15.7 C
İstanbul
Çarşamba, Ekim 16, 2024

Uzak İklimler

Yaşadığım yer güzeldi.

Üzerinde dağların, ovaların, denizlerin, akarsuların, ormanların olduğu , başını kaldırdığında bembeyaz bulutların masmavi bir gökyüzünde gerindiği uçsuz bucaksız bir serinlik…

Yaratılışım gereği özgürlüğüme olan düşkünlüğüm, hayatımda hangi konu olursa olsun nicellik yerine nitelik peşinde olmam, abartısız yaşayabilme özelliğim huzurlu bir yaşam verdi. Bu huzurda kuşkusuz en büyük pay başkalarının hakkımdaki düşüncelerini hiç umursamadan yaşantımı sürmenin katkısı oldukça fazladır.İnsanlara bu söylediklerim anlamsız gelebilir. Çok iyi biliyorum ki bu cümleler evirip çevrilerek , asıl vurgulanmak istenilen konunun yanına bile yaklaşılmadan onların kulaklarına fısıldanan doğrularla farklı yerlere götürülecektir. Yine yaratılışımın bana verdiği özelliğimle sana diyorum ki; “Acele etme!”

Şimdi bambaşka bir yerdeyim. Alıştığım iklimlerden oldukça farklı bir iklimin sürdüğü bir yer burası. Henüz yeni geldiğim için alışma evresindeyim ama adapte olmam kolay olacaktır. Tüm evren için her yerde ve her şey de iki noktanın varlığını kabul ederim. Başlangıç ve bitiş noktaları. Her ikisi de sancılıdır. Ancak insan bu iki nokta arasını çoğunlukla “keşke” lerle geçirdiğinden tüm yaşamı sancılıdır. İşte bu sancıları hiç anlamadım. Aynı hataları defalarca tekrarlayıp, hiç bir ders çıkarmadan yoluna devam edebilen insan neden acı çeker ki? Çektikleri acılar mı gerçek değil yoksa insanın kurgusu bu mudur? Ve inatla tutunmaya çalışır. Ben ise bitiş noktasına geldiğimde teslim oldum. Tırnaklarımla tutunabilirdim ama yapmadım. Kuytu bir köşe seçip oraya kıvrıldım ve düşüşümü izledim. Bir kuşun kanat çırpması esnasında yere düşen tüyleri gibi ağır çekim bir düşüştü.

Evet insanlarla pek anlaşabildiğim söylenemez. Ama yine de saygımı kazanmış insanlar yok değil. Tanımlamalarla daraltılan dünya da aynı zamanda yanlışlara da imza atabilen insan bu cümlemle beni pek kibirli bulabilir. Tıpkı nankör olarak değerlendirdikleri gibi. Kararlılığımıza ve bağımsızlığımıza olan düşkünlüğümüzü bilmeyen, her şeyi tanımlamalara sıkıştırmış zavallı insanların kısır bakış açısıdır bu. Tüm tanımlamalarla sevgisizliğini, bencilliğini, acizliğini saklar insan soyu. “İtibar etme!”

Sait abi belki de hepimiz dostuydu. Onun balık tutmak için çıktığı seferlerden dönüşünü müjdeleyen takasının sesini çok uzaklardan duyabilirdik. Oysa ben balık hiç sevmem ama Sait abinin dönüşünü izlemek ayrı bir keyifti. Onun sessizliğiydi beni ona çeken. İnsanların durmaksızın bir şeyler anlatmak için kullandığı kelimeler onun dünyasında itibarsızdı . Kedi sessizliğinin erdemini keşfedenlerdendi. Neyi çözmüştü ki insan soyu konuşarak?

Tüm işlerini bitirip kendi köşesine çekildiğinde çoğul yalnızlığında ona eşlik eden radyosuydu. Bir gün o radyonun cızırtılı sesleri arasından yayılan bir müzik çok dikkatimi çekmişti. İnsanlara her şeye rağmen saygı duymamı sağlayan bir müzikti. Hiç bir abartı içermeyen, insanları olduğu gibi ortaya koyan şarkının sözleri ise vurucuydu.

Kimseye etmem şikayet

Ağlarım ben halime

Titrerim mücrim gibi

Baktıkça istikbalime

Şikayet etmeden geçen bir günün huzurunu kaç kişi bilebilir? Söz konusu insansa bu çok zor aslında. Çünkü yaşantısının büyük bir kısmını “keşke” lerle  geçiren insan bunu başarabilir mi?

Başarabilse;

Duyabilir insan da rüzgarı teninde.

Sanem Uçar
RELATED ARTICLES
Abone Olun
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Most Popular