Bir İktidar Eleştirisi: “Dogtooth”

"Çocukların ideolojilerle doldurulması, sosyal benliklere sahip olmamaları ve belirli cinsiyet modelleri içerisinde yetiştirilip id’e göre yaşamaları onları bir denekten farksız kılıyor."

0

Yorgos Lanthimos tarafından yazılan ve yönetilen ‘Dogtooth’, yönetmenin ilk ses getiren filmi olmuştur. Film başladığında karşımıza çıkan, büyük beyaz bir evde yaşayan aile bizim merkezimizdir. Evin etrafını saran toprak yol ise hane içerisinde olan yozlaşmayı temsil etmektedir. Bu yozlaşmadan söz etmeye başlayacak olursak, öncelikle aile içindeki çocuklar toplumdan soyutlanmış bir şekilde babaları tarafında verilen ahlâk ve bilgi akışı üzerine koşullandırılmıştır. Gün içerisinde çocuklara belirli kasetler bırakılır ve bu kasetlerden günün kelimeleri öğrenilir. Bu kelimelerden biri olan ‘masa’ günümüz anlamına gelen ifadelerden uzak olup çocuklara ‘evin içine güneş girmemesi için asılan bez‘ gibi örneklerle, yani 1984 adlı romanda yer alan çift düşün gibi çarpıtılmış bir gerçeklik sunarak öğretilir. Bu durumda babanın bilgilendirme sisteminin işe yaramasının nedeni çocukların tamamıyla dış dünyadan kopuk olmasıdır. Paul Connerton ‘Toplumlar nasıl anımsar’ kitabında bunun gibi bir duruma değinip köylerde dedesi, ninesi ile daha çok zaman geçiren çocukların zihinlerinin büyük bir bölümünde büyük kuşakların ideolojilerinin ve geleneklerinin yer ettiğinden bahsetmiştir. Aslına bakacak olursak Dogtooth için de durum pek farklı değildir. Aynı şekilde ortada yalnızca babanın bilgeliğinin olması da Herbert Schiller’in yansızlık mitinde olduğu gibi çatışmasız bir ortam ile manipülasyonu daha kolay sağlamaktadır. Aile içerisindeki baba çatışma oluşturabilecek bütün şeyleri ortadan kaldırıp kendi bilgi havuzunu oluşturarak hem kendi ahlakını hem de bu ahlaki temellerle bir ‘übermensch’ yaratabilmektedir.

Çocukların ideolojilerle doldurulması, sosyal benliklere sahip olmamaları ve belirli cinsiyet modelleri içerisinde yetiştirilip id’e göre yaşamaları onları bir denekten farksız kılmakla beraber baba figürü içinde Orwell ve Huxley karışımı bir iktidar algısı yaratmaktadır.

Bu iktidar modeli aynı zamanda Orwell de olduğu gibi panopticon gibi bir yaklaşımla çocukların nefes aldığı her an belirli bir izlenme hissine yakalanmalarına ve kimsenin sistemin dışına çıkamamasına benzerdir. Çocukların dışarıdan bilgi edinmesi, dış dünya ile bağlantı kurması, farklı sosyal ortamları ve kimlikleri tanıyıp kendi benliklerini oluşturmaları yasaktır. Bu bağlamda çocukları bu filmin esirleri olarak düşünebiliriz.

Huxleyci iktidar modellemesi üzerine şunları söyleyebilmemiz muhtemeldir ki yaratılan baba figürü anne ile desteklendiğinde Big Brother dan farksız kalsada aynı zamanda çocuklarla arasında sıra dışı bir bağ vardır. Baba figürü ‘Brave new world’ den Ford hazretleri, Anne bir alfa, çocuklar ise epsilon diyebiliriz. Baba bütün oyunun arkasına gizlenmiş bir şekilde anneye verdiği komutlarla onu yönlendirmektedir. Çocuklar ise nasıl Brave New World’de epsilonlar doğumlarında çalışmaya, iklime ve en önemlisi öğrenmemeye koşullandırılmışsa filmde çocuklar da benzer bir şekilde pavlovcu koşullandırma ile belirli bilgileri ve özgürlüğü kabullenmeyen, aramayan bir yapıya bürünmüşlerdir.

Bir diğer konu ise babanın manipüle etme biçimidir. Baba, çocukların elinde yalnızca kendi düşüncelerinin temelini oluşturacak materyaller bırakıp onları farklı yönlendirmektedir. Aile içerisinde yaptıklarıyla yıldız toplayıp aynı şekilde havuzdaki eğitimleri gibi fiziksel gelişimlerde ‘kendi ideolojisini taşıyan süper insanlar’ yaratmaktadır, bireyler değil. Çocuklara verilen materyaller, özellikle topladıkları yıldızlar Brave New World’de yer alan ‘soma’ ile benzer değerler taşımakta, çocukların farklı alanlara sapmaması için bir nevi uyuşturucu işlevi görmektedir. Soma ile benzerlik taşıyan çıkartmalar bireylerin günlük yaşamdan kopmasını sağlayıp yalnızca zihinlerini zararsız bir şey ile dolu tutmalarına yaramaktadır.

Genel olarak dekoru ele alırsak şehirden uzak toprak yolda beyaz büyük bir ev yozlaşmanın sonucu oluşturulan saflığı temsil edebilir. Ev aynı zamanda ne kadar büyük olursa olsun sistemin içinden çıkamayacaklarını hissettirmek adına klostrofobik gösterilmiştir. Saflık elbette çocukların karakterleri ve yetiştirilme biçimleriyle ortaya çıkmıştır. Her gün temiz kıyafetleriyle ve düz, temiz saçlarıyla ailelerinin karşılarına çıkmaları kirlenmemiş olduklarını ifade etmektedir. Çocuklar ne kadar beyaz ve açık tonları giyse de anneleri daha koyu tonda kıyafetler giyerek onlardan üst bir rütbededir (daha önce söylemiş olduğum gibi alfadır).

Filmde çocuklar dış dünya ile irtibat kuramamaktadırlar. Anneleri ise odasına gizlediği bir telefon ile kocasını arayıp evin ihtiyaçlarını, günlük gelişmeleri ve çocuklara dair tuttuğu raporları anlatabilmektedir, yani anne bile dış dünya ile kısıtlı temas halindedir. Baba evin bütün ihtiyaçlarını arabası ile alırken önemsenen bir şey de erkek çocuklarının büyüdüğü ve seks yapmaya ihtiyaç duymasıdır. Aynı şekilde bunun için de iş yerinden bekçi bir kadını oğluyla yatması için ikna eder.

Burada değinmek istediğim noktalardan biri de seks olgusuna çocukların ne kadar yabancılaştığıdır. Bekçinin tokasını beğenen büyük abla onu almak istediğinde bekçi kadın ona oral seks yapması gerektiğini söyler ve abla bunu kanıksamadan yerine getirir, çünkü onlarda cinsellik üzerine neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair bir fikir yatmamaktadır. Cinsellik ve seks ihtiyacı üzerine önemsenen tek nokta erkek kardeştir. Yalnızca erkek kardeşin seks ihtiyacının önemsenmesini ataerkil yapıyla bağdaştırmamız gerekir ve birazdan söyleyeceğim ile bunu pekiştireceğim. Erkek kardeşin seks ihtiyacı için daha önce de söylediğim gibi baba iş yerindeki bekçi kadını gözleri kapalı bir şekilde evlerine getirmektedir ve çocuk cinsel birleşmeyi böyle yaşamaktadır. Bekçi kadının eve gelmeyi kesmesinden sonra (bu konuya daha sonra değineceğim) erkek kardeşin gözlerini kapatıp yanına kız kardeşlerini koyarlar ve onlara dokunarak kiminle cinsel birliktelik yaşayacağına karar vermesini isterler. Bu durumda kız kardeşlerin hiçbir söz hakkı olmamasıyla birlikte bunu yerine getirmeye mecburdurlar, çünkü başka bir seçenek bilmemektedirler. Bu açıkça ataerkil yapının günümüze kadar süregelmesine bir atıftır.

Daha önce de babanın ev ihtiyaçlarını eve gelirken kendi aldığından bahsetmiştik. Eve gelen bekçi kadın kız kardeşlerden birine tokasını verdikten sonra tekrar oral seks karşılığında film kasetleri verir. Kız bunları hiçbir zaman görmemiş, dvd oynatıcıyı yalnızca aile anılarını izlemek için kullanmışlardır. Baba bu kasetleri fark ettiğinde bekçi kadının kafasında kasetleri parçalar ve bir daha oğluyla seks yapması için onu getirmez. Böylece dış tehditlerden kendi krallığını koruma altına almıştır. Bekçi kadının verdiği kasetler ve dış dünyadan bilgiler taşıması babanın özenle oluşturduğu algıyı yıkmak için yeterli düzeyde görülmektedir.

Filmin kritik sahnelerinden biri de çocukların bahçede bir kediyle tanışmasıdır. Daha önce kedi görmedikleri için ondan korkup kendilerini eve kapatırlar. Anneleri gizlice babalarını arayıp olanları anlattıktan sonra baba bunun mükemmel bir fikir olduğunu düşünür, elbette manipülasyon için. Bu sırada erkek kardeş yabancı oldukları kediyi bahçe makasıyla çoktan öldürmüştür. Baba eve gelirken yolda, toprak yolda, yani tam yozlaşmanın içinde ve ortasında üstündeki kıyafetleri yırtıp kendini kan rengine boyamıştır. Kedi tarafından saldırıya uğradığını söyleyip onları (çocuklarını) dış dünyadan korkutur. Çocukları ve karısını köpek gibi yerde çömeltip savunma tekniği olarak havlatmaya başlar. Bu sırada baba ayaktadır, emirleri o verir. Anne en öndedir çünkü onları yönlendirmenin büyük araçlarından biri de anne figürüdür. Beraberce çocuklarının zihinlerine istedikleri gibi yön verirler ve bu sırada çocuklar köpek taklidi yapsa da gerçeklik boyutunda bir köpek kadar esir duruma düşmüşlerdir. Aynı zamanda düzenin oturtulması için herkes ortak bir bilinçle olduğu için kediyi Chomsky’nin ‘ortak düşman’ modeline oturtabiliriz.

Çocukların baskı altında gerçekleştirdiği şeylerin yüzeye çıkmasını kutlama sahnesiyle görüyoruz. Anne ve babanın yıl dönümü için akşam kutlama hazırlanır, erkek kardeş gitar çalarken kız kardeşler dans gösterisine başlar. Kız kardeşlerden küçüğü dans etmekten yorulduktan sonra küçük olan yorulur ve büyük abla dans etmeye tek başına devam eder. Birçok şey burada değişip ortaya çıkacaktır. Ablanın dansı ilk başta kardeşiyle olan tempoda devam ediyor fakat ardından büyük bir çarpışma karşımıza çıkıyor. Erkek kardeşiyle seks yapmasını, bekçi kadından aldığı kasetlerden öğrendiği şeyleri dışarı vurmaya başlar. Babası öncesinde kasetleri bulup kafasında parçalasa da ne kadar kızını koşullandırmış olursa olsun artık onun zincirlerini kırmaya başladığını gösterir. Dans ederken kendine hakim olmaya çalışıp babasının idealize ettiği evlat olmayı denemesi başarısızlıkla sonuçlanır ve sonucunda anlamsız hareketlerle dansına devam eder. Dansın devam etmesine dayanamayıp anne kızını durdurur, nefes nefese oturan kız kutlama pastasından büyük bir dilim alıp iştahla yemeye başlar. Sanki Brave New World’de soma alırcasına.

Köpek dişi. Filme adını veren ve en önemli unsurlardan biri. Babalarının çocukları tutsak etmek için söylediği şey yalnızca köpek dişleri düştüğünde bu evden ayrılabilecekleridir, Bu onlara koşullandırılmış bir bilgi olmakla birlikte iktidarın yıpranmayıp sürmesine en büyük desteklerden biridir. Aynı zamanda çocukların asla kendi ideolojilerine sahip olamayıp birey olamayacaklarına, var olan sisteme bir sevgi beslemek zorunda olduklarına vurgu yapmaktadır. Kız kardeşlerden büyüğü zaman içinde dış dünyadan bekçi kadın yoluyla öğrendikleri sayesinde köpek dişinin sallanmaya başladığını düşünür. Ne olduğunu bilmediği özgürlük onun için arzulanan bir şey olmaya başlamıştır. Bu karakterimiz için ilk tetikleyici olmuştur. Ardından dans sahnesinde kasetlerden öğrendiklerini sergiledikten sonra pasta yemesi baba figürüne karşı olan korkusunu ve tekrar oraya adapte olmaya çalışmasını göstermektedir.

Peki köpek dişi düşer mi? Karakterimiz bunca şeyden sonra ayna karşısında kendine bakmaktadır ve eline aldığı bir ağırlık ile köpek dişine vurur. Özgürlüğünü kendi elleriyle alabileceğini fark etmiştir. Artık olgun olduğuna inansa da evin etrafını kuşatan sınırlardan tek başına çıkmaya cesareti yoktur, çünkü dış dünyaya karşı hiçbir şey bilmemektedir ve insanlığın tamamı gibi bilinmeyenden, görünmeyenden korkmaktadır. Babasının savunma aracı gibi gösterdiği arabanın bagajına girer ve sabaha kadar babasının gelmesini bekler. Sonunda özgürlüğüne kavuşur ve köpek dişinden, tutsaklığından kurtulup kendini bulacağı, birey olacağı özgürlüğünü kazanır.

Alper Utkan
Önceki İçerikFalcon Heavy roketi üçüncü kez uzaya fırlatıldı
Sonraki İçerikKasetten Dijitale Zamanda Yolculuk
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments