım değil. Sonra çocuklar MEB’den kopana ve orada öğretilen eksik ve tek taraflı tarihle, bu yeni tarz çok yönlü ve nispeten tarafsız yazılmış tarih arasındaki bilgisel uçurum farkı nedeniyle çocukların kafaları karışıp, bulanmasın diye böyle bir yaş sınırı konulduğunu düşündüm.

Baştan yazmam gerekeni yazının sonunda yazayım:
Savaş sevmem, seveni de normal insan seviyesinde görmem. Savaş sevmediğim gibi, savaşın saldıran tarafını daha da bir sevmem. O yüzdendir ki kimse kusura bakmazsa Osmanlı ve fetih savaşları benim kahramanlık duygularımı kabartmaz, oradaki saldırılan halka üzülmek dışında da bir şey hissetmem.

Senin tarafın saldırıp kazanınca fetih oluyor, karşı taraf saldırınca düşman bağlamında tarihi ve yazılım şeklini de hep adaletsiz bulmuşumdur.
Savaşta tek bir düşman vardır ve bu düşman da savaşın saldıran bölümüdür.

Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı bu açıdan çok çok çok önemli bir zaferdir; savunanın kazandığı ve kazandıktan sonra da verdiği insani dersle sadece ulusumuz için değil bence tüm dünyaya emsal belki de tek en büyük zaferdir.

Ayrıca böylesi önemli bir projede tanıdığımız oyuncuları izlemek de ayrı bir güzeldi. Kimler nasıl performans gösterdi bu yazımın konusu değil, ki çok yazılıp çizildiği için ben başka açıdan belgesele yer vermeyi tercih ettim.

Umarım Türk tarihi ile ilgili bu tarz tarafsız ele alınan ve çok taraflı araştırmaya yer verilen daha çok proje izleriz.

Önceki İçerikÇin, Oscar adayı filmlerin gösterimini süresiz erteledi
Sonraki İçerikBillie Eilish’in hip hop yorumu tepki çekti: “Hikayenin gerçek olmaması önemli olmadığı anlamına gelmez”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments