2020’de Çağdaş Sanat

"Hayatımızdaki varlığı devam eden pandemi döneminde fiziki olarak sanatseverlerle buluşan sergilere dair bir dosya hazırladık."

0

Pandemide etkilenen önemli kültür kurumlarından biri de müze ve galeriler. Virüsün ilk ortaya çıktığı Mart ayındaki ilk kapanmanın ardından galeri ve müzeler, sosyal mesafe kuralları kapsamında yeniden sanatseverlerle buluştu.

Pandemiyle birlikte pek çok kurum arşivini dijital mecraya taşıdı. Zoom üzerinden yüzlerce sanat eğitimi, sanatçı konuşmaları gerçekleşti. Hayatımızdaki varlığı devam eden pandemi döneminde fiziki olarak sanatseverlerle buluşan sergilere dair bir dosya hazırladık. 2020 yılında açılan, 2020 yılında da devam eden sergilere ve pandemi döneminde üretilen işlere odaklanan 2020 sergi rehberimizi paylaşıyoruz. Sosyal mesafe olmadan sergileri görebileceğimiz, sağlıklı bir yıl diliyoruz.

1) Flux

Mekan: Sakıp Sabancı Müzesi

Marina Abramović, Marina Abramović Enstitüsü (MAI) ve Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) işbirliğiyle hazırlanan Akış / Flux sergisi, performans sanatına dair kapsamlı bir deneyim oluşturmayı amaçlamaktadır. Performans canlı bir sanat formudur: Bileşenleri sanatçının bedeni, zaman, mekân ve izleyicidir.

Serginin ilk bölümü, Marina Abramović’in erken dönem resimlerini, bedeninin ve zihninin sınırlarını zorladığı, bilinen eserlerinin fotoğraf, yerleştirme ve video dokümantasyonlarını içeren bir seçkiyle, onun 50 yıllık sanatsal yolculuğunun ayrıntılı bir incelemesini sunuyor.

İkinci bölüm, Türkiye’den 12 sanatçının ve bu projeye dahil olması için davet edilen 4 uluslararası sanatçının canlı performanslarından oluşuyor. Sadece uzun süreli canlı performanslara yer verilen bu bölümde, tüm performanslar müzenin açık olduğu her gün, günde altı saat olmak üzere kesintisiz gerçekleştiriliyor.

Akış / Flux, bireysel karşılaşmaların ortak deneyime dönüştüğü bir alan açarak, derin düşünmeyi, katılımı ve topluluğu mümkün kılan yeni bir müze anlayışı oluşturuyor.

2) UNTITLED

Mekan: Dirimart

Dirimart, Sarkis’in UNTITLED sergisini sunmaktan mutluluk duyar. UNTITLED ışık, cam, ahşap, iplik gibi malzemelerin; fotoğraf, neon, video, vitray gibi tekniklerle birbirine geçtiği yerdir.

Gelecek oluşmaya başlar ama parçalar halindedir; Sarkis bu parçaları Japon kintsugi sanatından ilham alarak oluşturduğu bir teknikle kurşun kullanarak tamir eder, birleştirir. İstanbul duvarlarında rastladığı üç melek figürünün fotoğrafını çekip kırmızı filtreden geçirir, işaretlediği yerlerden parçalara ayırıp yeniden birleştirir. Buluntu bir İstanbul fotoğrafında büyük bir patlama veya depremi andıran bir yıkımdan sonrasını görür, devrilmiş bir araba, sokaklara dağılmış kâğıtlar ve tüm bunların ortasında sigara içen bir adam kameraya bakıyordur. Farklı kültürlerden insanların ikâmet ettiği bir mahallede rastladığı binaların birbirleriyle kurduğu paradoksal ilişkiyi yakalar. Aliye Berger’in atölyesi yanarken ortaya çıkan görüntüden çok etkilenerek heyecanla yaptığı, Munch’un Çığlık (1893) tablosunu çağrıştıran Yangın tablosu da (Eylül, 1955) Sarkis’in vitraylarından birisi olur. Bir diğer vitrayda yan yana dizilmiş karikatürize figürler ağızlarını açıp kapatırlar; belki de çığlık atıyorlardır. Sarkis çektiği İstanbul görüntülerinden oluşturduğu ve kırmızı bir filtreden geçirdiği vitrayları Paris Galerie Nathalie Obadia’da 2019’da yapılan Sarkis’in Hareket eden Vitrayları sergisinden yine kırmızı filtreden geçirdiği bir sergi görünümünün sıvandığı duvarın karşısındaki duvara yerleştirir. Bu yerleştirme fotoğrafındaki vitraylara Sarkis savaş ganimetlerini, başlangıçları, nefesi, 19380-19920-20200’ı, Çaylak Sokak’ı, bellek Tanrıçası Mnemosyne’i taşır ve fotoğrafın üzerine yedi renkli bir neon iliştirerek karşısındaki kırmızı seriyle yeni bir diyalog başlatır. Tüm bu kırmızı hem bir yangını hem bir alarm anını çağrıştırır.

Belleğin bu yeni oluşumun en başında yer aldığı sergisinde Sarkis, tarihten taşıdığı hikâyeler üzerinden gündeme bakma imkanı sunar. Kırmızı punctum‘daki (2019)’daki yara kanamaya başlar. Başlangıçta, kâğıt üzerine ıslak fırçanın değmesi ile başlayan ve kurumaya doğru çok yavaş seyreden hareketi kaydedilen kırmızı sulu boya işarete Morton Feldman’ın 1976 yılında Sasani imparatoru 1. Hüsrev için yapıldığını öğrendiği ve Hüsrev’in İlkbaharı isimli şaşaalı bir bahçeyi tasvir eden kayıp halıdan ilham alarak bestelediği yaklaşık on beş dakikalık parçası eşlik eder. Videonun önünde hayvan ve ağaç motifli bir İran halısı serilidir. Ekrana kırmızı bir göz gibi yerleşmiş işaret de sergiyi izler.

Sanatçı, 1992’de ortaya çıkan 19380-19920-20200 isimli yapıtını yeni katmanlar ekleyerek sergiler. Altında tekerleklerle harekete hazır halde bekleyen yanık bir kasanın bir yüzüne Sarkis’in doğum tarihinin sonuna bir sıfır eklenerek sarı neon harflerle 19380 yazılıdır. İlk defa 1992 yılında Maçka Sanat Galerisi’nde sergilenen yanık kasanın diğer yüzünde yapıtın doğduğu yıl olan 19920 yazılıdır; bugünse 19920, 20200’a dönüşmüştür.

Kasanın üst kapağında, içindeki suda biri yeşil biri kırmızı sulu boyayla boyanmış iki ev olan mavi seramik bir kâse döner, böylece renkler birbirine karışır. Her parça bir diğerini hatırlatır, destek verir veya ona yaslanır: bir bütün olur. UNTITLED bellekten dikkatle seçilen parçaların bir zamana ve mekâna içine yerleşmiş halidir.

Sanatçı, birbirinden bağımsız gibi duran toplumsal ve kültürel konuların günümüzde oluşturduğu belirsiz atmosferi anlatan sergisine kırmızı ve büyük harflerle UNTITLED ismini verir.

3) Düzenli Delilik

Küratör: Marcus Graf
Mekan: Akbank Sanat

Gerçeklik ve diğer anlamsızlıklar üzerine bir sergi.

Düzenli Delilik, farklı birçok alan ve disiplinden çağdaş sanatçıların yer aldığı uluslararası bir karma sergidir. Sergi, içinde bulunduğumuz sözde bilgi çağında bize sayısız ekran ve medya kanallarıyla ulaşan bilgi kavramını gözden geçiriyor. Sergi, çoğulcu ve bütünsel bir bilgi anlayışı ortaya koyarken, bilinen entelektüel hegemonyayı sorguluyor.

İçinde yaşadığımız dünyada alternatif görüşler üretmek için gerçeklikle baş etmenin alışılmadık yollarını değerlendiren Düzenli Delilik, ayrıca bilmeme ve bilinmemenin ne anlama geldiğinin altını çiziyor. Akbank Sanat’ta düzenlenen sergi, son derece vahşi ve çılgınca dönen dünyamızda soru sormanın ve bilinenin ötesine geçmenin, cevapları ve nihai sonuçları aramaktan daha anlamlı olduğunu ortaya koyuyor.

Informel Bilgi (Michael Polanyi) kavramından yola çıkan Düzenli Delilik, nesnelci ve rasyonalist bilginin yetersizliğini eleştiriyor ve bütünsel dünya görüşlerinin önemini ortaya çıkarıyor. Bugün, tüm mutlak bilginin tarihe karışmasının ardından, gerçek sadece geçici kültürel gruplar ve sosyal anlaşmalarda geçerli olur. Olağan medyatik popülizme, bunaltıcı hakikat-sonrası propagandaya ve hayli yaygın yüzeysel eklektizme rağmen, sanatçılar hiçbir zaman varsayılan ve erişilebilir gerçeklik yapılarını eleştirel bir şekilde sorgulamaktan vazgeçmediler. Düzenli Delilik, milliyetçilik ve jeopolitiğin yanı sıra bilgi temelli kimlik ve tarih kavramlarını sorgulayan sanatçıları sunarak bu konu üzerine düşünüyor. Sergilenen sanat eserleri zamanımızın çılgınlığıyla baş edebilmek adına, bazen absürt ve anlamsız olmaktan korkmayan alternatif bilgi üretimi yollarını sunabilmek için bilinenin ötesine geçiyor.

4) İstanbul Yılları

Küratör: Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı
Mekan: Meşher

“Alexis Gritchenko – İstanbul Yılları,” usta bir ressam, sanat eleştirmeni ve yazar Gritchenko’nun İstanbul günlerine odaklanıyor. Meşher, sanatçının büyük bir hayranlık duyduğu şehre ziyaretinin 100. yılında dönemin İstanbul’unu yansıtan 150’yi aşkın suluboya, guaj, karakalem ve yağlıboya eserini bir araya getiriyor.

İç savaş sebebiyle Moskova’dan kaçıp 1919–1921 yılları arasında İstanbul’a sığınan Ukrayna asıllı ressam Alexis Gritchenko (1883–1977), burada kaldığı süre boyunca, işgal döneminin zorlu şartlarına rağmen elinde not defteri, kalemi ve fırçasıyla sokak sokak gezdiği şehrin canlı limanları, pazarları, ibadethaneleri ve görkemli anıtlarında gözlemlediği hareketi eserlerine yansıtır. Şehrin tarihi hakkında derin bilgisi olan ressamı cezbeden detaylar; surların burçları arasındaki ince farklar, batan güneşin denize ve kubbelere nasıl yansıdığı ve sokaklarda karşısına çıkan feraceli kadınların zarif ama bir o kadar gizemli yürüyüşleridir. Tüm özellikleriyle ilgisini çeken bu şehir, kendi deyimiyle bahtsız günlerinde ona teselli kaynağı olur.

Kent yaşamı ve gündelik hayatın ruhunu yakaladığı bu iki yıl, Alexis Gritchenko’nun kariyerinde bir mihenk taşıdır. Sanatçının eserleri retrospektif olarak ele alındığında İstanbul’da ürettiği sulu boyaların öne çıktığı üslubunun, diğer eserlerinden ayrıştığı görülür. Yalnız İstanbul’da ürettiği eserler değil, bu şehirde ressam, yazar ve sanatçılarla kurduğu bağlantılar da onun tanınan bir sanatçı olmasına aracı olmuştur.

Gritchenko İstanbul’u resimlerinin yanı sıra anılarıyla da kayıt altına alır; şehirden ayrıldıktan neredeyse on yıl sonra, 1930 yılında, İstanbul’da İki Yıl adlı anı kitabını yayımlar. Meşher ikinci sergisi “Alexis Gritchenko – İstanbul Yılları” ile ressamın notlarını bir izlek olarak kabul ederek, 1919–1921 yılları arasında yaptığı eserlerini kitabında yer alan anılarıyla birlikte değerlendirir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün özel kitap koleksiyonunda bulunan “İstanbul’da İki Yıl” kitabı, sergiye dahil edilen arşiv belgeleri ve yayınları arasında yer alıyor. Ayrıca, aralarında Ukrayna Ulusal Sanat Müzesi, Ukrayna Müzesi New York, Centre Pompidou, Collège de France’in da bulunduğu 7 ülkeye yayılan 20’den fazla müze, arşiv ve özel koleksiyondan bir araya getirilen eserler sergileniyor. Gritchenko’nun İstanbul temalı eserlerinden günümüze kadar derlenmiş en kapsamlı seçkiyi sunan sergi, ressamın çalışma azmi ve yaşama coşkusuna saygı duruşunda bulunuyor.

5) Tekil - Çoğul

Mekan: adas-ist

Suat Akdemir’in pastoral coğrafyaları, soyutlama düşleri, sıra dışı renkleri ve dokuları, onun hayatının çok yönlü alanlarından bir izdüşüm sadece. Üretimlerini salt sanatın bir malzemesi, tartışmaların bir odağı olarak sürdüren Akdemir, resimlerinde yoğun arayışlarla beraber doku, renk, ışık ve görsel ögeleri formal ve kavramsal olarak çeşitli alegoriler içinde yorumluyor.

Formal bir yapı içinde değerlendirildiğinde sabit bir ivme içinde kurmadığı hayatı ve dünya içindeki yaşantısı, resimlerinde yoğun olarak izlenen bir gerçekliğe dönüşüyor. Akdemir’in hayatında tuval ve resim yüzeyi sadece bir doku olmaktan çok daha ötede, yaşamın kesitlerini soyutlaştırarak sunduğu bir öz coğrafyaya dönüşüyor.

Suat Akdemir sanatın temellerine dokunduğu resimlerinde, kışkırtıcı renkler, farklı yoğunluklardaki boya kullanımları, soft ve canlı renk cümbüşleriyle izleyiciyi tekilden çoğula tuvaller arasında sürükleyici bir yolculuğa çıkarıyor. Tuvaller tek tek, parça parça da izlenip değerlendirilebilirken, sergi içinde kurgulanmış olan tesadüfi yerleştirmelerde olduğu gibi çoğulcu yapılar içinde de izlenebiliyor. Suat Akdemir üretimleriyle dünyaya, sanat ortamına ve piyasasına umursamaz bakışlar atarken, dünyanın keşfedilecek coğrafyalarına büyük adımlar atıyor. Resimlerine yansıyan bu büyülü coğrafyalar renk, boya, doku ve ışık olarak mimarinin, doğanın ve insan yaşamının muğlak soyutlamalarını sunuyor.

6) Bill Viola ”Geçici”

Küratör: Dr. Necmi Sönmez
Mekan: Borusan Contemporary

Bill Viola, kırk yılı aşkın süredir insan olmanın gizemlerini bu süreçte hızla gelişen teknolojiyi mecra olarak kullanarak inceliyor. Sergideki on işten dokuzunun üretildiği son yirmi yılda medya sanatları alanında bir öncü olarak öne çıkmanın ötesinde zamanımızın en önemli ve saygı duyulan sanatçılarından biri oldu. Geçici, Viola’nın İstanbul’daki ilk büyük çaplı sergisi.

7) Altan Gürman

Küratör: Başak Doğa Temür
Mekan: Arter

1976’da erken yaşta kaybettiğimiz Altan Gürman’ın (d.1935) 1965’ten ölümüne dek üretmiş olduğu yapıtlarının büyük bir bölümü ve arşivi, eşi Bilge Gürman tarafından yıllarca özenle bir arada tutulup korunduktan sonra, 2013 yılında, misyonlarından biri de Türkiye’de çağdaş sanat üretiminin belleğini tutmak olan Arter’in koleksiyonuna eklendi. Türkiye’de çağdaş sanatın öncülerinden ve yapı taşlarından biri olarak ancak 2000’li yıllarda sanat tarihi yazımında yerini almaya başlayan sanatçının 11 yıllık üretimi, bu sergide arşivinden bir seçkiyle bir arada sunuldu.

8) Minyatür 2.0 Güncel Sanatta Minyatür

Küratör: Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara
Mekan: Pera Müzesi

Minyatür sanatının güncel yorumlarına odaklanan sergi, Türkiye, İran, Pakistan, Suudi Arabistan, Azerbaycan gibi farklı ülkelerden 14 sanatçının eserlerini bir araya getirdi.

9) Avni Lifij. Çağının Yenisi

Mekan: Sakıp Sabancı Müzesi

Daha önce yine Sabancı Holding’in katkıları ile gerçekleşen ve Türkiye sanat tarihinin farklı dönemlerine bakan “Feyhaman Duran. İki Dünya Arasında” ve “Selim Turan. Tez-Antitez-Sentez” sergilerinin devamı niteliğindeki bu sergide, 1914 Kuşağı’nın en yenilikçi figürlerinden Hüseyin Avni Lifij’i, uzun zamandır sergilenmemiş başyapıtlarının yanı sıra öncü bir eleştirmen, yazar ve fotoğraf sanatçısı olarak yaptığı çalışmalarını da kapsayan 1000’e yakın yağlıboya resim, etüt, desen, eskiz, poşad, fotoğraf, arşiv malzemesi ve kişisel eşyadan oluşan bir seçkiyle temsil edildi.

10) Et cor natura / Doğanın Kalbi

Mekan: Bozlu Art Project

Çalışma pratiği mitler, sembolik anlatımlar, insan doğası ve insanın doğa içinde kendini arayışı gibi konular üzerinde şekillenen Kerem Ağralı, Et cor natura / Doğanın Kalbi isimli sergisinde insanoğlunun kendi varlığını doğanın üzerine konumlandırma çabasına gönderme yapıyor.

11) Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos

Mekan: Yapı Kredi Kültür Merkezi

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, “Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos” sergisine ev sahipliği yapıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat’ın Beyoğlu’nda bulunan binasının üç katına yayılan sergi, Torosların güney yamacında kurulu Sagalassos antik kentini ve Pisidia Bölgesi’nin tarihini ziyaretçileriyle buluşturdu.

12) Alegorik Teşhis

Küratör: Gülben Çapan
Mekan: Labirent Sanat

Sergide Reach Geblo, yaşadıklarını şahitleriyle birlikte izleyiciyle paylaşmaktadır. Sokaktaki özgür ve eş zamanlı kısıtlı alanı sergi mekanına taşır. Her bir tuval farklı malzemeleriyle kalıcılıklarını hissettirirler çünkü sokakta bu resimler her an gri bir boyayla örtülme tehlikesindedirler. Sergideki heykel-yerleştirme, sanatçının kendisinden yola çıkarak tüm sokak sanatçılarının yaşadıklarını karşı anıta dönüştürür.

13) Biz Aslında

Yazan-Yöneten: Can Kılcıoğlu
Mekan: Mixer

Bir senaryo, on iki sanatçı, bir yönetmen; Biz Aslında sergisi ile Mixer, bu defa küratör koltuğuna bir yönetmeni oturtuyor ve izleyiciyi unutamayacakları bir sergi/film deneyimine ortak ediyor.

14) Lâle Müldür - Milat

Küratör: Kevser Güler
Mekan: Yapı Kredi Kültür Sanat

Milat sergisi adını, Lâle Müldür’ün 2019 yılında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış şiir kitabı “Tehlikeliydi, Biliyordum”un ilk şiiri olan Milat’tan alıyor. Müldür’ün resme yoğunlaştığı döneminde yazdığı bu şiir, şairin resimle ilişkisine dair de izler taşıyor.

15) Kalanlar, Geri Dönenler ve İmalar

Mekan: Galeri Nev

İnci Eviner’in görsel diliyle zihnindeki imge-kelime bağlantılarının buluşması, yapıtların kendi içlerinde özerk, mekanla ilişkilerindeyse bütünsel bir dizge yaratıyor. Eviner, çizme eylemini “hafızanın boşluklarıyla dünya içindeki şeyler arasında köprüler kurmak” olarak betimliyor.

16) Ruhun Kabuğu

Küratör: Marcus Graf
Mekan: Galeri 77

Zeynep Akgün, yeni serisi insanın beden-ruh dikotomisi ve bunun toplumdaki yerimizi şekillendirmedeki etkisini ele alıyor. Bu resimler bilinenle bilinmeyeni ve de görülenle görülmeyeni birbirine bağlamak için gerçeklik ve gerçeküstücülük arasında gidip geliyor.

17) İn Situ / Ex Situ

Mekan: X-ist

Aylin Zaptçıoğlu’nun yedinci ve x-ist’teki ikinci kişisel sergisi “in situ/ex situ”; insanın kendisi ve kendi dışındaki her şeyle kurduğu ilişkiyi konu alıyor. Doğayla, hayvanlarla ve hatta insanlarla kurulan yararcı ilişkinin, onların gerçekliğinin görmezden gelinerek eşyalaştırılması insanın kendiyle bağının bir yansıması olarak tanımlanıyor.

18) Taş - Hayvan - İnsan

Küratör: Wenda Koyuncu
Mekan: Summart Gallery

Doğukan Çiğdem, Summart Sanat Merkezi Galerisi’ndeki Taş, Hayvan, İnsan serisiyle insan ve diğer varlıklar arasındaki farklı hafızalara dair şüphelerini derinleştirmeye devam ediyor. Sanatçı, dünyanın bir mekan ve imge olarak görünür olmadığı, toprağın ve taşın birer varlık olarak insan imgeleminde yerini koruduğu, hayvanın bir dünya kurucu olarak insana pratik imkanlar sağladığı bir dünyanın resmine davet ediyor.

19) Gelecek Tezgahları

Mekan: Sanatorium

Eda Sütunç’un sergisi, günümüzün mekanik dünyasındaki insan doğasının özünü ve robotik çağa içsel olarak taşıyacağımız özellikleri araştırıyor. Teknoloji ile geçmiş, günümüz ve gelecekteki ilişkimizin bağını kuran sanatçı işlerinde geleceğe taşımak üzere daha akışkan düşünme biçimleri öneriyor. Kusursuzluğa ulaşmaya çalışırken insana karşı makine ikileminde makineleşme sürecimizi sergileyerek Batılı hümanist düşüncenin doğasında saklı dualite kavramını derinlemesine araştırıyor.

20) Abartılar Diyarı

Mekan: Galeri 77

Sedat Girgin, Galeri 77’deki üçüncü kişisel sergisi olma özelliğini taşıyan ve tümü 2020 yılında üretilmiş resimlerden oluşan bu yeni serisiyle gösteri toplumu eleştirisine odaklanırken özellikle pandemi sürecinde daha da önem kazanan sosyal medya üzerindeki yapmacık kimlikleri ve sahte algıları sorguluyor.

21) Feyezan

Küratör: Dr. Necmi Sönmez
Mekan: Ferda Art Project

Murat Germen’in içinden geçtiğimiz pandemi süresince deneyimlediğimiz ‘şimdiki zamanın’ bireyler üzerindeki çelişkili etkilerini sorgulayan sergisi, hem farklı bir görselliğin kapılarını aralıyor, hem de günümüzün politik manzaraları karşısında sanatçının sözünü sakınmadan geliştirdiği reflekslerini içeriyor.

22) Kendiliğinden

Küratör: Nergis Abıyeva
Mekan: Bilsart

Ayşe Hilal Ateş’in “Kendiliğinden” sergisi, bir ailenin zeytin ağaçlarıyla kurduğu ilişki üzerine arşivsel bir çalışma. Ateş, babasından kalan zeytin bahçelerinde, zeytin yetiştiriciliğini, tüm zorluklarına rağmen yaklaşık kırk yıldır sürdürmeye çalışan Zeki’yi odağına alıyor. “Kendiliğinden”, Ateş’in çocukluğundan itibaren yazlarını geçirdiği Küçükkuyu’da kişisel olarak tanıdığı, tanıklık ettiği bu aileye bakışının, zaman içinde zenginleşmesini ve pek çok bağlamda kesişmesini içeriyor.

23) Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik

Küratör: Artan Shabani
Mekan: Pera Müzesi

Resim, afiş ve çizimler aracılığıyla Arnavut toplumsal gerçekçiliğine odaklanan sergi, sosyalizmin kuruluş ilkelerini işçi sınıfında yaymayı amaçlayan siyasi tavrın hâkim olduğu diktatörlük dönemi görsel sanatlarından bir seçki sundu.

Artan Shabani küratörlüğündeki sergi, 20. yüzyılın ikinci yarısında tartışmasız biçimde Arnavutluk görsel sanatlarına egemen olan komünist ideolojinin etkilerini araştırdı. Eserlerin dogmatik içeriğinde belirleyici olan bu ideolojiyi yansıtan seçki, uzun süre dünyanın geri kalanından yalıtılmış bir hayat süren Arnavutluk halkının kültürünü ve kimliğini daha yakından tanıma fırsatı verirken, dönemin gündelik hayatı, işçi sınıfı, lider portreleri, rejim temsilleri ve gelecek kuşaklara duyulan umut gibi çeşitli konuları ele aldı.

24) İçgörü / Insight

Mekan: MAJİ Gallery

Barış Cihanoğlu, son dönem çalışmalarının yer aldığı “İÇGÖRÜ” isimli sergisinde, günümüzde nostaljik gibi kalmış bir “benlik” mevzusunu, çağın varlık sancılarıyla bir araya getiriyor. Benliğin alametifarikası olan yüze yani portreye odaklanan sanatçı, zihin-mekan ilişkisini resimlerine aktarıyor.

25) Aynı Rüyanın İçinde: Ara Güler ile Ahmet Hamdi Tanpınar

Mekan: Ara Güler Müzesi

Ara Güler’in çok yönlü sanatçı kimliğini ve ilham veren yaşamını gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulan Ara Güler Müzesi’nin yeni sergisi, bir tarihin entelektüel hafızası Ahmet Hamdi Tanpınar ile bu tarihin görsel kayıt ustası Ara Güler’i İstanbul’un hikayesinde bir araya getirdi.

26) Hâlâ Hayattayım

Küratör: Özlem Erten
Mekan: Bozlu Art Project

Hâlâ Hayattayım / I Am Still Alive isimli sergi, ilhamını ünlü ressam Edvard Munch’un 1919 tarihli İspanyol Gribi ile Otoportre ve İspanyol Gribi’nden Sonra Otoportre isimli resimlerinden alıyor. Munch’un, milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan İspanyol Gribi’ne yakalanmasının ardından yaptığı bu otoportreler, sanatçının hastalık sürecindeki ruh halinin ifadesini ve sonrasını içerdiği kadar, içinde yaşadığı toplumun çığlığını da aksettiren bir ayakta kalma mücadelesinin izini sürmemize olanak tanıyor.

Önceki İçerikTimurtaş Onan’dan yeni fotoğraf kitabı: “İstanbul Bir Garip Şehir”
Sonraki İçerikEyüp Bağdat’tan duygusal bir şarkı: Ağlak Vals
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments