Çağhan Sarı; “Cumhuriyet tarihine ilgim, siyasete duyduğum ilginin de kesişim kümesidir”

"Atatürkçü bir ortamda yetişen bir genç olarak Atatürk’e, Milli Mücadele dönemine ve Atatürk’ün cumhurbaşkanlığındaki yıllara özel ilgim vardı."

0

Tarih boyunca sorulan sorular yanıtların içeriğine duyulan ilgi ve merak ile beraber bir üretim sürecini beraberinde getirmiştir. Tarih biliminin nesnel, sorgulayıcı ve sorulan sorulara cevap arayışı sebebiyle toplumların ilgi duyduğu bir bilim dalı olması da tesadüf değildir. Henüz çocukluk yıllarında Tarih bilimine ilgi duymaya başlamış Çağhan Sarı bu bilimin genç bir neferi… Cumhuriyet Tarihi alanında yerel tarih araştırması olarak Eskişehir’in Demokrasi Serüveni (1946-1960) isimli kitabıyla kısa bir süre önce ilgilileri buluşturdu. Kitabın yayınlanmasının ardından Çağhan Sarı ile tarihe olan ilgisini, eğitim kariyerini, kitabın yüksek lisans tezinden farklı yönlerini ve Eskişehir’in demokrasi serüvenini konuştuk.

– Tarihe ilginiz nasıl ve ne zaman başladı? İlginizin ilk yıllarında hangi okumaları yapmaya başladınız?

Çağhan Sarı: Merhaba. Öncelikle bu söyleşinin diğer bileşeni olduğum için duyduğum memnuniyeti dile getirerek söze başlamak istiyorum. Tarihe ilgim, sanırım hedeflerine yürüyen her birey gibi benim de çocukluk dönemimde başladı. Henüz 5-6 yaşlarında iken ailemle gittiğim Şişli Atatürk Evi müzesi ve Beşiktaş Denizcilik müzesi ziyaretlerinde etkilendiğimi hatırlıyorum. İlkokul 2. Sınıf öğrencisi iken Harbiye Askeri Müzeyi gezdiren annem ve babam, beni müzedeki mehter konserine de götürmüştü. Yine o yıllarda televizyonda yayınlanan “Kara Murat”, “Tarkan” gibi tarihi filmlerin başından kalkmadan gözümü kırpmadan izlediğimi hatırlıyorum. Resim derslerimizde hep tarihe dair çizimler yapmaya çalışıyordum. Çocuk zihnimde Bandırma Vapuru, kale kuşatması gibi şeyleri resmediyordum. Tam manasıyla tarihe düşkünlüğüm ise üçüncü sınıfa giderken Cine5’te yayınlanan “Derinlerdeki Tarih” belgeselini izlememle perçinlendi. O yaşta tarih öğretmeni olmak istediğime karar verdim ki bu hemen hemen on yaşıma denk geliyor. İlgi duyduğum dönem bu kadar küçüklük çağına uzanınca elbette okumalarım da bu seviyenin üstündeydi. Benden altı yaş büyük ablamın lise tarih kitaplarını okumaya başladım. İlkokul üçüncü ve dördüncü sınıfa giderken evdeki Americana Ansiklopedisi’nde padişah maddelerini okuyordum.

– Bu ilginin bir akademik kariyere dönüşmesi nasıl gerçekleşti?

Ç.S.: Ortaokulda okumalarım yine aynı paralellikle ilerledi. Ortaokula başladığım sene Atatürk’ün Nutuk eserini (tam metin halinde) ve Marian Kent’in Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler kitabını okumaya başlamıştım. Tarihe ilgimi keşfeden Sosyal Bilgiler öğretmenim Ümit Yaşar’dır. Feroz Ahmad’ın Modern Türkiye’nin Oluşumu kitabını okumam için verdi. Ders dışı sohbetlerde yönlendirici konuşmalarımız oldu. Yazları anneannemin yanında tatil yaptığım Çınarcık’ta seyyar kitapçılardan tarih kitapları almaya başladım. 2003 yazında o dönem liselere giriş sınavında (LGS) tercihler önceden yapılıp sonradan sınava girilirdi. 12 tercih hakkının beşi Anadolu Lisesi, yedisi Anadolu Meslek Lisesi olacak şekilde yapılırdı. İlk beş tercihim biraz da gerçekçilikten uzak, idealist tercihlerdi. Genel ortalamam bugün ki 100lük sisteme göre 82-83 olması lazım. Derslerim genel olarak iyiydi ama çok çalışkan bir öğrenci değildim. Tarih okumaları, derslere olan ilgimi çalıyordu. Özellikle İngilizceden.  Bunun acısını şuan yaşıyorum. Uzatmayayım beş tercihe giremedim, altıncı tercihim Ahi Evran Anadolu Ticaret Meslek Lisesi’ni kazandım. O yıllarda katsayı farkı vardı ve ilk kez aileme tarihçi olmak istediğimi, “düz” lise diye tabir edilen bir okulda okumak istediğimi söyledim. Nişantaşı Nuri Akın Lisesi’ne kaydoldum. Lise yıllarımda tiyatro ve şiirle de ilgilendim ama okumak istediğim bölümün daima Tarih olarak netleştiğini söyleyebilirim. Alışılagelen öğrenci profilinin aksine henüz liseye başlarken üniversite tercihim artık kesinleşmişti.

– Cumhuriyet Tarihi üzerine çalışmanızın sebebi nedir?

Ç.S.: Atatürkçü bir ortamda yetişen bir genç olarak Atatürk’e, Milli Mücadele dönemine ve Atatürk’ün cumhurbaşkanlığındaki yıllara özel ilgim vardı. Dönemin bilgisayar oyunları, sinema filmleri gibi etkenlerle İkinci Dünya Savaşı’na da merakım başlamıştı. Lise yıllarında yakın dönem okumalarım arttı. Demirkırat belgeselinin cd’sini almıştım. Aile büyüklerim Demokrat Parti’ye oy vermiş, hatta bazı aile üyelerim DP’nin devamı olan Adalet Partisi’nde ve Doğru Yol Partisi’nde üyeliklerde ve ilçe yönetimlerinde görevlerde bulunmuşlardı. Anlayacağınız ilgim Bayar, Menderes, Demirel ve Ecevit ile devam etti. Demirel’in cumhurbaşkanlığına yetişmiş bir çocuktum ve o yıllarda Ecevit’in başbakanlığına da tanık olmuştum. 2008 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ne başladığımda, cumhuriyet tarihinin siyasi tarih alt başlığına yöneldim. Bu ilgi cumhuriyet tarihi derslerinin üzerine düşmemi sağladı. Lisans eğitimimde öğrenci sempozyumlarına cumhuriyet tarihi alanındaki başlıkları içeren bildiriler ile katıldım. Örneğin henüz birinci sınıf öğrencisi iken katıldığım ilk sempozyumda bildiri konum 6-7 Eylül 1955 Olayları’ydı. Sonrasında 1946 ve 1950 seçimleri, Türk Ocakları’nın ikinci dönemi (1949-1960), Televizyonun icadı ve Türkiye’deki gelişimi başlıklarını tercih ettim. Cumhuriyet tarihi alanında lisansüstü ilerlemeyi planladım. Elbette cumhuriyet tarihine ilgim, siyasete duyduğum ilginin de kesişim kümesidir. Ancak seneler geçtikçe alanda sinemadan müziğe, ekonomik hayattan eğitime kadar okumalarımı genişletmeye başladım.

– “Eskişehir’in Demokrasi Serüveni (1946-1960)” sizin yüksek lisanstaki tez çalışmanızdı. Kitap formatında ilgilileriyle yakın zaman öncesinde buluştu. Gördüğü ilgiden memnun musunuz?

Ç.S.: Memnun olduğumu söyleyebilirim. Kitabın birinci baskısı bir ayda tükendi. Elbette birinci baskının bitmesinde öğretmen olarak görev yaptığım okulda meslektaşlarımın ve öğrencilerimin ilgisi etkendir. Yayınevinin kararıyla ikinci baskı yapıldı ve şuan (20 Ocak itibarıyla) kitabın farklı kesimlerce temin edildiğini takip ediyorum. Yerel tarih başlığı içeren bir çalışmanın ikinci baskıyı görmesi dikkate değer bir durumdur. İstanbul’da dünyaya gelen bir Eskişehirli olarak, yüksek lisansımda memleketimin çok partili hayata geçiş sürecini araştırmak, bu konuyu kaleme almak yeterince mutluluk vericiydi. Şimdi okunduğunu gördükçe mutluluğum artıyor. Umarım bu röportajla kitap Eskişehirli genel okuyucuyla da buluşacak.

– Peki, yüksek lisans tezinizle kitap arasındaki farklar neler? Kitabı edinenler tez çalışmanızdan farklı olarak içerikte nelerle karşılaşacak?

Ç.S.: Bu soruyu yönelttiğiniz için memnun olduğumu ifade etmeliyim. Genelde yüksek lisans ve doktora tezlerinin kitaplaştırılma sürecinde ya ufak tefek düzeltmeler ve eklemelerle kitaplaştırıldığı ya da tamamen tez haliyle kitaplaştırıldığını görüyoruz. Bunun neticesinde de tezler belli bir süre YÖK Tez merkezinde araştırmacılara kapalı tutuluyor. İnsanlar kitabı alsın diye genellikle yayınevlerinin izlediği stratejidir. Bu kitap ise tezden farklı bir yapıda… Tez hali 46 bin kelimeden oluşuyordu. Tezi iki sene sonra incelediğimde yeni bölümlerle 57 bin kelimeye çıkardım. Dörtte bir oranında genişlediğini söyleyebilirim. Ekler bölümü yeniden yapılandırıldı. Tez döneminde iken İstanbul’daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin gazete koleksiyonu ile yetinmiştim. 1946-1950 yılları arası Eskişehir gazetelerinin koleksiyonu çok eksikti. Kitaplaştırma sürecinde pandeminin de etkisiyle birçok kaynak veri tabanı olarak araştırmacılara sunuldu. Ankara’daki Milli Kütüphane’nin çevrimiçi gazete koleksiyonundan eksikleri giderdim. Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi’nde araştırmacılara yeni sunulan belgeleri çevrimiçi temin ederek çalışma kapsamına aldım. Ara başlıkları yeniden yapılandırdım. Tezin imla hatalarını da ayıklama şansım oldu. Bütün bu çalışmalar sırasında yardımlarını gördüğüm değerli büyüklerim Doç. Dr. Mikail Kolutek’e, Dr. Mehmet Şah Özcan’a ve yüksek lisans öğrencisi Ahmet Can Uysal’a teşekkür ediyorum. Hem okumalar yaparak önerilerde bulundular hem de hataların ayıklanmasında yardımcı oldular. Değerli hocalarım Dr. Cezmi Karasu’ya, Prof. Dr. Fahri Yetim’e ve tez danışmanım Prof. Dr. Bülent Bakar’a da teşekkür ediyorum.

– Demokrat Parti’nin Eskişehir İl Teşkilatı 2 Mart 1946’da kuruldu. Odunpazarı’nda “Ziya’nın Kahvesi” olarak belirtilen yer de ilk toplantı merkezleriydi… Kurulduğu ilk yıllarda muhalefet partisine Eskişehir’in toplumsal bakışı sizce nasıldı?

Ç.S.: Eskişehir’in söz konusu yıllarda canlı bir siyasi hayatı var. 1930’daki çok partili hayata geçiş teşebbüsümüz Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın da yüksek bir ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Bu konuda Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Yakut’un Modern Eskişehir’in Doğuşu (1923-1938) isimli eserini kaynak gösteriyorum. Demokrat Parti’nin Eskişehir’de teşkilatlanmaya başladığı devrede de halktan destek görüyor. Bir ay gibi kısa sürede ilçelerde teşkilatlanma çalışmaları tamamlanıyor ve 2 Mart 1946’dan sadece dört ay sonraki genel seçimlerde DP, Eskişehir genelinde başarılı oluyor. Eskişehir’in muhalif duruşu burada dikkate değer.

– Cumhuriyet Halk Partisi 1946 seçimlerinde yurt genelinde kazanmış olsa da Eskişehir’de seçimleri kaybetti. Sizce bu siyasal değişimin başka bir şehir yerine Eskişehir’de gerçekleşmiş olmasının sebebi nedir?

Ç.S.: Burada birkaç dinamik var. Eskişehir’de demiryolu işçileri ve şeker fabrikası işçileri var. Bunların sendikal hakları konusunda tek parti döneminde bir ihmalkarlık var. DP bu kesime umut oluyor. Eskişehir yine aynı zamanda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte göçmen şehridir. Tatar ve Çerkez nüfusu var. Bu kesimin de DP’ye desteği var. Kitapta 1946 seçimlerinden sonra şehirde CHP’nin parti müfettişlerine hazırlattığı 1946-47 ve 49 yılı raporları yenilginin ve CHP’nin oy olarak geride kalmasının nedenlerini detaylı olarak bize sunuyor. Detayları merak eden okurlar için bu evrede kitaba yönlendirelim.

– 1950 seçimlerine gelirsek… Eskişehir bazında bir yandan önceki başarısını tekrarlamak isteyen Demokrat Parti, diğer tarafta da Eskişehir’de kazanmak isteyen Cumhuriyet Halk Partisi… Üstelik seçim öncesi süreçte Mart 1950’de Eskişehir’de gerçekleşen sel felaketi ve sonrasında İsmet İnönü’nün ve Celal Bayar’ın şehri ziyareti, Ali Fuat Cebesoy’un aynı ay içinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa edip Demokrat Parti’ye katılması… 1950 seçimlerine Eskişehir’in yaklaşımı, partilerin seçim hazırlıkları ve seçim arifesinde gerçekleşen hadiseleri değerlendirirsek seçim sonrası ortaya çıkan sonucu nasıl değerlendirirsiniz?

Ç.S.: 1950 seçimlerine girilirken sel felaketinin kırılma noktası olduğunu söyleyebiliriz. Muhalefet partisi olarak DP’nin milletvekillerinin seçim bölgesinde yoğun çalışması var. Bölgede özellikle dört yıllık süreçte iktidarın raporlarına rağmen seçmenlerin desteğini kazanma adına somut adımlar yok. 1948 yılında Sakaryabaşı’nda DP’nin de ilk büyük seçim mitingini Eskişehir’de düzenlemesi, civar illerden mitinge katılımların olması, Eskişehir’in iki sene sonraki seçimlerde yine DP’yi birinci parti çıkaracağının önemli emaresidir. Bu sebeple sonucun bir sürpriz olmadığını ifade etmeliyiz.

– Bu bağlamda 1954 seçimlerinde 1950 seçimlerinden farklı olarak partilerin Eskişehir üzerindeki tasarruf ve faaliyetlerini nasıl değerlendirirsiniz?

Ç.S.: Türkiye genelinde 1950-1954 yılları arası DP’nin ekonomide ilerleme kaydettiği yıllar. Metin Toker bu devreyi ele aldığı kitabına başlık olarak “DP’nin Altın Yılları” başlığını tercih etmiştir. Tabi bu ekonomik ilerleme plansız olduğu için 1955’ten sonra ciddi tıkanmalar, enflasyon ve devalüasyon gibi sonuçları doğuracak ama Mayıs 1954’te tablonun başarılı olması, sadece Eskişehir’de değil yurt genelinde DP’ye bugün dahi kırılamayan %57lik bir oy rekorunu getiriyor. Eskişehir sel felaketinin bir yıldan kısa sürede çözüme kavuşturulması, Menderes ve Bayar’ın Eskişehir’deki Hava Okulu’nun açılışı, fabrika temel atma törenleri gibi gerekçelerle şehre ziyaretleri, halkın DP’ye ilgisini canlı tutuyor.

1948'de yapılan ilk DP Eskişehir miting alanı

– 1957 yılına geldiğimizde Demokrat Parti eski etkisini yitirmeye başlamıştı. Bu süreçte partilerin seçim hazırlığını Eskişehir bazında değerlendirirsek muhalefet beklediği desteği sizce Eskişehir’de görmüş müydü?

Ç.S.: Yurt genelinde muhalefetin ciddi oranda oylarını arttırdığı seçimlerde, DP’nin Eskişehir’de de düşüş yaşadığını görüyoruz. Ancak birinci parti olarak çıkmayı başarmış. Bu seçimlerin esas dikkate değer unsuru, Türkiye’de sosyoloji alanında otorite sayılan merhum Prof. Dr. Şerif Mardin de Hürriyet Partisi’nden Eskişehir milletvekili adayı. İlçe ilçe Mardin, Eskişehir’de seçim çalışmalarına katılıyor. 1954-1957 yılları arası muhalefet partilerinin Eskişehir’de süratle teşkilatlandığını görüyoruz ama seçimlerden önce çıkarılan ve partilerin ittifak yapmasını engelleyen kanun, Eskişehir’de de partilerin ayrı ayrı seçime girmesini zorunlu kıldığı için yurt genelindeki tablonun bir minyatürünü Eskişehir’de belirlemiştir.

– Seçimlerin yanında gazeteler de basının önemli bir kolu olarak dönemin etkin unsuru. Eskişehir’de Porsuk, Demokrat Eskişehir, Ses Işık, İnkilap, Yeni Hakimiyet, İstikbal gibi gazetelerin yerel basında yer aldığını görüyoruz. Eskişehir’de yerel basının partiler, toplum ve seçim sonuçları üzerinde sizce etkisi oldu mu?

Ç.S.: Eskişehir’in son derece canlı bir yerel basını var. Bu konuda yayınlanmış akademik çalışmalar ve kitaplar mevcut. En sonuncusu bir sözlü tarih çalışması… Kitabın incelediği evrede farklı yayın periyotlarında yayın yapan gazete sayısı 16’yı buluyor. Basının bu derece kuvvetli olduğu bir şehirde, siyasete olan etkisi tartışılmaz. Parti liderlerinin Eskişehir ziyaretlerindeki konuşmalarının yeri geldiğinde tam metinleri bazen de konuşmalarından kesitleri, gazetelerde yayınlanıyor. İl ve ilçe yöneticilerin kongrelerde ve açık hava toplantılarında yaptığı konuşmaların detayları yine gazetelerde yayınlanıyor. Bu noktada köşe yazarlarının da etkisinden bahsedebiliriz. Mesela şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın babası Lütfi Oğuzcan, Eskişehir basınında önemli bir köşe yazarı olarak karşımıza çıkıyor.

– 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen darbe sürecini Eskişehir üzerinden nasıl inceleyebiliriz? 25 – 26 Mayıs tarihlerinde Adnan Menderes’in Eskişehir’i ziyaret etmesi ve burada gerçekleştirdiği konuşma da oldukça önemli…

Ç.S.: Ek yaptığınız ifadeden yanıtlayacak olursak, özellikle ülke gündemine 27 Mayıs’ın oturtulduğu her tartışmada Menderes’in son konuşması da mercek altına alınıyor. En son geçtiğimiz yıllarda Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ ve Altan Öymen yayınladığı kitaplarında Menderes erken seçim kararını daha önce duyurabilseydi 27 Mayıs darbesini önlerdi şeklinde yaklaşımlarda bulundular. Tarih ‘eğer öyle olsaydı’ kabilinden sorulara yanıt aramıyor ama böyle bir soru sorulduğunda da en net yanıtları tarihçiler verebiliyor. Bu irdelemenin kaynağı Demirkırat belgeselinde konuşan Cemal Madanoğlu’nun ve Suphi Karaman’ın ifadeleridir. Milli Birlik Komitesi üyelerinin bir kısmı Menderes erken seçime gitseydi darbe olmazdı şeklinde ifadelerde bulundukları doğrudur. Keza Menderes, Eskişehir’deki son konuşmasında Tahkikat Komisyonu’nun çalışmalarını tamamladığı ve kısa sürede seçime gidileceği açıklamıştır. Ancak herkesçe bilinen Menderes’in mikrofon tesisatında sabotaj mı teknik aksaklık mı hala açıklanamayan bir nedenden ötürü sesinin kesildiği bilinmektedir. Menderes’in erken seçim açıklaması beklenen etkiyi oluşturamıyor. Eskişehir, Menderes’in 27 Mayıs gerçekleştiği sırada bulunduğu şehir. Bu nedenle yerel tarih bağlamından genele uzanıyor. Eskişehir’de ise 27 Mayıs öncesi ciddi bir hazırlık yok, darbenin olacağı gecenin gündüzünde şehre cuntacılar tarafından gelen talimatla bir hazırlık yapılıyor.

– Yakın zamanda gerçekleşecek, akademik kariyerinizle ilgili yeni hedefleriniz ve çalışmalarınız var mı?

Ç.S.: Akademik kariyerimle ilgili gerçekleştirmem gereken en önemli hedefim doktora eğitimine başlayıp tamamlamak. Şu ana kadar yayınlanmış altı makalem, altı sempozyum bildirim ve dokuz kitap bölümüm var. Yayınlanmayan sempozyum bildirileri ile yayına hazırlanan iki kitap çalışmam mutfakta duruyor. Bu yılın sonuna kadar iki makale çalışmam daha tamamlanacak.

– Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?

Ç.S.: Zaman ayırıp bize eşlik ettikleri için teşekkürlerimi sunuyorum. Bu söyleşi ile kitabın okurlara ulaşmasında imkân sunduğunuz için size NouvArt’a teşekkür ederim.

Önceki İçerikYeni Nesil Sosyal Medya: MeetWeb
Sonraki İçerikMurat Türkücüoğlu’ndan üç şarkılık single: “Yansıma”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments