Ayşegül Demir Tatar’ın Silüetlerinde Doğa, Mit ve Varoluş

Ayşegül Demir Tatar, kavak ağacı ve mitolojik imgeler üzerinden yaşam-ölüm, doğa-varlık arasındaki geçişleri resmediyor; silüetlerinde felsefi bir denge arayışı sunuyor.

0
Ayşegül Demir Tatar'ın Silüet I, kâğıt üzerine yağlıboya çalışması.
Silüet I, kâğıt üzerine yağlıboya, 15x25 cm, 2024.

Ayşegül Demir Tatar‘ın eskizlerinden oluşan son çalışmalarında, lacivertin ağırlığı ile sarı rengin parlaklığı arasında yarattığı gerilim dikkat çekici. Sarı gökyüzü önünde beliren çalılıklarla kaplı bir tepe ve aynı sarı gökyüzüne doğru uzanan kavak ağaçlarının yer aldığı çalışmalarda bu zıtlık, güçlü-koyu tonlardaki silüetler olarak ön plana çıkıyor. Bu eserler, yatay ve dikey kompozisyonlar arasında görsel bir diyalog kurarak birbirlerini tamamlıyor.

Zıtlıklar arasındaki denge, Ayşegül’ün bilinçli biçimde seçtiği görsel unsurlar üzerinden kurulmuş. Özellikle, kavak ağaçları aracılığıyla aktardığı yaşam ve ölüm arasındaki geçişe yaptığı vurguyu, arkalarında uzanan dağların yarattığı hava perspektifiyle resmin akışına dahil etmiş. Türk ve Greko-Romen mitolojilerinde kavak ağacının sıklıkla Hayat Ağacı, kozmik bir eksen ve ölümden sonraki yaşamın sembolü olması bu tercihi anlamlandırıyor. Türk mitolojisindeki “Bay Terek” (Ulu Direk) veya “Temir Kavak” motifi, yer ile göğü birleştiren, üç âlemin (yer altı, yeryüzü, gökyüzü) geçiş noktasını temsil eder; Ayşegül’ün eserindeki sarı göğe doğru dikine yükselen kavak silüetleri de tam olarak bu dikey, kutsal “direk” işlevini görselleştiriyor. Ağacın resimde koyu bir silüet olarak belirginleşmesi, ruhların evi ve öte dünyaya açılan bir kapı olduğuna dair eski inançlarla rezonans kuruyor. Öte yandan, Greko-Romen mitolojisinde kavak, Yeraltı Tanrısı Hades’in çok sevdiği su perisi Leuke’nin öldükten sonra dönüştürüldüğü, Elysium Çayırları’nda bulunan kutsal bir ağaçtır; bu da kavağın ölümden sonra gelen huzuru veya ölümsüz anıyı simgeleyen yönünü güçlendirir. Ayşegül bu yolla, koyu (ölüm ve yeraltı) ile parlak sarı (gökyüzü ve yaşam) arasındaki evrensel geçişi, mitolojideki sembolik gücü en yüksek olan bu ağaç aracılığıyla resmin merkezine yerleştiriyor. Ayrıca bu sembolik yoğunluk, tüm silüetlerin ortak dilinde mevcut; dağ, tepe ve bitki formları da bu varoluşsal gerilimin bir parçası.

Ayşegül Demir Tatar'ın Silüet II, kâğıt üzerine yağlıboya çalışması.
Silüet II, kâğıt üzerine yağlıboya, 15x25 cm, 2024.

Ayşegül, bu çalışmalarındaki derin sembolizmi, somut gerçeklikle birleştirmiş ve bunu kişisel-kültürel bir süzgeçten geçirerek yeniden yorumlamış. Eserleri bu nedenle, kolektif bilinçaltımızdaki evrensel temaları ve arketipsel imgeleri yüzeye çıkaran birer iç manzaradır. Mitolojik imgeleri seçerek ve onlara yoğun renk zıtlıklarıyla müdahale ederek duygusal durumun, temsil edilen nesne üzerindeki hâkimiyetini gösteriyor. Dışavurumcu geleneğin kilit isimlerinden biri olan Edvard Munch’un eserlerinde figüratif unsurların, korku ve tutku gibi evrensel duyguları somutlamak için deforme olması gibi Ayşegül de kavakları doğaüstü bir geçiş simgesine dönüştürerek peyzajı duygusal bir alana taşıyor. Bununla birlikte, duygusal ifadenin kaosunun, resmin yapısal düzeni ve felsefi altyapısı ile dengelendiği görülüyor. Bu dengeleme arayışını, Ferdinand Hodler’ın, formları ritmik, stilize çizgilerle basitleştirerek manzarayı felsefi bir düzene oturtmasına benzetebiliriz. Ayşegül’ün eserlerindeki kavakların dikey, net silüetleri de bu kavramsal ritmi yansıtıyor; duygusal ifade, rastgelelikten kaçınarak evrensel bir geometriye bağlanıyor.

Ayşegül, çalışmalarındaki bu yalın ve etkili dili, doğanın temel çizgilerine dayandırıyor. Onun önceki çalışmalarında zaten var olan doğa-kültür bağlamına, mitolojik arketipleri dahil etmesi, resim diline ontolojik bir araştırma boyutu kazandırıyor. Onun bu araştırmaları, kadim mitolojik inançların sembolik gücünü Modernizmin dışavurumcu estetiğiyle birleştirerek kültürel birikimin ve doğa ile kurulan köklü bağın, resmin en sade silüetlerinde bile ne denli güçlü bir ifade alanı bulabileceğinin bir göstergesi.

Önceki içerikTufan: Batan Kıta mı, yoksa Bilinç mi?
Sonraki içerikAtaşehir’de kültür sanat etkinlikleri ekim ayında devam ediyor
Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments