
Gökhan Erarslan, sanki bazen zaman makinesini bulmuşta bizi farklı bir dünyaya götürüyor. Kalemi ile bize birbirinden güzel eserler bırakıp sahnede bunları yaşatırken yine kendimizden geçtiğimiz harika bir tiyatro diyebilirim.
Hepimiz az çok biliriz Halide Edip Adıvar’ı ve Nazım Hikmet’i… Bazen “Karıma Son Mektup” ta ki Piraye’yi anarız bazense “Ateşten Gömlek” te ki Ayşe hemşireyi…
Halide ile Nazım’ın bir tuhaf buluşması deyince; edebiyat ve tiyatro severlerin beni anlayacağına eminim Türk edebiyatının iki devinin sahnede buluştuğu bir tiyatro oyunu, muhteşem bir karma…
Oyun hakkında söylenecek çok söz olsa bile bize bu oyunu aktaran ve bizi farklı dünyalara yolculuğa çıkaran oyuncularımız Yusuf Nebioğlu ve Ayşegül Karademir ile kısa bir söyleşi yaparak sizleri nelerin beklediğini aktarmak istedik.
Tarık Taşören: Oyunun merkezinde yer alan ana tema nedir? İzleyicilere hangi mesajı iletmeyi hedefliyorsunuz?
Yusuf Nebioğlu: Öncelikle bu röportaj ve iyi dilekleriniz için teşekkür ederiz. Oyunun ana teması fikir suçları ve toplumsal eylemsizlik diyebiliriz. Oyun çağımızın belki de en büyük sorunlarından olan bu meseleleri seyirciye bir kez daha sorgulatmak amacında. Oyunda karakterlerin içinde bulunduğu durum seyirciyi çoğu zaman güldürüyor. Fakat oyun sonunda yapılan “Ağlanacak halimize gülüyoruz” yorumları bence mesajın doğru bir şekilde iletildiğinin en büyük kanıtı.
Tarık Taşören: Günümüzde geçen ama tarihin bir köşesinde karşılaşan bu iki figürün arasındaki diyalogları canlandırırken sizi en çok zorlayan şey neydi?
Yusuf Nebioğlu: Açıkcası çok fazla zorlandığım bir an olduğunu hatırlamıyorum. Bunun sebebi başta oyunun yazarı ve yönetmeni olan Gökhan Erarslan’ın karakterlere ve oyunun yapısına dair oyuncunun kafasında hiçbir soru işareti bırakmaması. Tabi ki yardımcı Yönetmen Ünal Hakverdi ve ekibin geri kalanını da unutmamak lazım. Bu yönlerden olmasa da oyun temponun bir saniye bile düşmediği bir yapıda. Şarkılar söylenen dans edilen ve tansiyonun her zaman yüksek olduğu bu 70 dakikalık serüven zaman zaman nefes almanıza vakit bırakmıyor. Performans açısından böyle bir zorluğu var diyebiliriz. Yine de bu zorluk oyun bittiğinde beni farklı bir yerden tatmin ediyor.

Tarık Taşören: İzleyicilerimize biraz sürpriz olması adına spoiler vermek istemesem de oyunumuzun Halide Edip’i olarak, bu oyuna nasıl hazırlandınız ve neler yaptınız?
Yusuf Nebioğlu: Oyun kişileri gerçekten Halide Edip ve Nazım Hikmet değil. Bu iki büyük figürün fikir ve ideolojilerini sahiplenen ve savunan kişileri canlandırıyoruz. Tabii ki bir karakter yaratırken böylesine önemli isimler karşınıza çıktığında beslenebileceğiniz alan da genişliyor. Bu iki önemli ismi derinlemesine araştırmak, hayatları pahasına savundukları ilkeleri karşılaştırmak, ortak oldukları veya ayrıldıkları düşünceleri belirlemek role hazırlanmamda bana en çok yardımcı olan şeydi.
Tarık Taşören: Sizce Halide ve Nazım bugün yaşasaydı, hangi meselelerde bir araya gelebilir veya ayrışabilirlerdi?
Yusuf Nebioğlu: Tarihe damga vurmuş bu iki isim günümüzde bir araya gelseydi sanırım ortaklık kuracakları mesele “aydın duyarsızlığı” olurdu. Bu ülkenin geçirdiği belki de en kötü ve en zor günlerde attıkları her adımı toplumun bilinçlenmesi üzerine atan bu iki büyük isim bugünün eylemsizliğine sert tepkiler gösterirdi diye düşünüyorum.

Tarık Taşören: Fernweh oyununda bir dış sesi sahnelemiştiniz. Yanılmıyorsam bu sizlerin sahnede olduğu ilk oyun diyebilirim. Peki nasıl bir his?
Ayşegül Karademir: Bu benim ilk oyunum değil açıkçası. Tiyatrolar.com da kayıtlı ilk oyun olarak görünüyor olabilir. Daha öncesinde birçok özel tiyatrolarda çalıştım. Ama bu oyun da ilk defa sahneye çıkıyormuşum gibi aynı heyecanı ve keyifi hissettim.
Tarık Taşören: İtiraf etmem gerekirse koyu bir Nazım Hikmet hayranıyım. Bu güzel oyunda Nazım Hikmet olmak nasıl bir his ve bu sürece nasıl hazırlandınız?
Ayşegül Karademir: Değişik bir deneyimdi benim için. Onun ideolojisini yansıtabilmek oldukça güzeldi.
Tarık Taşören: Kıyafetleri, sahnede kullandığınız eşyaları ile tam bir başyapıt peki oyunun sahneleme süreci nasıl gelişti ve neler yaşadınız?
Ayşegül Karademir: Prova süreci çok keyifli geçti. Ekipte birbirimizle olan uyumumuz, metni bu kadar çok seviyor oluşumuz bence bizim için iyi bir şanstı. Yönetmenimiz ve yazarımız Gökhan Erarslan kafamızdaki her soru işaretinde sıkıştığımız her anda yanımızdaydı. Ekipteki herkes üstüne düşen görevi eksiksiz bir şekilde özveriyle yaptı. O yüzden prova süreci bir iş gibi geçmedi. Hepimiz çok keyif aldık.
Tarık Taşören: Halide Edip veya Nazım Hikmet’ten biriyle gerçekten tanışma şansınız olsaydı, ona ne sormak isterdiniz?
Ayşegül Karademir: Yıllar önce yazdığı bu satırların halen günümüzde ruhumuzun derinliklerinde bu kadar ulaşabilmesini nasıl başardı?

Oyun hakkında söylenecek çok şey olsa da en önemlisi o tiyatro ruhunu yaşayıp görmek diyebiliriz.
Halide Edip Adıvar ve Nâzım Hikmet’ten bahsetmişken sözü onlar bitirsin diyelim:
“Onlar hayatla kedi yavrularının ipek yumaklarla oynadıkları gibi oynuyorlar, ipeklerin bir gün ellerine, ayaklarına dolaşabileceğini akıllarına hiç getirmiyorlardı.” – Halide Edip Adıvar
“Hava kurşun gibi ağır…
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa..” – Nazım Hikmet Ran
Esenlikler…