Kader Değildir o Kibirdir: Indiana Jones ve Kader Kadranı

"Son dönemde DC süper kahramanlarında da yansıtılmaya başlanan hümanizm, özellikle Indiana Jones üzerinden rahatlıkla örneklenebilir."

0

İlki ünlü yönetmen Steven Spielberg tarafından 1981 yılında Indiana Jones and The Raiders of The Lost Ark adıyla çekilen; Spielberg’ün yönetimiyle ilerleyerek kültleşen serinin Disney yapımcılığında çekilen son halkası olan Indiana Jones and The Dial of Destiny, Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Indiana Jones ve Kader Kadranı’nın yönetmen koltuğunda bu kez Cop Land (1997), Girl Interrupted (1999), Identity (2003), Walk The Line (2005), 3:10 to Yuma (2007), The Wolverine (2013), Logan (2017), Ford v Ferrari (2019) filmlerinin yönetmenliğini yapmış olan James Mangold oturuyor. Senaryosunu yönetmen Mangold ile birlikte David Koepp, John-Henry Butterworth ve Jez Butterworth’un kaleme aldıkları filmin görüntü yönetmenliğini Phedon Papamichael üstlenmiş. Müzikleri John Williams tarafından yapılan filmin oyuncu kadrosunda ise Indiana Jones rolünde bulunan Harrison Ford’un yanı sıra Karen Allen, Phoebe Waller-Bridge, Mads Mikkelsen, Boyd Holbrook, Antonio Banderas, John Rhys-Davies, Toby Jones, Billy Postlethwaite, Olivier Richters, Thomas Kretschmann, Jill Winternitz, Henry Garrett gibi isimler bulunuyor.

Filmin konusunu Soğuk Savaş döneminde uzay yarışı sürerken bir kez daha hortlayan Nazi tehlikesine karşı mücadele veren ünlü arkeoloğun hikâyesi oluşturuyor. Yıl 1969 ve Indiana Jones işi bırakmaya karar vermiştir. New York’taki Hunter College’da on yıldan fazla bir süredir ders veren saygın arkeoloji profesörü, bugünlerde tek başına yaşadığı mütevazı dairesine çekilmeye hazırlanmaktadır. Arasının açık olduğu vaftiz kızı Helena Shaw’ın babasının yıllar önce Indy’ye emanet ettiği nadir bir eseri, zamandaki çatlakları bulma gücüne sahip olduğu iddia edilen meşhur Arşimet Kadranı’nı aramak için yaptığı sürpriz ziyaretle işler değişir.

Bu kez objektif olmaktan uzak bir eleştiri okuyacağınızı belirterek, kaçmak isteyenleri son çıkış tabelasından ayrılmaya çağırıyorum. Dikkat dikkat bu son uyarıdır; bu kritik yazısı oldukça öznel yorumlar içerecektir.

Indiana Jones’u Neden Bu Kadar Seviyoruz?

Steven Spielberg muhtemelen Indiana Jones karakterini yaratırken bu kadar kült olabileceğini düşünmemişti. Oyuncu Harrison Ford ile özdeşleşen Indiana Jones karakterinin bu kadar önemli bir yere konumlanmasının başında maceralara açık olması, çok eğitimli ve bilgili olmasıyla birlikte sakarlıklarının yani insani taraflarının da aynı ölçüde baskın olmasından kaynaklandığını düşünmek pek de zor olmayacaktır. İlk filmde karşısında havalı havalı kılıç sallayan kötü adamları, beline asılı olan tabancasıyla bir saniyede yere devirmesi ancak bir sonraki filmde aynı hareketi yapmasını beklediğimiz sırada belindeki kılıfta tabanca olmadığını görünce kılıçlı adamdan kaçmaya başlaması gibi hem bizleri güldüren hem de kendisiyle beraber maceralara sürüklemesi nedeniyle arkeolojiye ayrıca ilgi duymamızı sağladığı da yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Son dönemde DC süper kahramanlarında da yansıtılmaya başlanan hümanizm, özellikle Indiana Jones üzerinden rahatlıkla örneklenebilir. Dayak yediğinde kanı akan, düşen, hatalar yapabilen ama yine de insanlık için direnen bir kahramandır Indiana Jones. Hal böyle olunca, karakter de kült olunca, benzerleri olmayacak mı? Tabii ki de olacak. Haydi bir de onlara bakalım.

King Solomon’s Mines (1985), Allan Quermain and the Lost City (1986) filmlerinde Richard Chamberlain’in canlandırdığı Allan Quermain karakteri; The Mummy (1999), The Mummy Returns (2001), The Mummy: Tomb  of Dragon Emperor (2008) filmlerinde Brendan Fraser’ın canlandırdığı Rick O’Connell; The Librarian: Quest fort he Spear (2004), The Librarian: Return to King Solomon’s Mines  (2006), The Librarian III: The Curse of Judas Chalice (2008) filmlerinde Noah Wyle’ın canlandırdığı Flynn Carson karakteri akla ilk gelebilecek Indiana Jones benzerleri olarak sayılabilir. Yalnızca erkekleri saydık; peki kadınlar yok mu derseniz, bahsi geçen erkek benzerlerinin dışında videodan sinemaya geçen Tomb Raider serisi ise aklımıza gelebilecek kadın Indiana Jones olarak örneklenebilir.

Son Indy’e Gelmeden Önceki Indy’ler

Indiana Jones and The Raiders of Lost Ark (1981) filminde; ünlü arkeolog Dr. Indiana Jones, Amerikan Hükümeti tarafından Ark of the Covenant’ı bulması için tutulur. Bu Ark’ın ünlü 10 Emir’i barındırdığı ve kutsal güçleri olduğuna inanılmaktadır. Hitler’in ajanları da bu güçlü Ark’ın peşindedirler. Indiana Jones, eski aşkı Marion’la Nepal’dan Kahire’ye kadar onlarca tuzak ve tehlikeyle dolu maceraya atılacaktır.

Indiana Jones and The Temple of The Doom (1984) filminde; Indiana Jones, küçük yardımcısı Short Round ve şarkıcı Willie Scott birlikte uçağa binerler ve Himayala Dağlarına giderken uçakları düşünce küçük bir köye gelirler. Thuggee isimli tarikat küçük çocuklara işkence edip, onları zorla çalıştırıyordur. Bu tarikatın hedefi, korkunç hareketlerine devam edebilmek için Şankara elmaslarını bulmaktır.

Indiana Jones: The Last Crusade (1989) filminde özel bir koleksiyoncudan babasının ortadan kaybolduğunu öğrenen Indiana Jones, müze kuratörü Marcus Brody’i de yanına alarak İtalya’ya babasını aramaya gider. Burada kendilerini buldukları yer ise bir Nazi bölgesidir ve Naziler de Kutsal Kase’nin peşindedir.

Indiana Jones and The Kingdom of the Crystal Skull (2008) filminde; Indiana Jones ve ayrılmaz dostu Mac, uzak bir havaalanında Sovyet ajanlarının eline geçmekten son anda kıl payı kurtulmuşlardır. Profesör Jones artık Marshall Koleji’ndeki yuvasına geri dönmüştür. Ancak karşılaştığı tablo hiç de iç açıcı değildir. Kolejin dekanı olan yakın dostu, Indy’nin faaliyetlerinin onu kuşku odağı haline getirdiğini, üniversiteden kovulması için hükümet yetkililerinin kendilerine baskı yaptığını açıklar. Şehir dışına çıkan Indiana Jones, isyankâr ruhlu bir genç adam olan Mutt ile tanışır. Bu genç adam, maceraperest bir arkeolog olmanın gerektirdiği bütün özellikleri taşımaktadır.

Spielberg’ün yönettiği ilk üç filmin kült olması sonrasında George Lucas’ın yaratıcısı olduğu, Indiana Jones’un gençlik dönemini anlatan yani bir anlamda filmlerin öncesine götüren iki dizi televizyon kanallarında izleyicilerle buluştu. The Young Indiana Jones Chronicles (1992-1993) 38 bölümden oluşan iki sezon boyunca sürmüştü ve Indiana Jones’un gençliğini Sean Patrick Flanery canlandırmıştı. Bu dizinin sonrasında ise yine Sean Patrick Flanery’nin Indiana Jones’u canlandırdığı The Adventures of Young Indiana Jones (2002-2008) dizisi 3 sezonda toplam 22 bölüm olarak yayınlandı.

Kimler Geldi Kimler Geçti…

Indiana Jones karakterinin kült olmasının nedeni yalnızca onu canlandıran Harrison Ford’un başarısı değildi. Her filmde Indy’ye yardımcı olan farklı karakterlerin devreye girmesi ve onların da en az onun kadar canlı olmalarının da payı azımsanmayacak ölçüde! Raiders of The Lost Ark filminde eski sevgilisi Marion’u canlandıran Karen Allen’ın yanı sıra Paul Freeman, Ronald Lacey, Alfred Molina ve Kader Kadranı’nda da karşımıza çıkacak olan John Rhys-Davies; Temple of The Doom’da Short Round karakteriyle, bu sene Oscar heykelciğini kucaklayan Ke Hut Quan, Willie Scott karakteriyle yönetmen Spielberg ile bu film vasıtasıyla tanışan ve evlenen Kate Capshaw ve Dan Akroyd; The Last Crusade’de babası rolüyle Sean Connery, çocukluğunu canlandıran River Phoenix, Michael Byrne, Julian Glover ve yine Kader Kadranı’nda da karşımıza çıkacak olan John Rhys-Davies; The Kingdom of the Crystal Skull’da ise Cate Blanchett, ilk filmde oynayan Karen Allen, John Hurt, Shia LaBeouf, Ray Winstone, Andrew Divoff gibi isimler karşımıza çıktı. Her biri en az Indy kadar gerçekçi ve başarılı karakterler olarak hafızalarımıza kazınmayı başardı.

Senin Indy’n Hangisi?

Şimdiye dek çekilmiş olan Indiana Jones filmlerinin içerisinde uzak ara en başarılı olan Temple Of The Doom olmuştur. Short Round ve Willie Scott karakterleri o kadar gerçekçidir ki, bir yerlerde onlarla karşılaşacağınıza inanabilirsiniz. Üçüncü bölümde yani The Last Crusade’de karşımıza çıkan baba Jones yani Henry Jones karakteri de aynı şekilde, Indiana ile oldukça uyumlu ve başarılı bir karakter sergilemeyi başarmıştır. Böyle baktığımızda ilk film ile dördüncü film dışarıda kalmakta, diğerlerinin yanına çok da yaklaşacak başarıda olamadıklarını da göstermiştir. Temple of The Doom’daki en önemli özelliklerden biri de serinin en karanlık filmi olmasıdır. Indiana Jones her daim Nazilerle savaş halindedir çünkü o tarih aralığı tam da Hitler’in Avrupa’daki tarihi eser ve antikaları topladığı zamanlara denk gelmektedir. Bunları neden söyledim; The Dial of Destiny’e geçince anlayacaksınız.

Film Öncesi Biraz da Dedikodu

40 yılı aşkın süredir devam eden ve sinema tarihinde ikonik bir figür haline gelen Indiana Jones; değerli eserleri alma ve onları yanlış ellere geçmekten kurtarma görevlerini üstlenirken Ahit Sandığı’ndan Kutsal Kase’ye değin birçok eseri kurtardığı maceraları ile yalnızca sinemada kalmayıp dizi ve filmlere uyarlanan hatta yukarıda değindiğim gibi benzerleri bulunan birçok karakterin ortaya çıkmasına da vesile oldu. 2016 yılında proje taslağı hazırlanan film, ertelenme kararı aldı. Sonrasında yaşanan senaryo krizi ise serinin ilk dört filmi boyunca yönetmen koltuğunda olan efsanevi yönetmen Steven Spielberg’in koltuğu başkasına devretmesi ile sonuçlandı. Yönetmen Spielberg, kırk yıldan fazla bir süredir serinin dizginlerini elinde tuttuktan sonra, karakterin ve hikayesinin genç nesillerle ilişkilendirilebilir kalması için, kendisinin veremeyeceği yeni bir bakış açısının ortaya çıkması gerektiğine karar vererek yönetmen koltuğunu James Mangold’a devretti. Ancak filmin yönetmenliğini yapmıyor olsa da filmin yapımcısı olmaya devam ederek Mangold’a destek olmayı da sürdürdü.

Gelelim Kader Kadranı’na…

The Dial of Destiny Indiana’nın Nazilerle didiştiği zamanlarla başlıyor, bize Kader Kadranı’yla nasıl tanıştığını anlattıktan sonra 30 yıl sonrasına yani 70’li yıllara geçiyor. Indiana artık yaşlanmış, emekli olmak üzere olan bir profesördür. Dolayısıyla hümanist bir bakış açısıyla onun yaşlı halini gözümüzün önüne getirmeye çalıştığımızda karşılaşacağımız hayali bize tam anlamıyla veriyor. Evet, Indiana artık yaşlanmış, üstelik yalnız kalmış durumda. İşte tam da bu sırada, bir yandan Apollo 11 astronotlarının dünyaya dönmelerinin kutlaması yapılırken kendini Kader Kadranı’nın peşine düşerken buluyor. Peki bu yola nasıl giriyor, tabii ki Kader Kadranı’nıyla ilk tanıştığı yıllarda yanında olan arkadaşının kızının bunun peşine düşmesi vasıtasıyla. Eveeet, böylelikle emekli olmuş hazine avcımızı hikâyeye geri çekmiş oluyoruz. Yanına bir tane de Helena adında kadın karakter verdik (ilk filmde Marion, ikinci filmde Willie, üçüncüde Elsa, dördüncüde yine Marion) peki şimdi ne yapalım? Bunları egzotik bir yerlere gönderelim mesela Fas. Buradaki birkaç kovalamaca sahnesi koyarken bir de çocuk ekleyelim daha önce işe yaramıştı. Evet Short Round’un canlandırdığı karaktere uzaktan yakından yaklaşamayacak bir hırsız çocuk da koyduk. Haydi kovalamacaya devam…

Sıkıldınız mı?

Ama film gerçekten böyle ilerliyor. Özellikle daha önce değindiğim The Temple of The Doom’da karşınıza çıkan böcekli tünellerden aynı şekilde ip köprülere varana değin hem de. Çocuğun yakalanması, kaçmaya çalışmasına varana değin aynen alıp kalıp çıkarmışlar sanki. İkinci ve üçüncü filmde sizi gülümseten ne kadar absürt ya da eğlenceli detay varsa, bunları kullanma denemesi yaptıkları için de bu denemeler ıskadan öteye gidemiyor. Sözün özü biz Indiana Jones’un emekliliğini değil aslında öldürülüşünü izliyoruz.

Sonuç olarak Indiana Jones and The Dial of Destiny; her Indiana Jones severin mutlaka izlemesi gereken ama bu seyir sırasında ağızlarında kekremsi bir tat hissedecekleri ve çıktıklarında unutmak isteyecekleri bir film olmuş. Spielberg “Çok biliyorsanız buyurun bensiz yapın” demiş ve yapamamışlar…

INDIANA JONES VE KADER KADRANI

* Bu yazı ilk olarak Gizem Şimşek Kaya’nın web sitesinde yayınlanmıştır. Diğer yazılarına da ulaşmak için: www.gizemsimsekkaya.org

Gizem Şimşek Kaya
Önceki İçerikTabon Mağarası, tarih öncesi dönemde sepet ve ip yapımına ışık tutuyor
Sonraki İçerikAtwood’un yeni şarkısı: “Dangerous”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments