Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet tablosu nasıl korunmalı ve sergilenmeli?

"Ben kesinlikle konunun iç-siyasete malzeme olan yansımalarıyla ilgilenmem, bilakis bir sanatçı olarak böylesi bir eserin nasıl prezerve edilmesi gerektiği ve hangi koşullarda sergilenmesi gerektiği ile ilgiliyim."

0

Tekrar herkese merhaba! Bu köşeyi takipte olan okuyucularımın da hatırlayacağı gibi bu ay sizlere Sürrealist sanatçılarla bilgisayar oyun sektörünün nasıl iç içe geçtiğini anlatacaktım. Fakat yine beklenmedik bir gelişme oldu ve şaşırtıcı biçimde Giovanni Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet için yaptığı eserin İBB tarafından İngiltere’de, Londra’da meşhur Christie’s Müzayedesinde satın alındığını öğrendik.

1362.2

Ben kesinlikle konunun iç-siyasete malzeme olan yansımalarıyla ilgilenmem, bilakis bir sanatçı olarak böylesi bir eserin nasıl prezerve edilmesi gerektiği ve hangi koşullarda sergilenmesi gerektiği ile ilgiliyim. Bu sebeple İBB’den birilerinin ya da konuya yetkin birilerinin okuması ve faydalanması ümidiyle özel bir makale kaleme almaya karar verdim. Bu makalede baştan sona özetler halinde otantik bir Rönesans eserinin uzun yıllar dış ortamlardan etkilenmeden nasıl sergilenebileceğini başlıklar halinde anlatacağım.

Eserin durumu

Öncelikle 1400’lerden kalan bir eser bilinmelidir ki, yıllara meydan okuyarak yorulmuş bir eserdir. Çerçevesinden tutun, içindeki tuvaline, kullanılan boyalardan tutun en üstteki cilasına kadar eserin her yeri yılların yıpratmasına, ne kadar iyi koşullarda saklanmış olursa olsun artık bir eserden öte antikalaşmıştır. Böyle bir eserin yüzeyine fazla dokunulmaz, çünkü cilası yıllar içinde çatlamaya başlamıştır, kabuk kabuk adeta bir parmak izi gibi cila yüzeyinde öbeklenmeler ve dokular oluşmaya başlamıştır, siz yüzeyi elledikçe, eserin kondisyonuna bağlı olarak ciladaki bu kabuklaşmalar pütür pütür dağılma riski taşır. Tavsiyem, eser Türkiye’ye geldiğinde ilk iş eserin arka tarafı, çerçevesi ve akla gelebilecek her yeri fotoğraflanmalıdır, böylece ilerleyen yıllardaki kondisyonu ile eserin ilk alındığı halindeki kondisyonu arasında bir karşılaştırma yapılabilsin ve böylece eserin durumu hakkında bir ölçütlendirme yapılabilsin.

Bulundurulması gereken ortam

Bu başlığı 3 anlaşılır madde ile izah etmek mümkündür.

  1. Ani sıcaklık değişimleri: Böyle bir eserin tıpkı bir müzik enstrümanı gibi (örneğin gitar), sert hava değişimlerinden ve ani sıcaklık değişimlerinden korunması gerekir. Bulundurulması gereken ortam düzenli olarak iklimlendirilmesi yapılmalı, sabit bir oda sıcaklığına ayarlanmalı, hatta ve hatta Termometre ile düzenli olarak ortam derecesi kontrol edilmelidir.
  2. Rutubet ve Küflenme: Bu yetmez, ilave olarak eserin bulunacağı ortamın rutubetsiz ve küflenmelerden uzak olması gerekir. Küf ve Rutubet böylesi bir eserin baş düşmanlarından biridir. Eserin asılacağı duvarda küflenme varsa, ortalama olarak haftalar içinde eser küf kapmaya başlar. Siz bunu başlarda fark etmezsiniz, küf ilk olarak eserin arkasına, tuvalin arka yüzüne tüylü tüylü kabuklar halinde öbeklenmeye başlar. Bunu önlemenin başlıca yolu eserin kesinlikle rutubetsiz ve küfsüz ortamlarda bulundurulması ve hatta eserin bulunduğu salon veya odanın Nem Sensörleri ile düzenli kontrol edilmesi gerekir.
  3. Güneş Işınları: Bunları sağladınız diyelim, bunlarda yetmez, bir eserin başlıca düşmanı güneş ışınlarıdır. Güneş ışığı eserin renklerinin zamanla solmasına yol açar. Bir eser uzun süre güneş ışığına maruz kalınca renkleri oluşturan pigmentler o kadar solar ki sonunda hiç bir şey göremez olursunuz, bütün renkler zamanla kaybolur. Bunu önlemenin başlıca yolu eserin bulundurulacağı ortamın güneş ışınlarından uzak olması gerekir.

Bu dönemdeki eserlerin çerçevesi genellikle eserin kendisinden daha ağırdır. Gerek çerçevenin sanatsal bezemeleri için gerek eseri korusun şeklinde bir anlayışla çerçeveler oldukça ağır yapılırdı. Bu sebeple eseri taşırken fazla sallamamak, uzun süre taşımamak ve çerçevenin sanatsal işlemelerine zarar gelmemesi için taşırken, bir yere dayarken sert hareketlerden kaçınmak gerekir.

Sergilerken unutulmaması gerekenler

Ellenmemelidir:

Yukarıda kısaca değindiğim gibi eserin meraklı izleyiciler tarafından ellenerek dokunulmasının önüne geçilmelidir. Zira eserin ön yüzeyinin en üst tabakası ince bir cila ile kaplıdır. Bu cila eserin kendisi kadar yaşlı olduğundan yıllar içinde çatlamaya, öbek öbek topaklanmaya başlamıştır, elle dokunuldukça ciladaki bu öbeklenmeler dağılmaya başlar.

Flaş ile fotoğraf çekilmemelidir:

Tıpkı yukarıda izah ettiğim Güneş Işınlarının esere zarar vermesi gibi Flaş ışıkları da esere zarar verir. Flaş çakarken ortaya çıkan yoğun ve ani ışık, eserdeki boya pigmentlerine zarar verir ve tıpkı Güneş ışınları gibi eser solmaya başlar.

Eserin bulunduğu ortamda Sigara içilmemelidir: 

Eserin bulunduğu ortamda sigara içilmemelidir. Sigara dumanları eserin yüzeyine toz partikülleri halinde yapışır, sonunda tabakalaşır ve zamanla da temizlemesi imkansızlaşır.

Ve en önemlisi gündelik temizlikçiler tarafından kesinlikle ıslak veya nemli bez ile eser yüzeyi silinmeye çalışılmamalıdır. Nemi ve ıslağı yiyen tuval yüzeyi hızla kabarmaya ve cilayı da sökmeye başlar.

Ve geldik son ve en önemli başlığımıza;

Düzenli Restorasyonun önemi

Bir eser, ortalama 10 sene içinde büyük değişimlerle tıpkı bir şarap gibi yıllanır. Yani özetle 10 sene bir sanat eseri için uzun bir zamandır. Hele hele böylesi bir antika değeri taşıyan eser için geçen yıllar çok daha büyük önem taşır. Bu nedenle her 5 senede bir defa, uzman ekipler tarafından düzenli bakımdan geçirilmelidir. Böylece eserin ömrü uzatılır.

Bütün bu maddeleri biliyorum ki, daha teknik anlamda izahatleriyle uzun uzun açıklamak mümkündür, ancak ben konuya yabancı olanların anlayabileceği kadar basit bir lisan ile özet olarak anlatmak istedim, ülkemizde üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültelerinde, özellikle Resim ve Plastik Sanatlar Bölümlerinde Sanat eserleri ve Müzecilik konusunda son derece yetkin hocalarımız bulunmaktadır ve danışmaktan, görüşlerini almaktan çekinilmemelidir.

Şurası iyi anlaşılmalıdır ki; bulunduğumuz coğrafya ne yazık ki Rönesans yaşayamamıştır. Bu nedenle toplumumuz Rönesans eserlerinden yoksun kalmış, böylesi sanatsal bir hareketin getirdiği kültürel zenginlikten faydalanamamıştır. Fatih Sultan Mehmet’in ileri görüşlülüğüne teşekkür etmeliyiz ki kendisinin bir portresini büyük bir Rönesans maestrosu olan Giovanni Bellini’ye yaptırtmaya karar vermiştir. Bu sayede bu topraklarda yaşayan halk, ilgi duyabileceği, benimseyebileceği bir Rönesans eserine kavuşmuştur.

Giovanni Bellini, Rönesans ustaları arasında ilk 5’e girebilen bir maestrodur. Donatello, Michelangelo, Leonardo Da Vinci, Raphaello ve Giovanni Bellini diye sıralanır. Tiziano da bu listeye dahildir. Bu Maestrolar Quattroçento ustaları olarak adlandırılır. Sanata 3 boyutu, çok figürlü sahnelerle bezeli eserleri, sanatta çok renkliliği ve çok katmanlılığı getirmiş ustalardır. Bir Rönesans eserine baktığınızda orada konu alınan figürün giydiği ceketin renginden tutun, bakışındaki ifade de bile gizlenmiş binlerce yan anlamlar bulunur. İşte Avrupa insanı böylesi bir sanatsal dönemden kalan eserlerle iç içe yetiştiği için kültürel anlamda çok sesliliği ve çok renkliliği benimseyerek ve özümseyerek kendisini geliştirebilmiştir. Ve ne yazık ki böylesi bir fırsattan ülkemiz insanları yüzyıllarca yoksun kalmıştır. Böylesi bir Rönesans eserinin ülkemize getirilmesi büyük bir şans ve fırsattır.

Ancak makalemin tamamına böylesi bir eserin nasıl saklanması ve sergilenmesi gerektiğine ayırmamın başlıca nedeni, böylesi bir eserin korunmasının ve saklanmasının, sergilenme koşullarının son derece özen isteyen bir süreci gerektirmesidir. Umarım İBB, bu konuda ülkemizde sanatsal anlamda yetkinlikleri bulunan son derece saygın hocalarımızın değerli görüşlerini alarak böylesi önemli bir eseri nasıl koruyup sergileyebileceğini işin uzmanlarıyla birlikte karar verir. Çünkü ne yazık ki İBB’nin Adalar İlçesi konusunda mesleğinin uzmanlarına danışmadan kararlar aldığını üzülerek gördük. Umarım aynı yaklaşım Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet eserinde de uygulanmaz ve daha şeffaf, mesleğinin uzmanlarından görüşler alarak katılımcı bir süreç işletilir ve böylece böylesi önemlere sahip bir eserin uluslararası müzecilik koşullarında korunarak sergilendiğini hepimiz mutlulukla görürüz.

Bu ufak uyarı ve eleştirimi kısaca yaptıktan sonra umuyor ve diliyorum ki bu eser uluslararası standartlara sahip bir müzemizde sergilenir. Koç Müzesi, Sabancı Müzesi, Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi ve Pera Müzesi, ülkemizde müzecilik anlamında standartları en üst seviyeye çıkarabilmiş müzelerimizdir, bu konuda örnek alınmalıdır. Oysaki üzücü şekilde bu başyapıtın Saraçhane’deki İBB Binasında sergileneceği duyumlarını alıyoruz, İBB Binasında son zamanlarda yukarıda saydığım koşulları yaratabilecek bir sergi salonu açıldı mı bilmem, ancak “Eseri koleksiyonuma dahil ettim, şimdi tabloyu paşalar gibi makam odamda duvarıma asarım” mantığı hakimse bu gerçekten çok isabetsiz olur ve buna ilk biz sanatçılar karşı çıkarız. Bu başyapıtın gereksinimlerini karşılayabilecek koşullara sahip bir mekanda sergilenmesi gerekmektedir.

Makalem burada son buluyor, umuyorum ki gereken kişiler bu makaleyi okur ve gerektiği gibi faydalanır, ve hepimiz bu eseri ülkemize kazandırmakta emeği geçenlerle gurur duyarız.

Gelecek ay, sizlere söz verdiğim makaleyle beraber kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sanat ile dolu bir yaz geçirin.

Can Emed
Önceki İçerikEfza’dan yeni single “Şairin Kelimeleri” 3 Temmuz’da yayında
Sonraki İçerikBTS’nin Youtube rekoru Blackpink tarafından kırıldı
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments