Cumhuriyet’in En Esaslı Sesi: “Müzeyyen Senar”

0

6 yaşlarında bir kız çocuğu, annesiyle birlikte düğünlerde şarkı söylüyor… Ama ne ses, bülbül gibi şakıyor adeta… Bir gece ne oluyorsa oluyor, sabah uyandıklarında küçük kızın kekeme olduğunu görüyorlar… O günden sonra kendini en rahat şarkı söyleyerek ifade edecek. O bülbül ses 75 yıl susmayacak. Cumhuriyet’in en esaslı sesi, en parlak divası olacak. Aslında süslü sıfatlara da gerek yok; Müzeyyen Senar olacak…

1920’li yıllar, Bursa. Altı yaşlarında bir kız çocuğu, annesiyle birlikte düğünlerde şarkı söylüyor… Ama ne ses, bülbül gibi şakıyor adeta.

Bir gece ne oluyorsa oluyor, o tek başına şarkılar söyleyip bütün gözleri üzerinde topladıkça annesinin içine fenalık basıyor. Nazar duaları okuyup duruyor Zehra hanım. Sabah uyandıklarında küçük kızın kekeme olduğunu görüyorlar… Hayatının ilk dönüm noktası bu. O günden sonra kendini en rahat şarkı söyleyerek ifade edecek. O bülbül ses 75 yıl susmayacak. Cumhuriyet’in en esaslı sesi, en parlak divası olacak. Aslında süslü sıfatlara da gerek yok; Müzeyyen Senar olacak. 

Kozalar arasında dünyaya geldi

Kayıtlara doğum günü 16 Temmuz 1918 olarak geçen Müzeyyen Senar, adı Cerrah Mehmet’e çıkan şifacı Mehmet bey (soyadı kanunuyla Dombayoğlu) ile Zehra hanımın üçüncü çocuğu olarak Bursa Keles’te açtu gözlerini dünyaya. İpekböceği yetiştiren annesi Zehra hanım, kozalar arasında, bahçede kendi kendine doğurdu onu.
 
Maddi sıkıntılar nedeniyle ilk iki çocuğunu büyütmesi için kız kardeşine vermişti, çok düşkündü küçük kızına. Onu güzel sesiyle şarkılar söyleyerek büyütüyor, böylece kulağına ilk notaları fısıldıyordu. Kulak da kulaktı ama. Bir şarkıyı makamına uygun söylemesi için bir defa duyması yeterliydi.
 
Kekeme olarak uyandığı o meşhur sabahtan sonra belli oldu yazgısı. ‘Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar’ kitabını yazan Radi Dikici’ye o günü “Sanki tanrı bana başka bir şey vermek için kekeme olmamı istemişti. Çünkü konuşamayınca şarkı söylemeye mecbur kalıyordum” diye anlatıyordu.
 
Yıl 1929’du, babasının çapkınlıklarına dayanamayıp İstanbul’a kız kardeşine giden annesinden ayrı düştüğünde. Sonunda dayanamadı, o da kaçıp yol iz bilmediği İstanbul’a, annesini buldu. Geldi İstanbul yılları…
 
19. Mekteb-i Fakir’de okurken Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne yazıldı. 1932’nin baharında, hocaları elinden tutup İstanbul Radyosu’na götürdüler onu. İlk canlı yayını her perşembe yarım saatlik programlar izledi. Yıl 1933’tü, Belvü Gazinosu’nda sahneye adımını attığında. Yaşı da 15 ama büyütüp 18 yapmışlardı. Eniştesi bütün kararları veriyor, bütün parasına da el koyuyordu. Bir tek kararı kendisi vermişti: Sahneyi tek başına çıkma şartıyla kabul etmiş, böylece gazinolarda solistlik müessesesini başlatmıştı küçük yaşında.

Gelinlik giymedi

Üç kez evlendi, hiç gelinlik giymedi Müzeyyen Senar. İlk eşi, Eskişehir turnesinde tanıştığı Porsuk Otel’in sahibi Ali Senar’dı. 1935 yılında evlendiler. Ancak ailenin ‘sosyal statüsüne’ uygun bulunmadığı için istenmeyen gelin ilan edildi, ailesinin desteğini kaybeden Ali bey de işsiz kaldı, Evi geçindirme görevi Müzeyyen Senar’ın omuzlarındaydı. 19’unda ilk çocuğu Ergun’a altı aylık hamileyken bile…
 
Kavga gürültü eksik olmuyordu evlerinde. En şiddetlilerinden birini, 1937’da Müzeyen Senar ilk kez Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün huzurunda şarkı söyledikten sonra, kıskançlık sebebiyle ettiler. Zaten bu kıskançlık çalışmalarına da engeldi. Halbuki dönemin önemli bestecileri; Selahattin Pınar’lar, Saadettin Kaynak’lar,Yesari Asım Arsoy’lar hep yeni eserlerini ilk önce Müzeyyen Senar’la çalışmak istiyorlardı.
 
1938 yılında açılan Ankara Radyosu’nun sanatçısı olarak başkente taşınan Müzeyyen Senar’ın yanında ne kocası vardı, ne de oğlu. Radyo, onun için ikinci bir okul oldu. Yanına aldırdığı oğlu ve annesiyle bir hayat kurmuştu. Ali Senar’ı bir daha hiç görmeyecek, ancak hayatı boyunca onun soyadını taşıyacaktı.

Sahne hayatı evliliğini bitirdi

İkinci eşi, Galatasaraylı futbolcu Ercüment Işıl oldu. Müzeyyen Senar yine kayınvalidesinin istemediği gelindi. “Oğullarının bir şarkıcı parçasıyla işi olamayacağını” söylemişti aile. Üstelik dul ve çocuklu bir kadınla! Ancak Ercüment Işıl ile Müzeyyen Senar uzun bir nişanlılıktan sonra 1943’te evlendiler.
 
Bu süreçte Kristal Gazinosu’nun teklifini kabul etmiş, İstanbul sahnelerinde Müzeyyen Senar fırtınası yeniden esmeye başlamıştı bile. Artık bütün bestecilerin eserleri ilk onun sesinden duyuluyor, programında söylediği bir şarkı anında dillere dolanıyor ve kısa zamanda plak oluyordu. ‘Leyla ile Mecnun’, ‘Selahaddin Eyyubi ve Boz Aslan’, ‘Binbirinci Gece’, ‘Harunürreşid’in Gözdesi’ gibi filmler de Senar’ın sesinden şarkılarıyla ünleniyor. ‘Kerem ile Aslı’ filminin başrolünde ise Müzeyyen Senar Işıl adıyla boy gösteriyordu.
 
İkinci hamileliğini de sahnelerde geçiren çiçeği burnunda gelin, 1945 yılının 14 Temmuz’unda, annesinin birinci ölüm yıldönümünde oğlu Ömer’i kucağına aldı. İlk kez aynı yıl Novotni Gazinosu’nda söylediği ve bütün Türkiye’ye tanıttığı Muğla zeybeği ‘Feraye’ ise 1 Şubat 1947’de doğuracağı kızına isim olacaktı. Ancak gece geç saatlere kadar süren programlarla evlilik birlikte gitmiyordu. 

Çocukları için aşkından vazgeçti

1951 yılında Müzeyyen Senar bu kez üç çocuklu bir duldu. Ve ufukta hayatında aşık olduğu tek erkek vardı: 8 Mart 1953’te evlenip iki sene sonra çocuklarını bırakıp beraber Beyrut’a gidemediği için gözyaşları içinde ayrılacağı Suudi Arabistan sefiri Tevfik Hamza Bey. Hayatında ilk kez hayatın yükünü hafifletecek bir eş, başını yaslayacağı bir omuz bulmuştu ama olmadı… Dostlukları Tevfik Hamza Bey’in 1985’teki ölümüne kadar mektuplarla sürdü.
 
Müzeyyen Senar ise artık yalnızdı. Daha doğrusu dinleyenleri, sevenleriyle baş başa… “Ben on bin kadının yaşamını yaşamıma sığdırmış bir kadınım” diyordu 1978 yılında: “Dopdolu, harika bir ömür geçirdim.”

Birçok sanatçıya ablalık yaptı 

1983’e kadar gazino programlarını sürdürdü. Sonrası daha çok özel gecelerde verilen konserler oldu. En büyük keyiflerinden biri denizdi. Perihan Altındağ’ların, Hamiyet Yüceses’lerin, Safiye Ayla’ların ağırlandığı teknesinde sazlı sözlü günler geçirdi. 1996’da İzmir’e taşındı.
 
1998’de Sezen Aksu’dan Ajda Pekkan’a, Tarkan’dan Nilüfer’e birbirinden ünlü sanatçıların Müzeyyen Senar’la düet yaptığı ‘Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel’ albümü yayınlandı.
 
10 Haziran 2004’te Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda dev bir konserle 72. sanat yılını kutladı, Müzeyyen namı diğer ‘Çınar’.

2006’da son kez sahnede

2006’da ise artık hiçbir programa katılmayacağını, sahneye çıkmayacağını açıkladı. “88 yaşındayım” diyordu: “Türkiye’de kimse bu kadar uzun süre şarkı söylememiştir. Tekliflere bir dur demek istiyorum.”

O bitmek bilmeyen şarkı söyleme tutkusu ve insanları kıramayan yapısıyla bu kararını uygulayamayacaktı belki. Sağlığı izin verseydi… 5 Eylül 2006’da Sepetçiler Kasrı’nda son kez seyircisiyle buluşan Müzeyyen Senar, tam 20 gün sonra bir pıhtının beyin damarını tıkamasıyla felç geçirerek hastaneye kaldırıldı. Gene de uzun bir tedaviden sonra 90. yaşını sevenleriyle kutlayabilmiş, o gün bugündür hayatını Bodrum’da kızıyla sürdürebilmişti.

Zaman zaman haberlerini alıyor, umudumuzu kaybetmiyorduk.

2008’de kızından gelen sesini kaybettiği açıklamasıyla bile… Zaten Feraye de “Artık yürüyemeyeceğini söyledik” demişti: “Ama şarkı söyleyemeyeceğini bilmiyor.”

Biz de bilmiyorduk aslında. Şimdi biliyoruz. Kimse Müzeyyen Hanım gibi elmayı çat diye ortadan bölemeyecek, o efe duruşuyla rakı bardağını başının üstünde çevirip “Ben doldurur ben içerim, günah benim, kime ne?” diye kafa tutamayacak, ‘Haydar Haydar’ı bir daha kimse öyle gümbür gümbür söyleyemeyecek…

Asu Maro / Milliyet Sanat
Önceki İçerikGerçek Bir Doğaçlama Üstadı: “Marlon Brando”
Sonraki İçerikGüneşin Korosundan Bir Kadın: “Chavela Vargas”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments