Dört Başı Mamur

"Çiçeklerin topraklarına baktım az önce, bir kenarda açık unutulmuş poşetteki ekmek kadar kuruydu ellerim. Buna rağmen yine de en sevdiğim rengindeydi ojelerim."

0
Fotoğraf: Ezgi Doğan

Camdan baktım az önce, çok karanlıktı içim, sanki sokakta gördüğüm tüm ziftleri içmişim. Bazı şeylerin sebebini bulmakta iyiyimdir ama bilmiyorum bu sefer sigarayı kaçıncı özleyişim. Film izlerken panjurları kapalı unutup günün yanlış vaktinde saatlerce uyumuş gibiyim.

Aynaya baktım az önce, deniz kenarında terk edilmiş kırık şezlong gibiydi suratım. Gözlerim yağmurun habercisi oldu ve şemsiyemi açtım. Sağanak yağışı ertelemekte iyiyimdir ama bilmiyorum kendimle olan bu savaşı ne zaman bıraktım. Yıllardır görmediğim bir tanıdığı aniden görmüşüm gibi öylece bakakaldım.

Eski bir fanusa baktım az önce, bir aydır balığın suyu değiştirilmemiş gibi bulanıktı midem. Halbuki üç sene önce bitti kokusu burnumda tüten kahvem. Enerji patlamalarımı kontrol etmemekte iyiyimdir ama bilmiyorum hiçbir şeyden beklediğim tadı almamam hakkında ne düşünsem. Bir bira içsem ayılıp yeni rüyalara dalacak gibiyim, şu tatsızlık geçse de en sevdiğim mekâna gidebilsem.

Çiçeklerin topraklarına baktım az önce, bir kenarda açık unutulmuş poşetteki ekmek kadar kuruydu ellerim. Buna rağmen yine de en sevdiğim rengindeydi ojelerim. Vanilya ve hindistan cevizli kremler bulmakta iyiyimdir ama bilmiyorum neydi duştan sonra nemlendiricimi sürmeme nedenim. Uzun süre bakarsam kendiliğinden düzeleceğine inanacak gibiyim.

Lavaboya baktım az önce, mevcut hatalar yetmezmiş gibi bir de yanlış nefes aldığım için sıkışmıştı soluk borum. En son ne zaman bir sohbet ben sussam da devam etmişti, unuttum. Anksiyetem yokmuş gibi davranmakta çok iyiyimdir ama bilmiyorum yine neden kendimi nefes alıp verişimi kontrol edemezken buldum. Hiçbir şey yolunda olmasa bile bir çaresini bulacağımı hatırlayıp, yeterince sessiz olursam en sevdiğim şarkıyı duyabilirim diye sustum.

Mutfak masasına baktım az önce, bilmem kaç yıllık örtüsünden daha yorgun ve güçsüzdü bacaklarım. Durduğum yerden çok uzak göründü atmak istediğim adımlarım. Yeni tarifler deneyip güzel sonuçlar elde etmekte iyiyimdir ama bilmiyorum ne zaman bitti bilmediğim manzaralara çıkan yollarım. Hayalini dahi kurmak istesem, gözlerimi kapattığım an kutularına saklanır hatıralarım.

Kar kürelerime baktım az önce, her şeye inat tüm karanlığı dağıtabilecek renklerle doluydu kalbim. Bu zamana kadar dokunduğum tüm kar taneleriyle eriyip sıfırlanmış gibiydi hayallerim. Kendim için büyük kötülükleri yine kendim yapma konusunda iyiyimdir ama bilmiyorum ne kadar zamandır sürüyor kalbimin sessizliğini kabullenişim. Her atışında bahaneler, her acıdığında çaresizlikler aksa da oluk oluk, sol yanımda bitmek bilmeyen konserlerim var benim.

Baktığım her yerde karanlıklar vardı biraz biraz ve sokağa çıkma yasağı getirdim ben de düşüncelerime. Şehrin sokakları kadar sessiz şimdi iç sesim ama tek bir şey var içimde. Bunca vakit içimde taşıdığım, zaman zaman korktuğum ve hep yaşattığım hayallerimde. Herkesin soyut olduğuna inandığı ama benim her hücremde hissettiğim ve her an dokunduğum ellerimle. Biraz senden ve biraz da benden var baktığım her karanlığın bir köşesinde. Her anın, her parçan, her özelliğin, her şeyin çok net zihnimde. Bir şeyleri tarif etmekte iyiyimdir ama bilmiyorum seni tarif etmeye yetecek kaç tane sözcük var kelime haznemde.

Görmediğim bir yüz seninki, kalbimin gelecek zamanında kaybettiğim, düşüncelerimin mezarlığında toprağa verdiğim. Dudaklarımdan büyüttüğüm çiçekleri toprağına ektiğim, tabutunun çivilerini göz bebeklerime çakıp böceklere teslim ettiğim bir yüz. Ona dokunmayın diye yalvarmak istediğim ama sesimi duyuramadığım bir mesafe. Sessiz çığlıklar atmakta iyiyimdir ama bilmiyorum bu sefer sıkıntı nerede.

Daha önce duymadığım bir ses seninki, hiç içimden çıkmasın diye ciğerlerime hapsetmek ve nefesimi bırakmadan bir ömür beklemek istediğim bir ses. Bana şarkılar söyle diye yalvarmak istediğim ama sözlerini bir türlü ezberleyemediğim birkaç dize. Gereksiz tüm detayları hatırlamakta iyiyimdir ama bilmiyorum ne zamandır yer yok belleğimde.

Bırakmaktan korktuğum bir el seninki, avuç içlerine en sevdiğim meyvenin köklerini sakladığım, heyecandan terledikçe özenle suladığım. Her parmağına düğümler atıp yüzükler bağladığım bir el. Her uzattığında uçuruma çekeceğinden emin olduğum ama her seferinde büyük zevk aldığım bir düşme. Ani çıkışlar yapmakta iyiyimdir ama bilmiyorum neden bu ağır çekim düşüşler hâkim bedenime.

İçinde olmaktan ürktüğüm bir kalp seninki, dışına çıkmaya cesaretim olmamasına rağmen, kendimi oradan alıkoyamadığım. Senin iznin olmadan çıkamayacağım ve çıktığım an hayatıma son verecek bir kalp. Göğüs kafesimi çıkarıp her kemiğimi seninkine eklemek istediğim ama zarar görmesin diye en gizli yerlere saklamaya çalışırken havasızlıktan her şeyi yok ettiğim bir hikâye. Bir şeyleri uzun süre saklamakta iyiyimdir ama bilmiyorum bu sonuçta yanlış nerede.

Herkesin duymaktan korktuğu bir isim seninki, anıldığı an evlere ateş düşüren, aynı cümlede kullanıldığında insanları ağlatan ve baktığım her yerde görüp de düşünmeden duramadığım. Elden bir şey gelmeme durumunun adaşı, çaresizliğin eş anlamlısısın sen. Yarın kadar yakın ve dün gibi imkansızsın. Adın ölüm senin. Ne şimdi ne de sonra, tam şu anımda taşıdığım. Kayıplarımı içimde taşımakta da iyiyimdir ama bilmiyorum kaç defa ölüme baktım, öldürücü gücünü anlattım.

Dört başı mamur bir ölüm olmayacak hiçbir zaman, biliyorum. Bu yüzdendir korkularımızın mahkemesinde hep başkalarını dar ağacına çıkarmamız, anlıyorum. Tüm kontrolsüzlüklerin farkında olsam da ölüm gerçekliğini düşünmeden yapamıyorum. Hayatımızın bir anda sonsuza kadar değişme ihtimalinin saniyelere bağlı olduğunu unutamıyorum. Bu yüzden insanlarla her anımı, her konuşmamı ve her sarılmamı bir daha şansım olmayacakmışçasına yaşıyorum. Bir daha görememe, konuşamama durumunda son paylaştıklarımız onlar olacağı için hiçbir anı riske atamıyorum ama gel gör ki bu korkuyla da baş edemiyorum. Eğer hayatımda olan biriysen şu an bunu okuyan ve anlayamadığın bir uzaklık girdiyse aramıza özür dilerim. Ben sadece aklıma dahi getirmek istemediğim ihtimallerden, kötü bir şey olmuşsa diye duyacaklarımdan ve belki de sana bir daha hiç ulaşamamaktan korkuyorum. Ve uzaktasın diye öfkeleniyorsam, bil ki o uzakları aşamamaktan tedirgin oluyorum. Bu yüzden ölüme karşı gelen merhabalar, yenileriyle yeri doldurulan hayatlar, kendine dikkat et ile biten vedalar ve birkaç anksiyeteli gözyaşı biriktiriyorum. Hiçbir sorun yokmuş gibi davranmakta da iyiyimdir ama bilmiyorum ne zamandır bu tedirginliği omuzlarımda taşımıyormuş gibi davranıyorum.

Bazen düşünüyorum bu korkularla gerçekten yaşayabiliyor ve riske attığım şeylerin sorumluluğunu taşıyabiliyor muyum? Mesela hayatımdaki insanlara onları çok sevdiğimi ama kaybetmekten çok korktuğumu söyleyebiliyor muyum? Duymaktan rahatsız olacağınız şeyleri söylemekte zaten iyiyimdir ama bilmiyorum içimde tutmaya devam edersem doğru cevapları bulur muyum? Kendi gökyüzüme güneşin aydınlıklarından mezarlıklar kursam, insanlığı bu korkunç sondan korur muyum? Ve ölüme inat bulutlarla sevişsem, güneşi doğurur muyum?

Gizay Tabanlıoğlu
Önceki İçerikNâzım Hikmet’in yayımlanmamış 5 şiiri ortaya çıktı
Sonraki İçerik‘YerelÖtesi İş Birlikleri’ dijital sergisi, Türkiye, Birleşik Krallık, Sırbistan ve Yunanistan’dan sanatçıları bir araya getiriyor
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments