Bir Kadın Hikâyesi: Onun

"Ben portrelerimi yaparken kendimi onların yerine koyarak, o hissiyatı yakalamaya çalışıyorum."

0

Farklı alanlardan sanatçıların yapıtlarına yer veren Decollage Art Space, Bâlâ Uyguner’in dünyada ve ülkemizde kadınlık meselesine başka ufuklar açan ”Onun” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Fotogerçekçi teknikle üretilen, pek çok duygunun izleyiciye geçtiği işler üstüne sanatçı Bâlâ Uyguner ile konuştuk.

Decollage Art Space’te yeni açılan “Onun” ilk solo serginiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Resme olan ilginiz nasıl keşfedildi?

Bâlâ Uyguner: 1966 İstanbul doğumluyum. Küçüklüğüm ve gençliğim Bahariye- Moda ekseninde geçti. Küçükken alırdım elime kalemi kağıdı, etrafımda gördüğüm her şeyi çizerdim. İlkokul birinci sınıfta annemin pastel boya bir resmini yapmıştım. Halk Eğitim Merkezi’ nde sergiye alınmıştı. Resim yapmayı çok seviyordum, ama benim resme olan ilgimi hiç kimse fark etmedi.

Sergi açılışında ailenizin isteği doğrultusunda işletme okuduğunuzu belirtmiştiniz. Pek çok aile “Kolunda altın bilezik olsun.” diyerek çocuklarına istemedikleri bölümleri okumalarına yol açarlar. Sizin sanat eğitimi, akademiye girişiniz nasıl gerçekleşti?

Bâlâ Uyguner: Üniversite çağıma geldiğim zaman akademiye gitmek istediğimde, babam izin vermedi. Ressamlar aç kalır, ya iktisat ya işletme okuyacaksın dedi. Aslında, benim daha rahat para kazanarak, daha özgür ve güçlü bir birey olmamı istiyordu, hiç kuşkusuz. Ancak, bir yandan da benim hayalini kurduğum mesleği seçmemi engellemiş oldu. Böylece İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ ni bitirdim. Sonrasında, Yatırım Uzmanı olarak çalışmaya başladım. Birkaç sene dayanabildim ve eşimin de desteğiyle işi bıraktım. O dönemde Levent Sanat Galerisi vardı, sahibi de Martha Kalyoncu idi. Eşim Ümit gitmiş kendisiyle konuşmuş, galerinin arka kısmında yapılan resim çalışmalarına beni yazdırmış. Ben de bir kış sezonu boyunca oraya gittim. Yıl sonunda galeride sergimiz oldu. İlk yağlı boya resmimi orada yaptım, yıl 1990. Daha sonra Martha bana daha iyi bir eğitim almam gerektiğini söyledi ve Akademi’ de duvar resmi hocası olan Hüsnü Koldaş ile tanıştırdı. Hüsnü hoca resmimi ve çalışmalarımı gördükten sonra beni atölyesine kabul etti. Üç seneye yakın Hüsnü hocadan desen ve yağlı boya eğitimi aldım. Bana temel desen ve resim çalışmalarımda çok katkısı olmuştur. Uygar’ ın doğumuyla birlikte uzun bir aradan sonra yolumuz Mahir Güven ile kesişti. Arkadaşlarım kendisinin atölyesine gidiyorlardı, ben de orada çalışmaya başladım. Mahir Güven atölyesinde salonda hanımlar çalışır, arka odalarda da gençler üniversiteye hazırlanır. Mahir hoca beni bir müddet gözlemledikten sonra, “ Bala sen arkaya geçiyorsun, seni üniversiteye hazırlayacağız” dedi. Ben de böylece, kırkiki yaşında Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ ne girdim. Görsel Sanatlar Bölümü’ nü birincilikle bitirdim. Resim okumak için girdiğim bölümde Prof. Meriç Hızal’ ı tanıdıktan sonra, heykel projesiyle mezun oldum.

Serginizin başlığı hayli çarpıcı. “Onun” ne anlama geliyor, nasıl karar verdiniz?

Bâlâ Uyguner: Onun, ataerkil yapının kurallarını düşünmeden, sorgulamadan yerine getirmeye dayatılan, ikinci cinsiyet olarak tanımlanan kadınların hikayesidir. Doğumundan itibaren tüm yaşamı boyunca bir erkeğin, yani “Onun” kızı, kardeşi, karısı, gelini ve annesi olarak toplumda yer alabilen, kadın kişiliği ve varlığı ile kabul görmeyenlerin gözler önüne serilmesini hedeflediğim çalışmalarla ortaya çıkıyor.

Sergide 5 resim ve iki heykel çalışmanız yer alıyor. Kadın meselesi temel derdiniz. Yapıtlarınızda odağınıza aldığınız kadınlarla bir tanışıklığınız, özel bir bağınız var mı? Resimlerinizin hikâyelerini merak ediyorum.

Bâlâ Uyguner: Tanıdığım, yaşantılarını bildiğim kadınların portrelerini yapıyorum. Çünkü duyguyu doğru aktarmam gerekiyor. Farklı yaş gruplarından kadınları seçiyorum. Her yaş grubunun sorunları farklı. İleriye dönük endişe, yaşanmışlıklar, birikimler, içsel çatışmalar, kırgınlık, çaresizlik; bunları aktarmaya çalışıyorum.

Sanatçıların atölyelerini bir bakıma, Virginia Woolf’un “Kendine Ait Oda”sına benzetirim. Sizin resme başlayış, fikir aşaması ve sona erme noktasını merak ediyorum. Atölyede zaman nasıl geçer biraz bahseder misiniz?

Bâlâ Uyguner: Atölyemi çok seviyorum. Atölyemi, sevdiğim, manevi olarak bağlı olduğum, hatırası olan obje ve eşyalarla donattım. Atölyede güne ilk olarak Türk kahvemi içerek başlarım. İşlemek istediğim tema belli olduktan sonra, onu kurgulamaya başlarım. Kafamda oluşturduğum tema ile kişiyi buluşturduktan sonra, eskizlerimi hazırlarım. Sıra fotoğraf çekimlerine gelir. Atölyede veya çok sevdiğim arkadaşım profesyonel fotoğrafçı ve reklamcı Kaya Sensev’ in stüdyosunda çekimleri gerçekleştiririz. Bundan sonra tuval çalışmasına başlarım. Yaptığım işler çok detaylı çalışmayı gerektirdiğinden, çok çok iyi konsantrasyonla çalışmam gerekiyor. Bu nedenle, sık sık küçük aralar vererek çalışıyorum.

Yapıtlarınız fotogerçekçi tekniğe sahip. Bu eserin izleyicide yarattığı duyguyu daha da güçlendiriyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Bâlâ Uyguner: İzleyici fotogerçekçi resimlerden çok fazla etkilenebiliyor. Kurgu, ifade, biçim ve renk ne kadar gerçek gözükürse, o kadar etkileyici oluyor. O gerçeklik izleyicide sanki erişilemezmiş gibi bir his yaratıyor. Bir de, kendileriyle ilgili bir takım şeyler de bulabiliyorlar resmin içinde ve onlarla yüzleşmek de büyük etki yaratıyor, haliyle.

Sergide yer alan yapıtların en dikkat çeken yanı gözler. Hüznü, çaresizliği, yılgınlığı, travmayı oldukça derin den hissediyorsunuz. Buradan hareketle, sanat anlayışınızı nasıl yorumlarsınız?

Bâlâ Uyguner: Ben portrelerimi yaparken kendimi onların yerine koyarak, o hissiyatı yakalamaya çalışıyorum. Ancak çektiğimiz fotoğraflara baktığınızda ve bitmiş olan işlerimi fotoğraflarla kıyasladığınızda, özellikle gözlerdeki etkiyi oldukça hissedersiniz. Aynı etki özellikle ellerde de vardır. Portrelerin bazı yerlerinde fotogerçekçiliğin dışına bilerek çıkıyorum.  Sanat anlayışım konusunda da kendimi şöyle ifade etmek isterim. Toplumumuzda baskı ve şiddet gören kadınları bilerek büyüdüm. Çok fazla sıkıntı çeken, mutsuz kadın var. Ben de kadınım ve bu toplumda yer alıyorum. Yaşananlara kayıtsız kalmam imkansız. Sanat yapıyorum ve sanatımı bu yönde kullanıyorum.

Sergide Devinim adını verdiğiniz iki de heykel yer alıyor. Günümüzün temel meselelerinden iletişim, bu iki heykelden bana geçen duygu oldu. Jean-Luc Godard’ın dediği ”Artık sadece iletişim araçları var, iletişimin kendisi yok.” Ne dersiniz? Siz, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bâlâ Uyguner: Devinim adlı heykellerimde aslında iletişimin temelini anlatıyorum. Yani, iletişimin ilişkileri nasıl başlatıp bitirdiğini. İlişkilerin başta ilbahar gibi nasıl yeşerdiği, yaz günlerinde sıcacık neşelendiği, iletişimin zayıfladığı ve koptuğu sonbahar ve yok olduğu kış mevsimi gibi…

Yeni çalışmalarınızda tema yine kadın meselesi odağında mı?

Bâlâ Uyguner: Yeni çalışmalarımda tema yine kadın ve kadın erkek ilişkileri üzerinde şekillenecek.

Önceki İçerikPoise In Orbit’ten ikinci single: “Hata”
Sonraki İçerikBu Hafta Vizyona Giren Filmler (8 Eylül 2023)
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments