Bülbülü Eti İçin Boğazlamak

"Türk Dili üzerine Beyazıt kahvelerinde sohbetler edip halkla bir araya gelen Ahmet Hamdiler, Yahya Kemaller ömürlerini vefa edip öteye geçtiler..."

0

Şiirde anlam aramak “bülbülü eti için boğazlamak diyordu” Ahmet Haşim. Şiir de kafiye mi yoksa anlam mı tartışmalarının artık olmadığı bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde ne kadar gereksiz bir olgu olsa da edebiyat üzerine düşünmediğimiz bugünlerde acaba duyguları nasıl ifade edebiliriz?

Ahmet Hamdi Tanpınar

Türk Dili üzerine Beyazıt kahvelerinde sohbetler edip halkla bir araya gelen Ahmet Hamdiler, Yahya Kemaller ömürlerini vefa edip öteye geçtiler. En iyi şiir hala yazılmamış olan şiirdir desek bile bunlardan uzak bir limandayız şimdi. Yalnızca şiir mi? Kitapların gün geçtikçe bizden uzaklaştığı, yabancı saatlere doğru ilerliyoruz. Anlamını bilmediğimiz, anlamak için çabalamadığımız kelimeleri düşünerek vaktimizi heba ediyoruz. Edebiyat dergisi denilen bazı zerzevatlarda var ki edebiyattan uzakta sticker yapıştırmak için para verilen, içinden çıkan posterdeki ünlü şahsın eserlerini dahi okumadan duvarımıza astığımız bir de üstüne bakıp bakıp cehaletle etrafımıza sattığımız bir meta, pazar ve reklam aracı olmuş durumda. Keşkeler ile hayat geçmesede pişmanlıklar durağında beklemenin anlamı yok. Zaman elbette bizi farklı konuların farklı anlamların aracı haline getiriyor. Tanpınar’ı dinlersek o zamanı şöyle anlatmıştı:

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Yaşar Kemal

Zaman; tartışılmaz olan şudur ki zaman en değerli güç ve her zaman kazanandır. Nesiller birbiri ardınca sıralanırken zamanın ve günün yenilikleri de bizleri farklı ilgi odaklarına ve yeni hobilere yeni alışkanlıklara götürmekte. Bir dilin toplumun merkezi noktasında olduğunu unutup sonrasında farklı alanlarda bu dili ve literatürü kirletmenin sonucunda hiçbir maddi kazanımla bunu geri getiremeyeceğimizi bilmeliyiz. Anlam, odak ve ilgi kaybolduktan sonra ortaya zaman gibi konulması güç durumlardır. Özellikle kurgu eserler bir yazarın, size kendi sorunlarınızı anlatıp bunları nasıl aydınlatacağından yola çıkarak bir kardeş bir sevgili gibi sizlerin ruhunuzu anlatacağınız ve fırtınalı denizden engin kıyıya ulaşacağınız bir yoldaş. Lakin ilginç gelse de 21.yüzyılın bu hengamesinde bir yığın cansız kağıttan başka bir şey yok elimizde. İçlerinde saklı olan sesleri duymak için kulaklar sağır diller suskun olmuş durumda. Böylelikle el yazısından daktiloya şimdi ise bilgisayarda yazılan o yazılar ürpertir artık herkesi. Oysa Yaşar Kemal okumalı insan diye geçiriyorum içimden evet Yaşar Kemal. Kendi tabiri ile çok bela görmüş bir insandır. Çocukken kekemeliğiyle bilinir, edebiyatın aşkıyla yanıp tutuşarak hayatın içinde benim tabirimle bülbülü eti için boğazlamadan yaşayarak ülkemizin en önemli yazarlarından biri olur. Anlamı aramak için Çukurova’ya, Kozan Hapishanesi’ne bakmak yeterli diye düşünüyorum. Belki İnce Mehmet’i okumak ama okurken Anadolu’nun türkülerini duymak , taştan köy evlerine sinmiş olan alın terini koklamak ve evet koca bir memleketin sevgisini taşımak.

Duygularını dijital bir araçtan mesaj ile ifade eden bizler özellikle genç nesiller “seni seviyorum” gibi iki kelimenin arkasındaki manadan öte bunu sadece ifade ederek belli ediyoruz. Anlam karmaşasında olan bütün asil duyguları bir anlık hevesin ve tutkunun mahkûmu edip kolayca vazgeçebiliyoruz. Mektup göndermek için 12 saat sırtında yük taşıyan Ahmet Arif olmayabiliriz ama duyguların ucuz olmadığını bilmemiz gerekir. Özellikle duyguların anlamlarından yoksun olduğumuz bir çağda. Kapitalist bir sistem için slogan olsa eminim bu “Tüketmeyin tükenmeyin!” olurdu.

Konumuzdan fazla uzaklaşmayalım sonuçta siyasi olayların, eğitim sisteminin ya da toplumun önüne konan stereotip kültürün bunu etkilediğini düşünmüyorum diyemem. Birçok iletişim platformu belki de fakir edebiyatı yapma da diyecektir. Tam burada verilmesi gereken karar güvercinler gibi önümüze konan gıdayı yemek mi yoksa gökyüzünde kendi yolumuzu mu çizmek olmalıdır. Aklın ve mantığın algılarının yönlendirildiği aşikâr.

Halk edebiyatı, burjuva hobisi ya da divancılık kavgasından bahsetmiyorum. Nedim’i severim Karacaoğlan gereksizdir demiyorum. Samimi olan duyguların ve yaşanmışlıkların hikayelerini kolayca kaybetmek istemeyen zamanın akışında bir yolcuyum sadece, tüm insanlar gibi sade. Hayat sonra geliyor nazarıma ve unutmamak lazım ölüm var işin ucunda bir musalla taşında herkesin en önde bekleyip sırada durduğu kişi olacağız nihayetinde. Ölümü düşünmeden yaşamak güzel ama düşünmemek elimizde mi? O yüzden unutmayalım yaşamak anlamdır, cömertliktir, sevgidir. Her şey kaybolup giderken hepimizin nazarından mesele her şeyin anlam ve manasına varmak değil. Örneğin bir bilim insanı ve sanatçı karşı karşıya geldiğinde emin olun birbirlerini anlamayacaklardır. Asıl olan anlamı aramaktır. Yoksa Yunus Emre aşkın sesi için diyar diyar dolaşır mıydı?

Ahmed Arif

Yaşanmışlıkların taşkınlığının ekseninde yalnız da hissedebiliyoruz. Çantamızda kitaplar belki yoldaş oluyor ama anlamı aramak işte bunun peşinde olmalıyız diyebilirim. İfade etmekten ziyade ifade edememek bütün çarkı başa döndürüyor. O zaman aklıma aşağıdaki dizeler gelir:

Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun Tellersin
pullarsın Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!

Giriş, gelişme, sonuç ortaokul 1. sınıf Türkçe dersi önümüze konan sınır ve engeller sonrasında kapalı kutular… Anlam arayışından uzakta olmak ve her söyleneni olduğunu gibi kabullenmek… Yeni arayışlar lazım bize yeni anlamlar mesele eskinin dirilmesi değil. Sonuçta her yetişkinin söylediği her zaman doğru değil. Hür ve müstakil bir vicdanla o arayışa keşke herkes katılsa.

Esenlikler…

Talha Tarık Taşören
Önceki İçerikTanıdığım Sanatçılar: Mehmet İlhan Gül
Sonraki İçerikMurat S. Dural’dan yeni kitap: Basübadelmevt
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments