Gülce Duru: “Bireysel olan aynı zamanda kolektiftir de”

"Müzisyenler için sosyal medya, tanıtım ve dinleyiciyle iletişim kurma açısından bir artı değer."

0

Gerçekleştirdiği kendine has üretimleri ve müzikal çalışmalarıyla adından söz ettiren Gülce Duru ile geçmişten günümüze müzik yaşamını, müziğin dönüşümünü ve geleceğe dair planlarını konuştuk.

Çocukluk yıllarınızda anneannenizden kalma bir piyano vasıtasıyla müziğe ilk adımlarınızı attınız. Bir çocuğun gelişim sürecinde müzik, resim ve diğer sanat dallarıyla tanışmasında aile faktörünü nasıl değerlendirirsiniz?

Gülce Duru: Çocuklar, erken yaşlarda doğal yeteneklerini belli ediyorlar. Aileler, çocuklarını iyi gözlemleyip, onları imkanları dahilinde ( günümüzde belediye, kültür sanat kurum-dernek-müze kurs ve etkinlikleri son derce erişilebilir) mümkün olan çeşitli aktivitelere yönlendirebilirlerse, zeka ve becerilerini geliştirip, potansiyellerini gerçekleştirmelerine büyük katkıda bulunabilirler. Çocuklar ileride profesyonelleşmeseler bile, gerek büyürken gerekse yetişkin hayatlarına renk katmak ve huzurlu, üretken, ruhen sağlıklı olabilmek adına çeşitli alanlarda uğraşlar edinmeliler. Benim hikayem özelinde ise, annemin sanata ilgi duyması benim için çok büyük avantaj oldu. Küçük yaştan itibaren sanatın farklı dallarıyla uğraştım. Bu alanlardan birinde profesyonel olabilmek haricinde hiçbir mesleki hayalim olmadı. Annemin sunduğu seçenekler ve ilerleyen zamanlarda babamın da onunkine katılan desteği olmasa ben mutsuz, hayıflanan, kayıp bir insan olurdum.

Yıllar içinde birçok farklı sanat disiplini içinde bulundunuz. Resim, heykel, dans ve tiyatro… Disiplinler arası geçişlerin müziğine katma değerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gülce Duru: Bu alanların her biri; estetik algımın – entelektüel evrenimin oluşmasına, dünya görüşüme, sahne performansıma, düşünsel ve yaratıcı süreçlerime, ifade biçimlerime büyük katkıda bulunmuştur. Bunların yanı sıra bir okur, izleyici olarak edebiyat / şiir ve sinema da… Bir şarkıcı ve kendi bestelerini, sözlerini üreten bir şarkı yazarı olarak; insanların dünyaya, hayata, diğerlerine yönelik algısını ve duygularını ifade edebilmek, zihinde canlandırılabilen imgeler, sahneler, özdeşleşebilinen hikayeler üretebilmek için tüm bunlardan besleniyorum.

Doğru kent doğru müzisyen ile bir araya geldiğinde aralarındaki ilişkiden bir müzik doğar. Kent – müzisyen ilişkisi bağlamında Paris’te geçirdiğiniz sürecin size katkısını nasıl yorumlarsınız?

Gülce Duru: Okuduğum bölüm (Plastik Sanatlar) ve kendi ilgi alanlarım doğrultusunda çok fazla sanat deneyimlediğim ve izleyebildiğim bir süreçti. Entelektüel birikim, bilgi-görgü gelişimi açısından çok katkısını gördüm. Farklı kültürler / insanlar, yaşam biçimleri, ifadeler tanımak açısından da… Gerisi sıla hasreti, çok iyi uyum sağladığım bir yerde ızdıraplı bir yabancılık hissi, yalnızlık, bağımsızlaşma, hayatta kalma becerisi… Tüm bu katkılar, artılar eksiler müziğime sonradan yansımıştır. Ben lise sonrası 10 yıl müzik yapmadım. Paris de o döneme dahildir. Benim açımdan aslında doğru kent-doğru müzisyen ilişkisi İstanbul ile aramda olandır, semtlerden doğup büyüyüp, halen yaşadığım Emirgan’ladır. Buralı olmasam, burada olmasam olmazdı… Gerçi ben memleket insanıyım, Türkiye’de nereye gitsem oraya da ait hissediyorum, bu konuda romantiğimdir.

“Sabaha Kalsın” Nisan ayında, “Yok Ben Almıyım” Temmuz ayında dinleyiciyle buluşmuştu. Dinleyicilerin çalışmalarınıza geri dönüşleri nasıldı?

Gülce Duru: Genelde olumlu geri dönüşler ve yapıcı eleştiriler aldım. Fakat günümüzde çok önemsenen dinlenme sayıları açısından şöyle bir durum da var; beni “Kaybedenler Kulübü Film Müzikleri” ve “Rakılı Live” adlı ortak projelerden tanıyan dinleyicilerin çoğuna hala tek başıma yaptığım müziği ulaştırabilmiş değilim. Bu yaygın bir durum, dinleyici tutkuyla sarılıp tutunur, hep sevdiği şeyi ve benzerlerini duymak ister. Daha da yeni ne yapmış diye merak edip araştırmayabilir. Ben kendi imkanlarımla yeni şarkılarımı yayınlıyorum. Büyük bütçeler ya da yetkin bir şekilde yapılan tanıtım hamlelerini sağlayan bir şirketle çalışmıyorum. Bağımsız kalmanın böyle bir bedeli var. Lakin emekle, özen ve samimiyetle yapılan iş bir şekilde, zamanla ulaşabileceği herkese ulaşır, görülür, duyulur diye umuyorum. Müzik benim diğer uğraşlarım arasında, profesyonelleştiğim, kendimi en çok geliştirdiğim, hem tutku hem de disiplinle sürdürdüğüm, biricik ifade biçimim, hala heyecanla dalıp gittiğim oyun alanım. Ne mutlu ki, öncelikle kendim için şarkı yazıp söylüyorum, kendiliğinden bir akış süreci bu. Gerisi sonra da olur, ya da olmaz. Ben yine şarkılarımı yazıp söylemeye devam edeceğim…

Birbirinden farklı birçok duygunun hissedildiği son dönem üretimlerinizde birey yaşamlarında görülen birçok noktayı gözlemleyip şarkılarınızda yer verdiğinizi görüyoruz. Üstelik bunun içinde bireyin duygusal yansımaları ve duygu geçişleri de söz konusu… Temeline indiğimizde dinleyiciye vermek istediği mesaj nedir?

Gülce Duru: Ben ve benim gibilerin yaptığı bu zaten. İnsanı insana şarkıyla anlatmak, pek çok insanın hissettiklerini söze, müziğe dökmek, “bu şarkı tam da benim yaşadıklarımı, hissettiklerimi anlatıyor” dedirtmek, hayatlarına eşlik etmek. İlla ki bir mesaj vermek istesem bu da: “yalnız değilsin, seni hissediyorum, anlıyorum, görüyorum, aynı yollarda yürüyoruz, aynı şeylere ağlayıp gülüyoruz, isyan ediyoruz, kalabalığız, duygudaşız, insanız” demek olurdu. Bireysel olan aynı zamanda kolektiftir de. İnsan evladı olarak farklılıklarımız, biricikliklerimiz olsa da, aynı, ortak duygu yelpazesinde gezinip duruyoruz sonuçta…

Her çalışma beraberinde bir gelişim sürecinin basamağını oluşturuyor. Sizin gelişim sürecinizde atlanan en önemli eşik sizce neydi?

Gülce Duru: Uzun zaman farklı müzik türlerinde, farklı ekiplerle şarkı söyledim, şarkı yazdım, ürettim. O birliktelikler içinde bir konfor alanında gezinip durmak çok rahattı. Fakat odamda piyano başında tek başıma yazıp bestelediğim şarkıları kendi adımla yayınlama cesaretini göstermek ve devamını getirmek benim için en büyük eşik oldu. Müzik benim için tabii ki her zaman kolektif bir eylem, yalnız değilim, bestelerimin düzenlemelerini yapan sevgili dostum Uğurcan Öztekin’le beraber bu yolu yürüyoruz. Yine de kendi başıma şarkılar yazıp söylüyor olmak, hikayeler anlatmak bambaşka…

Toplumdan bireye gittikçe artan bireysellik olgusu üzerinden duyguların da hızlı ve derinliği olmayan bir tüketimle eritildiğini görüyoruz. Sizce bu süreç müziği ve üretimleri nasıl etkiliyor?

Gülce Duru: Popüler müzik özelinde bir durum bu. Uzun zamandır endüstrileşmiş bir alandan bahsediyoruz ancak dijital platformlar üzerinden dağıtım ve yayın yapılmaya başladıktan sonra çok fazla şey değişti. Çağın ruhu, ekonomik sistemin dayattığı alışkanlıklar, yaşam biçimleri, “kültürel ürünlerin tüketimi” söz konusu . Ben başka bir neslin insanıyım, ben ergenken biz albüm almak için para biriktirirdik, kaset, cd, plak… Onların kartonetlerini okur, inceler, anlamadığımız yabancı dildeki şarkı sözlerini eşe dosta çevirtirdik. Efsane albümler yapılırdı, daha eski nesillerden süregelen şekilde… Bir bütünlük içerisinde, tüm parçaların birbirini tamamladığı ve her birinin eş kuvvette olduğu özenle, ruhla yapılmış albümler… Bugün gelişen teknoloji sayesinde üretip yayınlamak çok kolay, ama arz talepten fazla, yayınlanıp da hiç dinlenmeyen çok büyük bir yüzde var, albüm yayınlamak riskli, single yayınlamak daha garanti (ki eski vakitler de 45’likler furyası vardı, onlardan da uzun vadeli müzik kariyeri sürdürebilenler bellidir, sonrasında da hızla parlayan ve sönen yıldızlar olmuştur) dinlenme oranı ciddiye alınmak için en büyük kriter, kısa zamanda para kazandıracak projelere finansman ayrılıyor çoğunlukla… Birkaç yıla müzikle alakası kalmayacak ve hali hazırda müzisyen vasfına sahip olmayan bir sürü isim parlatılıyor.
Bir de maalesef özellikle bizim yerel ölçeğimizde müzik dünyasının, onun karar mercileri ve aktörlerinin müzik haricinde her şeyle alakası var. Yani müzik konuşmuyor kimse. Nasıl pazarlarız, kaç dinlenir derdinden müziğe sıra gelemiyor. Çoğu kişi de bir müzisyenle oturup müzik konuşabilecek donanıma sahip değil, en acıklısı da bu. Talebi şekillendirecek olanlar müzikle alakasız ya da umursamıyorlar. Arz edilen işlerin yeterliliği, uzun vadede kalıcı olup olamayacağı önemsenmiyor. Günü kurtarmak önemseniyor… Bu şartlar içinde popüler müzik alanında var olmaya – uyumlanmaya çalışmak – uyamamak çelişkisinde debelenip duranlardan biriyim.

Her üretim sürecinin içerisinde bir de gözlem meselesi var. Günümüzde insanların kendilerini gözlemleme, gelişimlerini görebilme noktasında ellerinde önemli bir alan olarak sosyal medya var. Üstelik profesyonelleşme ya da yeni olanakların açılabilmesi adına da birçok fırsatı içerisinde barındırıyor. Bu bağlamda sosyal medyayı müzisyenler adına artı değer olarak değerlendirebilir miyiz?

Gülce Duru: Müzisyenler için sosyal medya, tanıtım ve dinleyiciyle iletişim kurma açısından bir artı değer. Meslektaşlarla tanışma, iş bağlantıları kurma açısından da. Ben de elimden geldiğince, çağa gereklerine, tüm bunlara adapte olmaya çalışıyorum.

Geleceğe dair projelerinizden bahsetmek gerekirse… Yakın zamanda gerçekleşecek yeni projeleriniz var mı?

Gülce Duru: Eylül ayı bitmeden yayınlamayı planladığım “Bitmesin Bu Yaz” adlı bir teklim var. Sonrasında yılsonuna dek bir ya da iki şarkı daha yayınlamayı ve sonrasında konserlere başlamayı umuyorum. Ayrıca bambaşka bir türde müzik yapan çok değerli bir müzisyen arkadaşımla sürpriz bir ortak projem olacak…

Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?

Gülce Duru: Öncelikle bu özenle hazırladığınız sorular için size, sonra ilgi gösterip okuyan herkese teşekkür ederim. Yeni şarkı yayınları ve konserler için sosyal medya hesaplarımdan beni takip edebilirsiniz. Herkesle bir gün bir konserimde buluşup tanışmak dileğiyle…

Önceki İçerikMTV Müzik ödülleri sahiplerini buldu
Sonraki İçerikBu Hafta Vizyona Giren Filmler (15 Eylül 2023)
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments