Ralph McQuarrie ve Orijinal Star Wars Üçlemesinin Yapım Süreci

"Ralph McQuarrie’yi diğer bilim kurgu sanatçılarından ayıran husus, yıllar itibarıyla bu akımın en erken dönem ustalarından olmasıdır."

0

Herkese tekrar merhabalar! Biliyorum ki malum sebeplerden herkes mecburen 7-24 evlerinde, ve biz internette köşe yazarlığı yapan yazarlara da büyük sorumluluk düşüyor. İnsanlara okurken keyifli vakit geçirecekleri bir şeyler sunmamız lazım. Bu sebeple ben de bu ay sizlere özel bir konu seçtim ve birlikte Star Wars evreninin mimarlarından sanatçı Ralph McQuarrie, onun sanatı ve Star Wars evreninin inşa edilmesine olan katkıları, set tasarımında nasıl dönemine göre harikalar başardığını inceleyeceğiz hep beraber.

Ralph McQuarrie’yi diğer bilim kurgu sanatçılarından ayıran husus, yıllar itibariyle bu akımın en erken dönem ustalarından olmasıdır. Ralph McQuarrie de benzer şekilde tıpkı Moebius gibi Bilimkurgu akımını belli bir ölçekte Sürrealizm ile başarılı ve çarpıcı biçimde harmanlamıştır.

Tıpkı Alien evreninde nasıl ki senaryo içeriğini Dan O’Bannon yapmış ve işin sanatsal yönünü HR Giger üstlenmiş ise, Star Wars evreni yaratılırken işin senaryo içeriğini George Lucas üstlenmiş ve geri kalan sanatsal içeriğin neredeyse tamamını Ralph McQuarrie’ye bırakmıştır. George Lucas  ile birlikte yarattığı Star Wars evreninde Fütüristik temaları Bilim kurgu ile harmanlayan usta, Doğaüstü öğeleri ise Sürrealizm temasında harmanlamıştır.

Özellikle Star Wars için meydana getirdiği eserlerine baktığımızda ustanın başarılı şekilde karakalem, çini-mürekkebi, kuru boya, pastel, suluboya, ve yağlıboya tekniklerini birlikte ve iç içe kullandığını, mükemmeliyetçilik ile beraber eserlerindeki kendine özgü anlatım dilini belirli bir dengede tuttuğunu görüyoruz. McQuarrie için eserin yüzeyinde hangi tekniklerin kullanıldığının pek fazla bir önemi yoktur, esas önemli olan eserin içeriğinin başarılı şekilde ifadesi ve kullanılan teknikteki başarılı mükemmeliyetçiliktir. Kalemi ve fırçasıyla harikalar yaratan sanatçı, eserlerinde gerçeküstücülük ve bilimkurgu temaları harmanlayarak Star Wars evrenine can suyunu vermiştir.

Star Wars evrenindeki Dagobah, Jabba The Hutt’s Palace ve Tatooine  gibi gezegenler için yaptığı çalışmalara baktığımızda, mistik, gizemli, sürrealist temaların harmanlandığını görüyoruz, bununla birlikte Death Star ve Cloud City gibi sahneler için yaptığı çalışmalarda ise Fütüristik temaların yoğun Bilimkurgu bir konsept ile iç içe harmanlandığını görüyoruz.  McQuarrie, adeta her ayrı gezegen için farklı bir tema belirlemiş ancak bu farklı temaları tek bir potada harmanlayabilmiştir.

Bir başka husus ise, McQuarrie’nin Star Wars evreninde droid’ler için belirlediği genel konsepttir. Dönemin diğer bilim kurgu filmlerine tezat olarak McQuarrie droidlerinin her biri tıpkı insanlar gibi farklı farklı karakterlere sahiptirler, aynı olaylara farklı tepkiler verirler, aynı şekilde tasarımları da kendilerine özgüdür. Olaylara daha kalender açıdan tepki veren R2-D2 daha yumuşak hatlara sahiptir, ve her başka olayda heyecanını gizleyemeyen 3CP0 keskin ve kırılgan hatlara sahiptir. Tıpkı La Fontaine’in hayvanlara insanımsı karakterler vermesi gibi, McQuarrie’de droidlere kendilerine özgü karakterler vermiştir.

Orijinal Star Wars film setlerinin yapım süreci:

Şimdi biraz da orjinal Star Wars filmlerinin yapım setlerine değinelim, bu setlere Ralph McQuarrie’nin katkısı çok büyüktür. Hatta rahatlıkla diyebiliriz ki McQuarrie olmasaydı, orijinal Star Wars üçlemesinin setleri asla tamamlanamazdı. Ve tabii ki nasıl Alien (1979) filminin setleri baştan sona Giger imzası taşıyor ise aynı şekilde Star Wars setleri de baştan sona McQuarrie imzası taşır. Sizlere tavsiyem, özellikle bu set tasarım süreci bölümünde, Nouvart’ta ilk makalelerimden olan Alien (1979) filminin Set Tasarım sürecini ele aldığım makalemle birlikte harmanlayarak okumanız. Zira ilk 2 orijinal Star Wars filminin yapıldığı dönem ve koşullar ve bu çapta sanatsal bir bilimkurgu filminin yapımında kullanılan imkanlar Alien (1979) filminin yapıldığı koşullar ile hemen hemen aynıdır ve benzer teknikler kullanılmıştır.

Sahnelerin inşası:

Bu aşamada marangozlara büyük işler düşmektedir, zira sahnelerin her kısmı için ahşap karkas iskeleler inşa edilmekte ve özellikle üzerlerinde insanların yürüyeceği kısımlar ve bunların dayanıklılığı test edilmektedir.

Bundan sonraki aşama bu karkas iskelelerin üzerlerine bazı kısımlarda strafor, bazı yerlerde silikon, bazı yerlerde köpük, bazı yerlerde alçı, bazı yerlerde polyester kullanılarak yüzeyler heykeltraşlar tarafından oluşturulmakta ve modellenmektedir. Bu modellerin hepsi McQuarrie’nin skeçleri esas alınarak modellenmektedir.

Bu aşamadan sonra Ralph McQuarrie, modellenen ve “Matte Painting” dediğimiz yani her bir yüzeye tek tek resim çalışmaları yaparak kaplar ve sahneye gerçekçilik bu yöntemle kazandırılır. McQuarrie, bazı yerlerde sahnede yer alacak ufak kaya parçalarını resmederken, bazı yerlerde ise gerçekten maddi imkansızlıktan tamamen büyük tuvaller kullanarak ve bunları tablo tablo resmederek sahnelere o meşhur devasalık, zenginlik  ve derinlik kazandırılır. Büyük çaplı tablolarla kazandırılan bu derinlik yeri gelir Tatooine gezegeninin engin çölleri olur, yeri gelir Cloud City’deki bulutlar olur ve yeri gelir Death Star’daki devasa holler olur. Bu saydığım sahnelerin hepsi McQuarrie tarafından büyük çaplı devasa tuvallere boyanmak sureti ile meydana getirilmiştir. Sayılan sahnelerin ancak %40’ı ahşap karkas iskeleler üzerine polyester kaplama ve üzerleri yine McQuarrie tarafından boyanarak meydana getirilir.

Uzaydaki savaşlar ise yine “Practical Effects” olarak adlandırdığımız, yani mekanik efektler ile meydana getirilmiştir. Uzay gemileri ufak ölçeklerde modellenir. Ve gemi modelleri uzay sahnelerinde tavana iplerle bağlanır ve kuklacılık yöntemleri ile raylı sistemler harmanlanarak, bu gemiler sahnelerde hareket ettirilir. Uzay gemilerinin her biri yine McQuarrie tarafından tasarlanmış olup, sahnelerde kullanılan modelleri de yine McQuarrie tarafından Matte Painting yöntemiyle gerçekçi olmaları için boyanmıştır. Sahnelerdeki patlamalar ufak ölçekli TNT kalıplar yerleştirilerek meydana getirilen küçük çapta gerçek patlamalardır. Bu patlamalardan zarar görecek modeller için üşenilmeden yedekleri hazırlanmıştır. McQuarrie, kullanılan her bir modeli bizzat boyayarak Matte Painting ile kaplamıştır.

Özellikle orijinal Star Wars üçlemesi ve Alien (1979) filminin ortak yönleri, düşük bütçeli oldukları halde, yetenekli sanatçılar eşliğinde ve uzun süreli set yapım sürecine ayrılan geniş zaman aralığı ile ancak büyük bütçeli filmlerde yakalanabilecek gerçekçiliği yakalamalarıdır, ve günümüzün bol bilgisayar efektli SGI efektli filmlerine halen kafa tutmaları hatta belki de günümüzde bile zor yakalanabilecek standartları bilgisayar efektlerinin bile olmadığı bir dönemde belirlemeleridir.

Ralph McQuarrie, 2012 yılındaki vefatına kadar Star Wars evrenleri için çalışmalar yapmaya devam etti, ve orijinal üçleme için yapılan Prequels serisi için konsept çalışmaları yaparak 2.üçlemeye de imzasını attı. Kimileri Prequels serisini senaryo açısından başarılı bulmasa da yine de konsept bakımından başarılı bulurlar, bunun da sebebi McQuaerrie’nin parmak izlerinde aranmalıdır.

Evde kapalı kaldığımız şu günlerde sizlere bir nefes verecek bu makalemle veda ediyor, gelecek ayki makaleme kadar Sanat ile kalın diyorum.

Önceki İçerikDiCaprio, koronavirüs bağışı yapan bir hayranına filminde rol verecek
Sonraki İçerikCemre Kabaş’ın teklisi “İp” dijital platformlarda yayında
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments