Başak Yavuz’la Take Five: “Eren Noyan / The Badau”

"Şimdiye kadar masanın hep öbür tarafında oturuyordum. Bu yüzden belli bir empati kurmak gerekiyordu mekanlarla. Şimdiyse tüm zorlukları ve fedakarlıkları daha iyi anlıyorum."

0

Eren Noyan ile 2010 yılında İstanbul Caz Festivali’nde aynı gece sahne almıştık. O zamandan beri çeşitli mekanlarda, konserlerde, Nardis Genç Caz Vokal Yarışması jüri masasında defalarca bir araya geldik. Sevgili Eren, bir çoğumuzun cesaret edemediği bir adım attı ve İstanbul’a en güzel caz mekanlarından birini kazandırdı, hem de müzisyenlere birçok mekanın göstermediği özeni göstererek. The Badau’nun hikayesini kendisinden dinleyelim.

1) Kolları sıvadın ve İstanbul’un en özgür yürekli caz mekanlarından biri olan The Badau’yu açtın. Bu çok cesur bir hamle oldu. Süreç nasıl gelişti?

Eren Noyan: Benim hep hayalim caz müzisyenlerini merkeze oturtan, misafirlerinin kaliteli yemek ve müzik deneyimleyebilecekleri bir kulüp sahibi olmaktı. Bunun için uygun koşulların tümünün bir araya gelmesi gerekiyor. Hem kulübün yer alacağı semt, hem mekânın enerjisi ve mimari özellikleri, hem de bu işi gerçekleştirecek insanların belli bir olgunluk seviyesine gelmeleri. 2015 senesi doğru bir zamandı, Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi’nde gezinirken hem bölgenin dinamiklerine ve tarihi dokusuna hem de The Badau’yu kurduğumuz dükkana adeta aşık oldum. Önceleri ben Güliz ve Zeynepgül vardı sadece. Tüm dükkanı, elektrik hattından sahne kurulumuna, dekorasyonundan işletme konseptine hayalimdekini gerçekleştirmek adına birlikte tasarladık. Sonradan caz müzisyenlerinin de ilgilerinin artmasıyla çeşitli destekler geldi. Heykeltraşından iç mimarına, tasarımcısından müzisyenine The Badau için emek vermek isteyen bir sürü değerli insan bir araya geldi. Şu an kocaman ve birbirini, evini çok seven bir aile gibi çalışıyoruz. Kadıköy İstanbul’da kültür sanat ve gastronomi alanında biraz daha az işlenmiş bir bölge. Bu tür hamlelerle çok güzel alternatiflerin yer alabileceği bir hale dönüşebilir. Özellikle Yeldeğirmeni Mahallesi tam anlamıyla alternatif bir kültür sanat bölgesine dönüşme potansiyeli çok yüksek bir alan. Bunun için de, The Badau haricinde bir sürü proje önerisi üzerine kafa patlatıyor, yazıyor çiziyorum.

2) Caz müziğine hem mekan sahibi hem caz müzisyeni açılarından bakabiliyorsun. Bir müzik mekanının farklı dinamiklerine hakim olmak müziğe ve müzisyenliğe bakış açına nasıl bir katkıda bulundu?

E.N.: Bu çok önemli bir soru. Şimdiye kadar masanın hep öbür tarafında oturuyordum. Bu yüzden belli bir empati kurmak gerekiyordu mekanlarla. Şimdiyse tüm zorlukları ve fedakarlıkları daha iyi anlıyorum. Sözgelimi icra edilecek müziğin dinamiklerinin mekanın coğrafyasına uygun olarak tasarlanmasının bir müzisyeni ne kadar geliştireceğini The Badau sayesinde öğrendim. Bu farklı bir iç mücadeleye, yapılan müziği daha çok düşünmeye itiyor insanı. The Badau’da davul çalmak ciddi bir iş mesela. Birçok iyi davulcu bunun farkında ve bunu müzikal bir deney olarak değerlendiriyorlar. “Bu mekanda iyi davul çalabilen bir davulcu her yerde çalabilir” diyenler var. Performans alanı hem dinleyici hem de müzisyen için otantik bir sound yaratacak şekilde tasarlandı. The Badau’da cazın köklerini yansıtan bu ses deneyimi her detayı hiç gizlemeden ortaya çıkartıyor. Bu da önemli bir durum tabii. Fakat ben en çok caz müzisyenlerini daha iyi tanıma yolunda atılan adımlardan büyük mutluluk duyuyorum. Çok iyi yürekli insanlar, çok sevgi dolu. Hak ettikleri gibi davranılmaları gerekiyor. Çok bir beklentileri yok asla. Bir mekan eğer merkezine müziği oturtmuşsa, en az elektrik faturası, kira ödemesi kadar ön plana koymalı müzisyenleri. Daha fazla ön plana koymalı hatta.

3) Leziz yemekler yapıyorsun. Yemekle caz arasında bir bağlantı var mı senin için?

E.N.: Caz serbest doğaçlama olmadan eksik ve anlamından uzaklaşmış olur bana sorarsan. Yani içinde çok kişisel, çok deneyimsel ve özgür bir tasarı bulundurması gerekir. Cesur bir müziktir, emek istemesi de bu cesaret aşkından gelir. Yemek de öyle, özgür ve de özgün olmayı fakat buna rağmen kabul edilebilir bir performans ortaya koyma cesareti gerektiriyor. Ben yemeği en çok duyuya hitap eden sanat olarak seviyorum. Üstelik ortaya çıkan ürünün objesel bir kalıcılığı yok aksine saf bir deneyime dönüşüyor, bedene doğrudan nüfuz ediyor. Tıpkı bir besteyi yahut bir romanı, ya da bir tabloyu dişlerimiz arasında öğütmek ve sonra bu eylemden haz duymak gibi. O yüzden The Badau’da yemek ve caz bir geminin güvertesi ve yelken direği gibi. Ben bir aşçı olmadığım için, bir caz şarkıcısı olarak yemek yapıyorum. Yine bir caz şarkıcısı olan İpek Göztepe ile birlikte hazırlıyoruz yemekleri. Başka değerli caz müzisyenleri de mutfağımızdan ara ara geçtiler. Yahya Dai’nin ev yapımı mayonezini denediniz mi?

4) Ufukta yeni projeler, konserler var mı?

E.N.: The Badau sezon arasına girdiğinde tüm zamanımı dükkanı diğer sezona hazırlamaya, takvim taslakları çıkartmaya ayırıyorum. Artık bir şarkıcı olarak kendi dükkanım olmasına rağmen çok az sahneye çıkıyorum. Hayatım The Badau ve diğer caz müzisyenleri. Eğer birileri “gel şarkı söyle” derse gelirim tabii vaktim oldukça. Çok seviyorum şarkı söylemeyi, ama eğer yaratıysa amaç, o enerjiyi Türkiye’de cazın hakkıyla var olmasına adamayı seçiyorum ben.

5) Bu aralar kimleri dinliyorsun?

E.N.: Bu aralar yerli caz müzisyenlerinin yeni yeni projeleri çıkıyor. Özellikle Baturay Yarkın’ın ve Cazzip Project adlı müthiş projenin albümlerini severek dinliyorum. Sevgili Erkan Zeki Ar’ı da yeni projesiyle oldukça başarılı buluyorum.

Başak Yavuz
Önceki İçerik“Kelebekler” 25. Uluslararası Adana Film Festivali’nde yarışıyor
Sonraki İçerikJames Bond’a ilk kez ABD’li yönetmen: “Cary Joji Fukunaga”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments