Şöhret ve yalnızlıkla geçen bir ömür: “Zeki Müren”

0

Efsane Köşesi’nde bugün ünü ülkeyi aşmış, müziğe ve kültürümüze katkısı büyük, kalplerimizdeki yankısı ise tartışılmaz bir yıldız var.

Zeki Müren…

Nam-ı diğer “Paşa”

6 Aralık 1931 Bursa-Hisar doğumlu Zeki Müren, ailenin tek çocuğuydu.

İlk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamlayan Müren, sanat için doğmuş tabirini mübalağasız karşılayan nadir insanlardan biriydi. Bestekarlık, şairlik, ressamlık, icracılık, oyunculuk ve süsleme sanatçılığı, yeteneklerinden sadece birkaçıydı.

‘Orta okuldan sonra Bursa bana dar gelmeye başladı. Büyük bir şehirde, İstanbul’da yaşamak istiyordum’ diyerek İstanbul Boğaziçi Lisesi’ne yazıldı. Bunu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Süsleme bölümü izledi.

Hakkında en merak edilen şeylerden biri de, öylesi düzgün bir Türkçe ve artikülasyon ile konuşmayı nereden öğrendiğiydi.

Bunun için hiçbir eğitim almadığını, fakat dedesi Mehmet Efendi ve annesi Hayriye Hanım’ın da aynı güzellikte konuşmaya sahip olduğunu öğrendik. Ve kendisini tanıyanların anlattıklarına göre Zeki Müren’in konuşması, sesi ve fiziği dedesine birebir benzemekteydi.

Sanat hayatının başlangıcına gelince…

Sesini herkese duyurması, İstanbul Radyosu’nun açtığı solist yarışmasını, 186 kişinin arasından sıyrılarak kazanması ile mümkün oldu. O gün yaşadığı heyecanı kendine has samimi cümleleriyle şöyle anlatıyordu: ‘Başım dönerek girdim, sendeleyerek çıktım efendim.’

12 yıl sürecek İstanbul Radyosu macerası böylece başladı.

İstanbul Radyosu’ndaki ilk emisyonu ile Şükrü Tunar’ın, kendisini bir bestesini okutmak için Yeşilköy’deki plak fabrikasına götürmesi aynı haftaya denk geldi.

Ve işte önlenemez bir ünün başlangıcı olacak o şarkı: “Bir Muhabbet Kuşu”

Sahne hayatı boyunca birçok ilki gerçekleştirdi. Örneğin ilk Altın Plak, 1955 yılında “Manolya” şarkısıyla kendisine verildi. Ayrıca aynı şarkı Rumcaya çevrilip yurtdışında okunan ilk Türk besteydi.

Plaklar, filmler, ödüller ve sahneleri ile kitleleri uzun yıllar etkiledi. Bu arada 1965’te İstanbul, İzmir ve Ankara’da ilk kez resimlerini sergiledi. Aynı yıl şiir kitabı Bıldırcın Yağmuru’nu çıkardı. Sağlığının son dönemlerinde de yeni bir kitap için hazırlanıyordu ancak ne yazık ki tamamlamaya vakti olmadı…

Sahne demişken… Yaptığı sahne devrimlerinden bahsetmemek olmaz elbette. Zira sahne konserleri başladığında giydiği kostümler, kullandığı aksesuar ve renkler ile büyük söylentilere müsebbip olmuş, bunlara kulak asmamış ve döneminin çok ilerisindeki tarzından ödün vermeden sahneye çıkmaya devam etmişti.

Öyle ki, her konserinde farklı sosyal konulara dikkat çekmek için küçük protestolar yapmalarına alışkın olduğumuz dünyaca ünlü müzik grubu Morrissey, 10 Haziran 2015 tarihli İstanbul konserinde “Merhaba” ve “Zeki Müren” diyerek dinleyiciyi selamlamıştı.

Bunun altındaki mesajın Türkiye’de cesurca ilk glam duruşu sergilemesine sunulan saygı selamı olduğunu hepimiz anlamıştık!

Müren, cinsel yönelimini hiçbir zaman gizlememiş fakat çok merak edilen aşk hayatıyla ilgili her zaman çelişkili ifadelerde bulunmuştu. Bir keresinde, aşk acısına kalbi dayanmadığı için yalnızlığı tercih ettiğini söylerken, başka bir röportajında 1961 yılında aşık olduğunu ve bu büyük aşkın 8 yıl boyunca sürdüğünü söylemişti.

Gazino kültürünün başlangıcı…

Saz heyetine aynı kostümü giydirmek, sahne arkasında dekor kullanmak, dinleyiciye daha çok yaklaşabilmek için yaptırdığı T tipi sahne onun başlattığı akımlardı. Ve bu yenilikler ile Türkiye’de yeni bir gazino kültürünün oluşmasına neden olmuştu.

Bu gösterişli hayatta kendisini en mutlu eden şeyin ne olduğu sorulduğunda iki şey söylemişti:

Birincisi, sevenlerinin ona ‘Paşa’ ismini verdiği büyük Aspendos konseri, ikincisi ise isminin Müren Zeki olarak Meydan Larousse’a girmesi…

“Güzellikler getirdi ama şöhret sizden ne aldı” sorusunu da; ‘Kalbimi efendim. Sahne stresinden kalbim yoruldu. Çok şey aldım ama kalbimi verdim’ diyerek yanıtlamıştı.

Haklıydı… Kalp rahatsızlığı ciddi seviyeye ulaşmış, diyabet hastalığına yakalanmış, hızla kilo almaya başlamış, 19 gün hastanede tedavi görmüştü. Bu rahatsızlıktan sonra doktorlarının sahneyi yasaklaması üzerine çok sevdiği Bodrum’a yerleşerek 3 yıllık bir dinlenme dönemi geçirmişti.

Hayatının her döneminde olduğu gibi Zeki Müren ilklere imza atmaya devam ediyordu. Bodrum’a yerleşmesi ile ilk kez, yaşayan birinin ismi bir sokağa verilmişti.

Bu zor dönemde yaşadığı hüznü şu hislerle ifade etmişti:

“Günde 34 ilaç, 2 insülin iğnesi ve bunlarla yaşayan yapayalnız, evet inanamayacaksınız ama yapayalnız bir Zeki Müren…”

Ve birçoğumuzun şahit olduğu o acı son…

24 Eylül 1996 Çarşamba gecesi, TRT İzmir Televizyonu’nda kendisi için düzenlenen tören sırasında, heyecana dayanamayarak geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumuşu… Sahne için doğmuş Müren’in seyircilerine sahnede vedası…

O gittiğinden beri, doğum günü olan 6 Aralık günü Türk Sanat Müziği Günü olarak kutlanıyor.

Büyük bir ekol kendini hiç tanımamış olanları bile etkileyebilen değil midir?

Pop, rock, metal, elektronik ve daha onlarca çağdaş müzik tarzı ile yoğrulan genç bir kitleye dahi, çok da yakın olmadıkları alaturkayı sevdiren, dinleten, kendisine büyük hayranlık duyduran Zeki Müren, bugünleri sağlığında görmüş ve pop müziğin tam da günümüzdeki halini yıllar önce yorumlamıştı:

“Pop müzik Türkiye’de öyle bir patlama yaptı ki tebrik etmemek elde değil. Her gün 5-6 sanatçı çıkıyor. Elbette ki eleğin üstünde kalan un artıkları gibi bazıları kalacak, bazıları gidecektir.”

Eleğin üstünde kalacak isimlere bugün güçlükle denk geliyorken, kendinden sonraki nesillerce dinlenen büyük sese, sanat güneşimize sonsuz özlem ve saygı ile…

Şeyma Şener
Önceki İçerikKALBEN yolculuk…
Sonraki İçerikAnkaralı grup Heavy Sky ilk albümü “Dreamer” ile geliyor
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments