’80’lerin dayanılmaz hafifliği

"... popüler kültürü yaşıyorsak bile ’80’ler hiç yanımızdan ayrılmadı."

0

İşte değmeyin keyfime. Üzerinde saatlerce sohbet edebileceğim nefis dönem olan ’80’leri geride bırakacağımız 40. yılına girdik. Her ne kadar ’90’larda doğmuş bir yetişkin olsam da benim için ’80’lerin yeri hep ayrı. Gerek diziler ve filmler olsun, gerek o döneme damga vurmuş müzikler, gerekse insanların halleri ve tavırları böyle sizi sımsıcak karşılıyor. Şu zamanda popüler kültürü yaşıyorsak bile ’80’ler hiç yanımızdan ayrılmadı.

Müzik aşığı olan ben bilirsiniz ki sıkı ’80’ler ve Depeche Mode hayranıyım. Aslında şöyle bir baktığımda ’80’leri sevmemi sağlayan hiç şüphesiz Depeche Mode’dur, bunun aksini de iddia edemem. ’80’li yıllarda moda olan darkwave, synth-pop vb. akımları başlatan Pet Shop Boys, Alphaville gibi isimler günümüzde de sıklıkla dinlenilen grupların başında geliyor. Hatta öyle bir şey ki, Alphaville, 1984 çıkışlı popüler albümü Forever Young’ın 35. yıl şerefine Mart ayında beş CD’den oluşan bir box-set yayınlamıştı. Düşünün, günümüzde bile Alphaville’ın Forever Young albümünü bebek gibi seviyor ve bağrımıza basıyoruz. Kim bilir grup bu heyecanı nasıl yaşamıştır?

Pet Shop Boys mesela, kendimi bildim bileli yıllardır şarkılarını severek dinlerim. Depeche Mode’un bendeki etkisi nasılsa Pet Shop Boys da aynı etkiyi verebiliyor. It’s a Sin şarkısı, grubun en popüler şarkılarından sadece biri. Tam dinlemeye başladığınız an böyle bir keyif alıyorsunuz ya, işte o tadından yenmiyor. Müzikal anlamda konuşursam eğer, ’80’ler müziği ve Pet Shop Boys asla ve ama asla eskimiyor.

Depeche Mode

Depeche Mode demişken, benim için kendileri tam bir müziğin tutkulu dansı. Herhangi bir şarkıları olsun kalkıp Dave Gahan gibi dans edebiliyorsunuz ama sizin sandığınız o danslardan değil. Dave Gahan’ın kendine has o dansı. Merak edenler için, 1988 yılında Rose Bowl, Pasadena’da verilen bu konser ve DVD formatında yayınlanan “101” isimli Depeche Mode konserine mutlaka bakmalısınız. Arada açar o konseri izlerim, o atmosferi ciddi anlamda yaşamayı her şeyden çok isterdim. 1988 yılında 70.000 kişinin önünde konser vermek farklı bir duygu. O zaman diliminde yaşayan insanların hal ve tavırları, bütün şarkılara dans ederek eşlik edilmesi, izleyicilerin hangi şarkıda nerede coşacağını bilen, grubun gençlik halleri ve ortamdaki atmosfer konseri kılan müthiş detay. Bu konseri izlediğimde çok eğleniyorum. O havayı hissetmek, etrafı gözlemlemek, kendinden geçmek, çıldırmak ve şarkılara hep bir ağızdan eşlik etmek çok harikulade bir olay. Depeche Mode’un insanları ele geçirip onlara harika vakit geçirmesini sağlaması takdire şayan. Çok yaşasınlar.

Hani hep soruyoruz ya, nasıl ’80’ler gündemde kalabiliyor? İşte Türk müzisyenlerimizin aldıkları ilhamlardan dolayı o ’80’ler ruhunu bir şekilde şarkılarda yaşayabiliyoruz. Birkaç ay öncesinde kendi blog sayfam için röportaj yaptığım Nova Norda’ya bir soru yöneltmiştim: “müziğinizi oluştururken etkilendiğiniz belli başlı isimler var mı?” diye, kendisi müziği şekillendirmesi adına çocukluk zamanından beri Depeche Mode dinlediğini ve müzik kariyerine yön vermesini mutlaka ilhamlandıkları isimlere bağlı olduğunu dile getirmişti. İşte aslında bizim o dinlediğimiz şarkıları anlayabiliyoruz ki, bolca ’80’lerden çıkmış müziklerden ilham alıyorlar. Bir şekilde günümüzde bol bol popüler kültürün yanı sıra bolca da ’80’lerin o tazeliğini koruyabiliyoruz.

Düşsel müziğin güzel klipli grubu dediğim Empire Of the Sun müziklerinde bolca darkwave ve bolca synth tınılarını duymak çok mümkün. Şarkılarını dinleyen az çok kesim ne demek istediğimi anlayacaktır. Misal Hurts’ü severek dinleriz değil mi? İşte bu ikilinin yaptığı newwave ve synth pop türünün son örneği olarak kendilerini gösterebilirim. Eminim o efsanevi şarkıları yaparlarken mutlaka Depeche Mode ve Pet Shop Boys gibi gruplardan esinleniyorlardır.

Son olarak benim için yeri epey ayrı olan Deutschland 83 dizisinden bahsetmek istiyorum. Blu TV’de dolaşırken karşıma çıkan bu dizi gözüme çok çarpmıştı. Bilirsiniz, Almanya yapımları olan dizi ve filmleri çok seviyorum. Deutschland 83’ı ilk izlediğimde beni etkileyen dizinin konusundan çok o ’80’ler kavramını bir şekilde dizide de hissedebiliyorsunuz. 1983 yılında geçen dizide Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya casusluk için gönderilen Martin’in hikayesi anlatılıyor. Ve bunun yanı sıra peşine Deutschland 86 dizisi de çekildi ve bildiğim kadarıyla da Deutschland 89 da yolda benden söylemesi. Diziyi genel anlamda baktığımda içinde çalan müzikler apayrı hoş. Feeling B’den tutun da efendim işte Peter Schilling olsun, Nena olsun, Fehlfarben ve Phil Collins gibi isimleri dizide de duymanız mümkün. İnanın içinizde eski Almanya’ya gitme isteğiniz oluşuyor. En azından benim için öyle. ’80’lerin dayanılmaz hafifliği: çünkü çok güzel, çünkü çok nefis, çünkü çok ’80’ler…

Buket Kalkan
Önceki İçerikEmre Ezelli’nin dördüncü kişisel sergisi: “Dichotomy”
Sonraki İçerikYeni sezon açılışında sıra İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde…
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments