Kozmik Şakacı’nın Tuhaf Maceraları: Yılanın Isırığı

"Hangi yıl ya da ne kadar zaman önce olduğunu hatırlamıyorum. Takdir edersiniz ki bunca zamanı gün, yıl ya da yüzyıl olarak dahi hatırlamak oldukça zor benim için."

0

Merhaba, yollarımız yine karşılaştı. Size söylemiştim, eninde sonunda mutlaka yollarımız tekrar kesişir, o nedenle hareketlerinize dikkat edin. Yok, korkmayın. Sizinle ilgili bir sıkıntı olsa, “Merhaba” diyerek gelmezdim yanınıza. Kötü bir şey yapmış olsanız, büyük olasılıkla görünmez halimle yanınıza yanaşır ve siz daha ne olduğunu anlayamadan cezanızı keserdim. Yalnız böyle ayakta olmaz. Şurada ileride dalgaların kıyıya vuruşunu seyredebileceğimiz boş bir bank var. Hadi gelin oraya oturalım da, dalgaların sesi eşliğinde size yeni bir hikâye anlatayım.

Hangi yıl ya da ne kadar zaman önce olduğunu hatırlamıyorum. Takdir edersiniz ki bunca zamanı gün, yıl ya da yüzyıl olarak dahi hatırlamak oldukça zor benim için. Bu kez bir kadından bahsedeceğim size. İnsanların hayatına girip, onları mutsuz ederek beslenen, sürekli gülümsemesine rağmen mutluluk nedir bilmeyen ve kimsenin de mutluluğu yaşamasını istemeyen insan görünümlü bir şeytanı anlatacağım. Öyle bir kadınki, kendisi mutlu olamadıkça başkalarının da mutlu olmaması için çabalayan soğukkanlı bir yılan adeta. Dış güzelliğe aldanılmaması gerektiğinin kanıtı gibi. Erkekleri nasıl ağına düşürdüğünü, ortalığa nasıl mutsuzluk tohumları döktüğünü merak ediyorsanız; yanımda dikilip durmak yerine artık banktaki boşluğa ilişin zira hikâye biterken yorulmuş olacaksınız muhtemelen.

Benim yılan ismini taktığım bu kadın, sağında solunda mutlu beraberlikler yaşayan erkekleri gözüne kestirip, bilgisayarın kara aynası ardından takip edip, onların sevdikleri şeyleri, beğenilerini kaydederek ilgilerini çekmek için ciddi planlar yapan biri.  Seçtiği kurban adamların beraberliklerini baltalamak için her türlü şirin maskeyi takınan ve birliktelikleri bitirtip çiftleri ayırmadan egosunu tatmin edemeyen biri yılan kadın. Seçtiği adamlara karşı bir şey hissetmemesine rağmen, elde etme ateşiyle tutuşan ancak adamların sevgilisinden ayrılmasını sağladıktan sonra onların yüzlerine dahi bakmayan, içi kötülükle ve hasetle dolu bir kadından bahsediyoruz. Ve bu ayrılıkları da kendince yarattığı tesadüfler üzerinden yürüten yani bir nevi benim işime tersten soyunan biri. Peki, beni biraz olsun tanıdığınıza göre soruyorum: Sizce böyle bir durumda ben sessiz kalabilir miyim?

Yılanın varlığını sevdiğim bir çiftin kavgası sırasında fark ettim. Benim onca zahmetle, tesadüfle ve emekle birleştirdiğim gayet uyumlu bir çiftin arasına sızmaya çalışırken bana denk geldi, ne şanssızlık ama… Adamın güya arkadaşıydı, ona ilgilendiği, hoşlandığı bir adam olduğundan bahsediyor, kavuşamaması nedeniyle üzüntülerini sıralıyor, bizim adamdan taktik istiyordu. Yaklaştığı adam safça ona öğütlerde bulunuyor, beraber zaman geçiriyor, arkadaşça yaklaştığını sandığı yılana yardımcı olmaya çalışıyordu; ta ki sevgilisiyle yılanı tanıştırana kadar. İşte o tanışma sırasında yılanın ayağına ben dolanıverdim tesadüfen… Kadınlar kadınları tanır ve diğer kadınların tehlikeli olup olmadığını örümcek hisleriyle hemen anlar. Bizim adamın sevgilisi de başlangıçta adamın anlattıklarıyla biraz duruma uyanır gibi olduysa da, yılanla tanışana dek yani emin olmadan adama hiçbir şey söylemedi. Beraber yemeğe çıktıklarında sustu, beraber kahve içtiklerinde geriden söylenen selamları kabul etti ancak hep içerisinde o kuşkuyu da sakladı.

Yağmurlu bir gündü, hem adamın sevgilisinin hem de bendenizin yılanla yolları kesişti. Kadın sevgilisiyle sokaklar boyunca yağmurda yürümüş, üzerlerindeki her şey iç çamaşırlarına dek sırılsıklam olmuşlardı. Ben bu sırada çiftle beraberdim tahmin edebileceğiniz gibi. Yağmurun şiddetini falan ayarlayıp, müdahalelerde bulunuyordum halen. İkili keyifle sohbet ederken adamın telefonu çaldı: “Selam. Biz de geziyorduk öylesine. Yağmurda ıslanalım azıcık dedik. Evet, Taksim civarındayız. Sen de mi buradasın? İyi buluşalım o halde, hem kız arkadaşımla da tanışmış olursunuz”. Arayan yılandı, bizim kadın biraz suratını astı, konuya vakıf olmadığımdan sadece bu tatsız misafirin gelişini bekledim ama kadının içini kemiren düşünceler denizinden tatsız bir şeyler olacağını hissetmiştim. Bir kafeye yöneldiler, arkalarından ilerledim. Bir masaya oturduklarında ise konuşmaları duyabileceğim en yakın ama dikkat çekmeyecek masaya ilişerek görünür hale büründüm. Birkaç dakika sonra gökyüzünü yere indirircesine yağan bu yağmura inat; kıpkırmızı ruju, fön çekilmiş saçları ve hafif meşrebe kaçan kıyafetiyle o geldi. Bizimkinin örümcek hisleri işte o anda maksimum düzeyde kabardı, gelen kadın kesinlikle sevgilisinin anlattığı gibi biri değildi.

Yılan direkt bizim kadınla muhabbete başladı, sanki arkadaşı olduğu kişi adam değil de kadınmış gibi. Adamı umursamıyormuş gibi bir tavır içerisinde davranırken, adama daha önce kız arkadaşlarından birini ayarlamaya çalıştığından bahsederek, o sivri dilini çifte doğru utanmazca uzatmaya başladı. O an elime geçen her tür eşyayı o insan görünümlü bu şeytana fırlatabilirdim, o derece sinirlenmiştim ancak kendimi tuttum. Elbet hesabını keserdim bu yılanın ancak sabırlı olmalıydım, ne de olsa sabır en büyük erdemdir. Olayın gidişatını yan masadan izlemeye devam ettim. Bizim kadının gözleri irileştikçe bir sigara daha yakıyordum zira tüm çabalarım boşa gidecek gibiydi. Kadın, yılan masadayken onun taktiğini uyguladı ve umursamıyormuş gibi göründü, sonrasında ise muhabbet bir süre sonra yavaşladı ve tıkanarak durdu. Bu sessizliği bozan yılan “Ben artık kalkayım, bir arkadaşıma sözüm vardı, geç olmadan onun yanına uğrayayım” diyerek kalktı. İşte yılanın çıngıraklarını toplayıp gidişiyle birlikte kızılca kıyamet koptu ve bizim kadın adama sayabileceği tüm ağır sözlerin hepsini bir çırpıda sayıp, kucağına bırakıp masayı terk etti. Nereye gideceğimi şaşırmıştım, adamın yanında mı kalayım, bizim kadının peşinden mi gideyim yoksa yılanın başını mı ezeyim henüz küçükken… Kararsız bir halde yan masada sigara içmeye devam ettim, kazık çakmış gibiydim ama çok da sinirlenmiştim. Hem çifti yeniden birleştirmek hem de yılanı yok etmek üzere plan yapmalıydım; iyi bir plan olmalıydı ve her şey eski ritmine dönmeliydi. Adam başı önde, umutsuz ve kafası karışmış bir şekilde kafeden çıkarken, ben de kader tanrıçalarının yanına koştum.

Bizimkiler yine birinin ipini kesmekle öyle meşgullerdi ki, önce geldiğimi bile fark etmediler. Kazana iyice eğilmiş, hayatına son vermekte oldukları adamın son hallerini eğlenerek izliyorlardı. Hafifçe öksürerek orada olduğumu bildirdim. Bunun üzerine tanrıçalar da kazandaki görüntüden sıyrılarak bana yöneldi. Bir sorun olduğunu yüzüme bakar bakmaz anladılar, e ne de olsa kaç yüzyıllık ortağız şunun şurasında. Durumu ve yılanı anlattığımda az kalsın Atropos kendine hâkim olamayıp sonlandıracaktı yılanın yaşamını ki, üçümüz zor zapt ettik eli makaslı deli tanrıçayı. Bir süre düşündük ve sonra uygulamaya geçmeye karar verdik; onun alacağı en iyi ders bir daha hiçbir erkeği etkilemeyi bırakın aynalardan ırak bir yaşam sürmek zorunda kalmak olmalıydı.

Bir sonraki güne geçmiştik, bizim çift halen kavgalıydı. Kadın telefonları açmıyor, adamsa umutsuzca sevgilisini aramaya, ona mesaj atmaya devam ediyordu. Yılan işyerinin terasında sigara içip sevgilisine ulaşmaya çalışan adama yanaşırken, tanrıçalar da benimle beraber izliyorlardı. Çatıda gezinmesi ve bize yardımcı olması için çağırdığımız, başarısını sonrasına ayın elemanı olarak ödüllendirdiğimiz kedi ise komutu beklerken etrafta gezinip umutsuzca sevgilisini aramakta olan bizim adamın bacaklarına sürtünüyordu. Yılan adama yaklaştıkça Atropos’un gözlerindeki makas ışıldıyor ancak ipi kesmemek için direnmeye çalışıyordu. Ben yine duvara yaslanmış, sigaramı içerken, Clothe elindeki ipi eğirirken gözlerini yılandan bir an olsun ayırmıyordu. Sonunda mesafe kapandığında adam dünyadan öyle kopmuş bir halde sevgilisini arıyordu ki, yılanın yanı başında bittiğini fark etmedi bile. Yılanın ağzından çıkan adamın ismiyle birlikte, yalnızca bedeniyle terasta bulunan adam ürkerek ani bir dönüş yaptı. Yılan terasın tam ucunda olduğundan önce korkuluğa çarptı, Clothe hiçbir şey olmamışcasına ipi eğirmeye devam etti. Komutu alan kedi yılanın üzerine atladığında, yılan dengesini kaybederek terastan aşağı yedi katlık hızlı bir düşüş gerçekleştirerek betona çarptı. Adam gürültüyü duymuş ancak ne olduğunu anlayamamıştı ki saatlerdir arayıp ulaşamadığı sevgilisi o an telefonu açtı. Tabii bu bir tesadüf mü? Tabii ki değil! Ben oradayken hiçbir şey tesadüf değildir, halen anlamadınız mı? Eros o sırada adamın sevgilisinin kulağına telefonu açmasını fısıldayıp duruyordu benim komutumla. Adam sevgilisinin telefonu açtığını anlayıp kadının sesini duyunca bir an terastan aşağı baktı ancak aldırmadı. Etraftaki esnaf sesi duymuş, betona çarpmış yılanın etrafında toplanmaya hazırlanıyordu ki, sokak köpekleri imdadımıza koştu tek ıslıkla. Esnafı korkutup dağıtan sokak çetesi, henüz ölmemiş yılanın yüzüne saldırdı. Araya süpürgelerle girmeye çabalayan esnaf yılanın yüzünü kurtaramadı. Henüz ölmemiş yalnızca omurgasında kırıklar bulunan yılan, yeni ve artık kolay kolay aynaya bakamayacağı yeni yüzüyle hastaneye kaldırıldı. Biz de çifti son kez kontrol edip durumun kontrol altına alındığından emin olduktan sonra görev yerlerimize geri dağıldık.

Bizim çifte halen ara sıra uğruyorum. Evlendiler, arada kavga ediyorlar yine ama benim müdahale etmeme dahi gerek kalmadan aralarında hallediyorlar sorunlarını, bazen biraz sert geçiyor kavgalar ama bu da hayatın tuzu biberi değil mi biraz da… Hatta aramızda kalsın kavgalı olduklarını hissettiğimde uğruyorum evlerine, asla ama asla geceleri yatağa kavgalı girmiyorlar. Siz de kulağınıza küpe edin; yatağa asla kavgalı girmeyin ve yılanlardan uzak durun zira yılanların ısırığı hat safhada zehir içerir…

Gizem Şimşek Kaya
Önceki İçerikOtto Rapp ve Sürrealist Sanatı
Sonraki İçerikKahramanı Kadın Olan Kitaplar
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments