Anksiyete ile ‘Yaşayan’a Mektup

"Kimi zaman-anlatılamayacak kadar- büyük bir istek duyuyorsun hayatı yaşamaya, insanlara karışmaya, yollara çıkmaya… ama uyuşmuş/uyuşturulmuşsundur artık!"

0
Fotoğraf: Bengisu Çaygür

Anksiyete ile ‘Yaşayan’a Mektup;

Depresyon nasıl ki kişinin elini, ayağını bağlıyorsa; Anksiyete de o eli, ayağı kesiyor/kesip atıyor! Kişinin Hayatı’na kastediyor, sistemini ele geçiriyor ve böylece kişiyi adeta bir kuklaya çeviriyor. Kişi ‘kendi’ hayatını yaşadığını sanırken, sadece rolünü oynamasına izin verilmiş bir figüran olduğunu bilemiyor/fark edemiyor.

Ayağa kalkmak, yürümek, dolaşmak, hayata karışmak istiyorsun ama ‘O’ seni bulunduğun yere zincirliyor. Ne kadar çırpınsan da, harekete geçemiyorsun/geçirtmiyor, harekete geçmene izin vermiyor. Nadiren zincirlerini ‘çözüyor'(sen çözdüğünü sanıyorsun); kalkıyor yürümeye çalışıyorsun ve yürüyebildiğini fark ediyorsun, tam ulaşmak istediğin noktaya/yere varmana ramak kaldı… çat omurganı parçalara ayırıyor! Olduğun yere yığılıp kalıyorsun, hareket dahi edemiyorsun. Fiziki olarak bir şey hissetmiyorsan bile ruhun acıdan kıvranıyor, hıçkırıklarla boğuluyor… Bu ‘sancı’ yüzünden uzun bir süre düştüğün yerden kalkamıyorsun. Ne zaman ki kalkabilecek duruma geliyorsun, bakıyorsun ki -geçen zamanın götürüsü- yürümeyi unutmuşsun! Bundan böyle ‘yoğurdu üfleyip’ duruyorsun artık…

İstiyor ki umudun zerresi kalmasın üzerinde, beyninde, kalbinde…

Kimi zaman-anlatılamayacak kadar- büyük bir istek duyuyorsun hayatı yaşamaya, insanlara karışmaya, yollara çıkmaya… ama uyuşmuş/uyuşturulmuşsundur artık! Kılını bile kımıldatamıyorsun, düşüncelerinin/kaygılarının ağırlığı yığılmış üzerine ve bu ağırlık dibe itiyor seni git gide… Gömülüyorsun fakat kimse fark etmiyor bu gömülüşünü, boğuluşunu. Kendin bile anlatamıyorsun ki bu yaşadıklarını, kaldı ki bu acı deneyimini anlatacak, dile dökecek kelimeleri bulamıyor, bulsan da bir araya getirip anlam kazandıramıyorsun. Nasıl dillendirebilesin? Velev ki eksik-gedik de olsa bir şekilde dillendirdin, imdat diledin; karşındaki anlattığın bu deneyimini, bu hissiyatını anlayabilecek mi?

Kendi yalnızlığında, kendi kendine çırpınarak batıyor… daha da batıyorsun derinlere…

Hayatını bataklığın içindeymişçesine yaşıyorsun artık. 1harekete sarf ettiğin 1enerji/efor yok artık eskide kaldı o sistem, şimdikinde ise 1harekete sarf edilen 100/100…enerji/efor. Aynı mesafeyi gitmek için çok daha yüksek enerji harcadığından hedefe ulaşmak bir yana dursun, adımını atmayı bile tamamlayamıyorsun bazen… vazgeçiyorsun. İste tam da bu noktada vazgeçmemen, inatla direnmen, hareketini tamamlaman, hatta hedefine ulaşmak için tüm çabanı göstermen gerekiyor! Yeni ‘bir şey’ öğrenme süreci nasıl ki zorlu olsa da; eğer ki vazgeçmezsen bir şekilde öğreniyorsan ve öğrendikten sonra nasıl alışıyorsan, kolaylaşıyorsa; Anksiyeten ile yaşamayı da öğrenmen gerekiyor. Onu fark edebilmen gerekiyor ki; karşı çıkabilesin, üstesinden gelebilmek için yardım isteyebilesin…

Günün herhangi bir saatinde, farklı/heyecanlandırıcı/üzücü herhangi bir şey olmamasına rağmen, kalbinin sanki duracakmış/koy verecekmiş gibi çarpmaya başlamasıyla nedenini düşünüp duruyorsun, suçu belki sigaraya ‘bir şey’e atıyorsun. ‘O’nun işi olduğunu bilmiyorsun ki. Bu yüzden de tedaviyi başka yerlerde arıyorsun… Bir gün durup “En son ne zaman ‘gerçekten’ nefes aldım” diye düşünürken buluyorsun kendini. Uzun zamandır nefes bile almanın senin için ne kadar zor olduğunu hatırlıyorsun, ne zamandır öğürmeden tam bir nefes alamamışsındır ki. Nefes almak bir insanı nasıl/ne kadar yorabilir biliyorsun. Bunlar gibi bir kaç farkındalık anından sonra ‘O’nu da fark ediyorsun. Yaşaman için en temel ihtiyaçlarından başı çeken bu ihtiyacını, karşılamana bile engel olabiliyorsa; hayatının tamamını mı yönetemeyecek?, sistemini mi ele geçiremeyecek? Eğer ki bu yeni düzenin sorunlu olduğunu fark edebildiysen; çözülmesi gereken bir problem olduğunu düşünmeye başladığında, tamamen senin olan bu hayatı/sistemini kurtarmaya çok yaklaştın demektir.

Kendi kendine bir şeyler yapmaya çalışarak, ‘bebek adımları’ atarak, kaybettiğin zamanı-yaşayamadığın hayatını daha da erteleme. Belki de yıllardır yaşadığın bu işkenceyi destek almadan atlatman çok zor. Bu desteği; ya kitaplarda-anlayabildiğin, anlayabildiğini de uygulamaya koyabildiğin kadarıyla-, ya bir şeylere inanmakta-geçici bir çözüm olarak-, ya da -en kestirme/doğru ve etkili/kalıcı çözüm olarak- psikolojik/psikiyatrik yardım almakta bulacaksın. Tercihin psikolojik/psikiyatrik destek almak olsa bile iş burada bitmiyor. Sana en iyi şekilde fayda sağlayacak ‘o kişiyi’ bulman gerekiyor, bulmak için de deneme/yanılma yoluyla biraz daha yorulman gerekebilir. ‘O kişiyi’ bulabilesin ki, tedavinin yararını hızlıca görebilsin. Ruhuna dokunabilsin ki, içerine/beynine ulaşabilsin. Ulaşsın ki yaralarını kapatmana yardımcı olsun, bir yandan da sistemindeki sorunlu noktalarını bulup, iyileştirebilsin/iyileşmene destek olabilsin…

Bir gün gelecek gözlerin yeniden görmeye başlayacak! Bir de bakacaksın ki etrafın renklenmiş, pus ortadan kalkmış, hava aydınlanmış, hafiflemişsin… İşte o noktada hatırlayacaksın ‘nefes almak’ neymiş/ nasıl bir şeymiş…

Bengisu Çaygür
Önceki İçerik21. yüzyılın en önemli rock star ikonlarından biri: “Chris Cornell”
Sonraki İçerikSürrealizm sanat akımından Alien (Yaratık) filmine
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments