Ressam İlhan Ergün: “Bininci sefer denemekten vazgeçmek, bin birinci sefer gurur duyacağınız bir eserinizi çöpe atmak demek.”

"Öğrencilik hayatının önemli sayılacak bir kısmını yurt dışında farklı ülkelerde yaşamış biri olarak zaten amacım ülkeme döndükten sonra işlerimi sadece Türkiye’de değil, yurt dışında da sergilemekti."

0

Hem doğallığını, kendi’liğinden çizdiği imajını, duruşunu ve eserlerini çok orijinal bulduğum sevgili İlhan Tolga Ergün ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisi gerçekten yaratıcı, üretken ve çok yönlü bir ressam. Bulunduğu sanat çizgisini de oldukça elit görüyorum.

Açıkçası hiç oyalamak istemiyorum giriş bölümüyle çünkü çok içten ve eğlenceli bir söyleşi oldu. İlhan Bey’in fikirlerini, hayatın içinden anılarını bizimle paylaştığı bu söyleşiyi okuyanların yüzünde tatlı bir tebessüm oluşacağından ve kendi çocukluklarını da anacağından eminim.

İyi okumalar…

İlhan Tolga Ergün, 1990 yılında İstanbul’da doğdu. 2006-2014 yılları arasında Kanada, İngiltere ve İtalya’da yaşayan ressam Concordia Üniversitesi (Kanada), Central Saint Martins (İngiltere), NABA – Nuova Accademia di Belle Arti (İtalya) gibi üniversitelerde eğitim gördü. 2014’de tekrar Türkiye’ye dönen sanatçı kendi atölyesini açarak burada eserleri üzerine çalıştı. Sanatçının özellikle renkleri farklı tekniklerle çalışmaya olan merakı kendisini soyut temalar/ portreler/ manzaralar gibi farklı tarzlarda çalışmaya yönlendirmiştir.

– İlhan bey, sizinle söyleşi yapma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Aslında sizi sosyal medyada bir süredir sessizce takip ediyorum. Gördüğüm en orijinal ressamlardan biri olduğunuz gibi çok yönlülüğünüzü takdir ettim. Yaratıcı yetenekleriniz, ilhamlarınız sınırsız bir şekilde kendinizden taşıyor sanki. Yazılarınız, çektiğiniz fotoğraflar, “Vaktidir Diyorum” adındaki kısa filminiz, resminizin bir single kapağı olması… Birçok sanat dalıyla iç içesiniz ki bu yaratıcılık ve üretkenliğinizin sadece sanatla yetindiğini sanmam. Ruhsal olarak bize biraz kendinizi anlatır mısınız? Sizi böylesine besleyen şeyi merak ediyorum. 

İlhan Tolga Ergün: Çok teşekkür ederim benimle ilgili düşüncelerinizden dolayı. Biraz şaşırdığımı da itiraf etmeliyim çünkü resim dışındaki alanlardan da bilginiz olduğundan haberim yoktu. Çok memnun oldum gerçekten. 

Açıkçası bahsettiğiniz işlerimin bulunduğu sanat dallarında illa ismim geçsin diye ya da o sanat dallarında da bir üretimim olsun/bulunsun diye nasıl özel bir çabam yoksa, bu işlerimi üretmek için de kendimi beslemek adına özel bir mesaim olmuyor. Zaten ilgilendiğim, hayatın doğal akışında üretmeyi sevdiğim ve beni mutlu eden işler bunlar. Elbette sanat dünyası yanında yerel ve global gündemi mümkün olduğunca takip etmeye ve “farkında” olmaya çalışıyorum dünyamızla ilgili. Olan bitenin farkında olmaya çalıştıkça, merak ettikçe ve daha iyiyi, daha güzeli, daha kaliteliyi aramaya ve istemeye devam ettikçe beslenmek çok zor değil.

– Kullandığınız ifadelerde, yazılarda ve eserlerinizde yansıttığınız çocukluk teması da ilgimi çekti. Birçok ressam melankoliden, kendinden kopmaktan ve acılardan bahseder. Sizin eğlenceli tavrınız, maskesiz duruşunuz bana korkusuz geliyor. Duygularınız ve hayatınız konusunda çok açık olduğunuz gibi bunlarla eğlenen ve rengarenk üreten, mizahla farkındalık katıp derin düşündürebilen güçlü bir kişilik olduğunuzu görüyorum.

İnsanlara çocuklukları, çocuk yanlarıyla ve en önemlisi yaşamayı sevmek, bundan sevinç duyabilmekle ilgili ne söylemek istersiniz?

İ.T.E.: Evet, çocukluk temasını gerçekten önemsiyorum. Çocukluk yaşları, çocuk olabilme, çocuk gibi basit düşünebilme konuları ilgimi çekiyor. Tersten bakarsak konuya, koca koca yetişkin ve evrenin sırrını çözmüş gibi yaşayan insanların saatlerce komplike şekilde düşünerek gözlerinin hemen önünde görmediği bir şeyi bir çocuğun görebiliyor ve işaret edebiliyor olması durumu hoşuma gidiyor. Elbette ben de kendimi bu durumda buluyorum zaman zaman. Dolayısıyla bu konuyu sadece atölyeye girdiğimde değil, günlük hayatta da önemsiyorum. 

Yıllar evvel bir Youtube programında duyduğum ve o programın her bölümünde sorulan bir soru vardı ve çok hoşuma gitmişti: “6-7 yaş pantolonunuzu şimdi bulsak cebinden ne çıkar?” idi soru. Bu soruyu ilk sefer duyduktan sonra programın geriye kalan tüm bölümlerini merakla izlemiştim. Çünkü kendi cevabımı verememiştim. Ve programa katılan herkesin bir cevabı vardı. “Bozuk Para.” diyen vardı, “Kesin oraya bir yere bir sakız yapışmıştır.” diyen vardı, “Leblebi” diyen vardı… Benim cevabım yoktu ve kendimi bir şekilde bir şeylerden yoksun hissetmiştim. Çocuk pantolonunun cebinden hiç mi bir şey çıkmaz yani? Ne olursa olsun bir cevabı olmalı gibime gelmişti. Kum bile olabilir sonuçta bu sorunun cevabı. Sonra geriye dönüp düşünmüştüm ve bir cevabımın olmamasının ne kadar normal olduğunu anlamıştım. Çünkü çocukken benim ya elimde kalem önümde de kağıt ya da kolumun altında top vardı. Cebime sığan ya da cebime koyup da bir yere götürebileceğim bir şey yoktu. İlk bir buçuk saniye yoksunluk olarak düşündüğüm şeyin aslında zenginliğim olduğunu anlamıştım ve meslek seçimim konusunda ne kadar şanslı olduğumu hissetmiştim. Ez cümle, çocukluk yıllarının, sonrasında ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık vesaire için çok mesaj içeren bir süreç olduğunu ve herkesin oralarda bir yerlerde, ufacık bile olsa, sevdikleri bir şeyleri bulmalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

– Ne güzel bir farkındalık paylaştınız, yoksunum sanarken bulduğunuz gerçek zenginlik… Aslında benim de bir cevabım olmazdı. Sanırım önemli olan cebimizde ne taşıdığımız değil, çocukluğumuzun kalbinde taşıdıkları… Cevabınız için teşekkür ederim. Peki, yakın zamanda Floransa Bienali’nde resimleriniz sergilendi. Sizin için nasıl bir deneyimdi? Sanatseverlerin resimlerinizle ilgili yorumları nasıldı? İnsanlar, sizin eserlerinizde genellikle hangi duyguları ve mesajları keşfediyor? Çok heyecanlandıklarına ve gözlerini alamadan incelediklerine eminim.

İ.T.E.: Biri bakıp radyasyon alıyorum demişti çok gülmüştüm. Öğrencilik hayatının önemli sayılacak bir kısmını yurt dışında farklı ülkelerde yaşamış biri olarak zaten amacım ülkeme döndükten sonra işlerimi sadece Türkiye’de değil, yurt dışında da sergilemekti. Profesyonel olarak bu işi yapacağım diye kafaya koyduktan sonra işlerimin global alanda da görünürlüğünü sağlamak, Floransa Bienali gibi önemli etkinliklerde tablolarımın sergilenmesi çok kıymetli tabii ki. Devamı gelir diye umuyorum. Planlamalarım, çalışmalarım bu yönde. Türkiye’de de çok değerli galeriler ve etkinlikler var ve onlara da katılmayı çok istiyorum. Zamanla olur diye düşünüyorum. Bienalde ziyaretçilerden gelen çok güzel yorumlar oldu tabii ki. Farklı kültürlerden, farklı bakış açılarından yorumlar almak, alabiliyor olmak çok güzel, çok değerli. Ancak tam olarak neler söylendiğini anlatmam doğru olmaz diye düşünüyorum. Bienalin harika ve gurur verici bir deneyim olarak bende yer ettiğini söyleyerek özetleyebilirim ancak. Oradan çıkarım yapabilirsiniz.

– Radyasyon gerçekten çok iyi hahahah. Eserlerinize maruz kalmanın bir etkisi olduğu kesin. Uzun zamandır Ilochrome adını verdiğiniz bir seriye devam ediyorsunuz. Bize bu seriden bahseder misiniz? Bu seriye ne zaman başlamıştınız? Bu seride bu kadar kaldığınıza göre sizin için önemli olmalı. Nedir sizin için Ilochrome?

İ.T.E.: Türkçe ismiyle de yazayım herkes için: “İlokrom” Benim için ömür boyu sürecek bir proje gibi duruyor. Zaman zaman araya biraz mesafe koyup, sonra “Hadi özleştik beraber bir şeyler yapalım.” diyebileceğim ve hiç kopamayacağım bir arkadaşım haline geldi. İlokrom resmettiğiniz neyse onu renk kullanımıyla konuşturma, hissettirme ve canlandırma anlayışı benim için. Bu bir portre de olabilir, soyut veya manzara resmi de. Aklınıza ne gelirse. Bir tür terapi… 2017’de başladığım bir proje. “İlokrom” serisinin birincisi 6 parça portre olarak sonlandı. Farklı disiplinlerde farklı tarzlar üretmeyi seven biri olarak aslında benim aklımda İlokrom’un birinci serisini bitirdikten sonra devamını getirmek yoktu. Ancak hem ben zaten yaparken çok eğlendim hem de bunun devam etmesini istediğini söyleyen, yorumlarına çok değer verdiğim insanlarla konuştum. Sonucunda ikincisine başladım. İkinci İlokrom serisi şuan üçüncü parçasında duraksama halinde çünkü pandemiyi fırsat bilip hazır zaten her yer kapalıyken atölyemi yıkıp-yenileyip daha profesyonel bir yer haline getirmek için inşaatına giriştik. Yakında çalışmalar bitiminde İlokrom 2 de bir portre serisi olarak muhtemelen yine altı parça olarak sonlanacak. Ancak dediğim gibi bundan sonrakiler bambaşka tarzlarda “İlokrom” serileri olarak gelecekler. İsmin çıkış noktasına gelecek olursam… Monokrom tek renk ve tonları biliyorsunuz. “İlo” benim küçüklükten beri takma ismim. “İlokrom” da ilo ve tonları konseptli benim hayat boyu yol arkadaşım bir proje anlayacağınız.

– İsmi de eserler gibi gerçekten yaratıcı ve anlamlı olmuş. Merakla projenin devamını bekliyoruz. Eğitimlerinizi yurtdışında almıştınız. Türkiye’nin sanatçı yetiştiren okullarına ve öğrencilerine vermek istediğiniz tavsiyeler nedir? Eğitim konusundaki avantaj ve dezavantajları konuşalım mı?

İ.T.E: İki buçuk yılınız falan var mı sadece bu söyleşi için?:) Okullara değil sistemin uygulayıcılarına ve sistemi yaratanlara tavsiye vermek gerekir. Bir kitleye sadece elmayla armutu anlatıp o kitleyi “Gördünüz mü muzun ne olduğunu bilmiyor ya da anlamıyor.” diye eleştiremezsiniz. (Kaldı ki bizde elmayla armutu bile iyi anlatan sayısı az fikrimce). Sadece ülkemizden bahsetmiyorum ama elbette ki çok geride olduğumuzu da düşünüyorum. Gözlerimle de gördüm zaten bunca sene. Dolayısıyla gerçekten faydalı tavsiyeler almak istedikleri zaman ülkemizde ve diğer ülkelerde zaten çok değerli sanatçılar var. Hadsizlik olur benim yapılması gerekenleri anlatmam veya sıralamam. Ancak şunu söyleyebilirim: İnsanoğlunun anlatım yollarının çok fazla alternatifinin olduğunu kabul etmeliyiz. Dolayısıyla bu konuyu sanatçı yetiştiren okullara tavsiye vermek olarak ele alırsak faydalı bir geri dönüş almak için yine ileri bir yaş grubuyla ilgilenilmiş olacağını düşünüyorum. Çok daha ufak yaş gruplarından başlanması gereken bir süreç bu. Her kendini ifade ediş biçiminin saygı gördüğünü anlatabilmek için önemli adımlardan birinin çok ufak yaşlardan bu eğitimlerin verilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Öğrencilere ise tavsiyem çok net: Deneyin. Bininci sefer denemekten yarı yolda vazgeçmek, bin birinci sefer gurur duyacağınız bir eserinizi çöpe atmak demek. Ancak kendinize karşı da dürüst olun. Arkanıza dönüp baktığınızda dürüstçe şaşıracağınız eforlar gösterin. Gerisi gelecektir eğer gerçekten yaptıklarınıza inanıyorsanız. Hikayenize, içinize, geçmişinize, yeteğenize güvenin. Fikirleriniz gerçekten sağlamsa, etraftan duyduklarınızı duymayın. Hahaha! Ama dinleyin onları. Sonrasında insanları yanıltmak keyifli oluyor…

– Haklısınız, sistem konusunda gerçekten konuşulacak ve harekete geçilecek çok şey var. Düşüncelerinizi ve yorumlarınızı değerli buluyorum. Umarım sistemin değiştiğini ve anlattığınız tarzda eğitime yöneldiğimiz günleri globalde görebiliriz. Son cümleleriniz de güzel bir motivasyon oldu öğrenciler için. Okuyup geçilmesi değil dikkate alınması gereken cümleler. Yakın zamanda yer alacağınız organizasyonlar vs sanatseverlere duyurmak istediğiniz bir etkinlik var mı? Yakın gelecekte nasıl işler gelecek, ayrıca resim dışında bir alanda planlarınız var mı?

İ.T.E.: Dediğim gibi İlokrom 2 bitecek öncelikle. Eş zamanlı yürüttüğümüz hikayesi bana ait olan bir dizi projemiz var. Onun üzerine de bayağı bir mesai harcıyoruz. Sonrasında neler olur bilemiyorum. Normalde planlı bir şekilde söyleyebilirdim ama atölyemin inşaatı bitince onun heyecanıyla direkt yeni bir resim serisine yönelmem çok muhtemel. O yüzden şu an kestiremiyorum.

– Dizi projesi beni meraklandırdı. Çalışmalarınızı takip ediyor olacağım. Peki, son soruma geçiyorum. Gerek eserleriniz, gerek ifadelerinizle; siz bu dünyada köklü bir değişim yaratabilecek olsaydınız, dünyaya ne bırakmak isterdiniz? Bu bir mesaj, duygu, felsefi bir düşünce vs olabilir.

İ.T.E.: Hahahahah! Tam köklü bir değişim yaratacağım, gülmem geliyor:)  Adelina Hanım… Afedersiniz sorular zor hakikaten ama tebrik ediyorum sizi. Ciddileşecek olursak herkese mesajım şu olabilir: Büyüdüğünüzü düşündüğünüz an çocukluğunuza dönün, bir işte iyi olduğunuzu düşündüğünüz an çıraklığınıza dönün. Çünkü ancak o zaman merak etmeye devam edebilirsiniz. Bu birinin bana öğrettiği bir şey olmadı, seçtiğim mesleğin bana öğrettiği bir şey oldu.

– Zor sormak istememiştim hahahah. Yani size ve çalışmalarınıza baktığımda kafanızın içinde dönen fikirlerinizi merak ettiğim yerlerden sordum. Yaptığınız ve daha da yaratacağınız işlerin ve eserlerin, hayattaki duruşunuzun iz bırakacağına ve insanlığa kalıcı bir değer olacağına inanıyorum. İlhamınız daim olsun. Sorularım bu kadardı. Tüm ifadeleriniz için çok teşekkür ederim.

İ.T.E.: Gerçekten çok teşekkür ederim. Benim için de çok güzel bir söyleşiydi. Ön çalışmanız için tekrar tebrik etmek ediyorum sizi. İyi çalışmalar.

İçimdeki Çocuk Benim Cumhuriyetim

Altı yaşında bir velet O. Sarı kafa, mavi göz, açık ten… Alman çocuğu gibi takılıyor orada, bazen beynimde, bazen kalbimde… Sanki altı yaşına bastıktan sonra “tamam arkadaş benden bu kadar, ben daha büyümüyorum” demiş gibi. Ya da ne bileyim, etrafındaki herkesin O’na büyümeyle alakalı dediklerine hiç aldırmamış gibi. Kaldı orada velet, büyümedi. Bir iki sene geçince çok farkedemiyor tabii insan, ara açıldıkça anlıyorsun orada birinin olduğunu. On, on beş derken yirmi altıyım ben şu an. Aramızda şimdi yirmi yaş var ve bugüne kadar hiçbir şeyi korumadığım kadar korudum O’nu. Çok az kişiye gösterdim zarar görmesin diye. Dışarı çıkmak istiyor mesela bazen, içeride sıkılabiliyor haliyle, “tamam” diyorum izin veriyorum. Bazen gülümsemelerimle-kahkahalarımla, bazen üzüntümle-gözyaşlarımla, bazen tembelliğimle-dış dünyaya kendimi kapatmamla dışarı çıkmasına izin veriyorum. Ne isterse nasıl isterse… Karşılığında o da bana bu dünyaya neden geldiğimi anlatıyor, üretmem-hayal kurmam gerektiğini hatırlatıyor. Ve ben bir şeyler ürettikçe ve hayal kurdukça, O’nun dışarı çıkmasına izin verdiğim kısmı yeniden hayat doluyor içimde…

Sarı kafa, mavi göz, açık ten… Altı yaşında bir velet O…

Bazen beynimde, bazen kalbimde…

O çocuk benim cumhuriyetim.

 İlhan Tolga Ergün

Önceki İçerikEfe Dikmen’den “Git”e Akustik Versiyon
Sonraki İçerikBob Dylan’ın son 60 yılı rekor bir fiyata artık Sony Music’te
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments