Yaratıcı Fikir: Taze Bitmiş ya da Taze Gelmiş!

0

Elimizdeki bardağı su içmek amacıyla birileri düşünmüş zamanında ve bu objeyi farklı amaçla kullanmak da mümkün. Misal vazo yerine çiçeklere ev sahipliği yapabilir. Bu fonksiyonel değişikliği de yine kaşif ruhlu biri çiçeklerinin solmaması için bulmuştur belki. Amaç dışı bu kullanım çok basit bir seçenek gibi duruyor ama herkes akıl edebilir mi sizce? Bir de kendimizi sınayalım mı? Acaba şu an gözümüze değen ilk üç nesneyi kullanım amaçları dışında başka ne olarak değerlendirebiliriz? Bu egzersizi her gün yapsak yaşamımızda neler değişir, bakmadığımız hangi yönlere bakmaya başlarız? Belki de eski bir eşyamızın yeni bir kullanım alanı ile işlevsellik kazanmasını bile sağlarız. Günümüz koşullarında hayatımızı, iş yapma şekillerimizi kolaylaştıran yaratıcı çözümler için çok yoğun ya da yorgun olabiliriz. Oysa bir kaç teknik ve bilinçli bir disiplinle yaratıcı düşünme konusunda kendimizi geliştirme şansımız var. Çok iyi olduğumuz bir konuysa daha iyisi için neler yapabileceğimize de odaklanabiliriz. Belki de içimize keşfedilmeyi bekleyen bir mucit gizlenmiştir.

Araştırmalar gösteriyor ki yaratıcılık konusunda çocuklar gerçekten müthiş birer öğretmen. Merak duygusunun en yoğun olduğu dönem çocukluk dönemi ve 7 yaşından sonra istisnalar olsa da merak duygumuz körelmeye başlıyor. Çocuklar meraklı olmanın yanı sıra bir yetişkinden daha cesur, özgüvenli ve önyargısız. Kolay pes etmeyen masum inatlarıyla, deneyerek öğrenme konusunda da azimle yol alabiliyorlar. Genelde eğlenmek ve oyun odaklı kalmak üzerine bir bakış açıları ve anda kalmak gibi mucizevi doğal bir yetenekleri var. Aslında çocukken hepimizde olan ancak zamanla körelen özellikler… Şimdi ise eğitimlerle, meditasyonlarla tekrar anda kalma konusunda gelişim kaydetmeye çalışan yetişkinler ordusuyuz. Aslında çocukken sahip olduğumuz özellikleri tamamen kaybetmiyoruz. Çocukluğumuzdaki merak duygusu yeni başladığımız bir iş için tekrar su yüzüne çıkabiliyor. Hatta temiz bir zihinle, önyargısız bakmayı başardığımızda da yeni olasılıklara ve yaratıcı çözümlere daha hızlı ulaşabiliyoruz. Her yaratıcı faaliyetin sinyalleri zihin, ruh, beden üçlüsünün en senkronize olduğu anlarda bize göz kırpıyor.

Tüm bunları sürekli kılmak, en sıradan işimize bile farklı bir hoşluk katmak istiyorsak dikkat etmemiz gereken başka detaylar da var. Zihin çok karmaşık bir yapı ve yaratıcılığın dinç bir zihinle desteklenmesi önemli. Çok yorgun, uykusuz ve dağınık olduğumuz dönemlerde daha sıradan bakış açıları ve yaklaşımlar içinde olma potansiyelimiz artıyor. Özellikle kendimizle baş başa kalacağımız sessiz zamanlar çalıştığımız alana, o dönem elimizde olan projeye farklı açılardan bakmamızı sağlıyor. Dağıtıcı dış etkileri iyi yönetmeyi öğrenmek ve kontrol etmek bu açıdan çok faydalı. Aslında ideali sürekli yapmak olmakla birlikte, özellikle bu dönemlerde ofis, ev ya da okulda elektronik posta, sosyal medya gibi uyaranları belli zaman aralıklarında kontrol etmek ve odağı dağıtmamak bile çok işe yarıyor.

Günlük rutinlerimiz sırasında kendimizi gözlemlemek de önemli. Yaratıcı süreçlerimize katkı sağlayan kişilerle birlikte olmak, süreci destekleyen ortamlarda da bilinçli olarak daha fazla vakit geçirmekle başlayabiliriz. Özellikle de maksimum odaklandığımız anları ve koşulları fark edebilirsek, yaratıcı süreçlerimiz için bu anları çoğaltmak mümkün olacaktır. Yaratıcılığımızı destekleyenlerin yanı sıra körelten koşulları da tanımamız ve bunları da günlük akışımızdan ayıklamamız gerekiyor. Öncelikle mevcut durumu, konuyu, olayı, nesneyi kavramak önemli. Ardından da bilmediklerimizi sorup öğrenmekten, takıldığımız detayları sorgulamaktan kaçınmamak işin püf noktası. Parçalara bölerek, teker teker ilerlemek ve bütün işin ağırlığında sıradanlaşmak tuzağından kurtulmamız mümkün.

Aynı yöne baktığımız herkesten farklı şeyler görmek istiyorsak bildiğimiz kısa yolların güvenli sularından ayrılmamız gerekebiliyor. Yaratıcı yıkım yoluyla eski olana teşekkür ederek yeni yaklaşımları deneme cesaretini de gösterebilmeliyiz. Denenmiş bir yöntemi farklı bir departman, sektör veya öğrenciysek ders için denemek de yine işe yarayan yollardan biri. İçecek firmalarının süper marketlerde tattırma yapmaları ile parfümlerin deneme boyları aynı amaç için düşünülmüş. Sektör farklı olsa da deneyim yolu ile ürünü sattırmak hedefi ortak.

Aslında yaratıcı fikir için zaman, kaynak gibi koşulların yetersizliğinden şikayet ettiğimiz dönemlere özellikle daha fazla dikkat kesilmeliyiz. Zira en dahiyane fikirler, zor koşullar altında zihnimize üşüşebilir. Daha da iyisi; problemin kendisi, çözümün bir parçası olabilir. Hem kendi içimizdeki yaratıcılığı hem de ekibimiz ya da çalışma arkadaşlarımızın içindeki yaratıcılığı ortaya çıkarmak için yapabileceklerimize kişisel katkılarımız da olacaktır. Yeterli gözlem, merak duygusu, cesaret, ezberlerden kaçmak, özgün olmak ve özgün olunmasını desteklemekle başlayabiliriz. “Fikrim geldi” türü anları çoğaltmak için beyin fırtınası gibi yaratıcı düşünme tekniklerini her zaman kullanabiliriz. Ancak bu pratikleri yaparken de cesur davranmak, farklı ve denenmemiş olanı bulmaktan kaçınmamak çok önemli.

Yaratıcı düşünceyi sadece iş ve okul yaşamımız boyunca kullanmıyoruz. Kişisel süreçlerimiz için de her zaman bize yeni yollar açabilen bir yaklaşım. İletişim kurma alışkanlıklarımıza bile yaratıcı çözümlerle yaklaştığımızda yaşam kalitemize olumlu katkısını görebiliyoruz. İster nesnelerin yeni kullanım yollarını deneyelim, ister sunum tekniğimize yeni yaklaşımlar katalım, ister ders çalışma yollarımızı değiştirelim ister hep yaptığımız kurabiyeyi farklı bir tatla pişirelim; hepsi düşünce yapımızda yeni açılımlar yapacaktır.

Eve gittiğimiz yolu değiştirmek üzerine yapılan öneriyi duymuşuzdur. Yol değiştiğinde olasılıklarımız da değişir. Karşımıza çıkanlar, bize selam verenler de değişir. Değişimin gücü bizi dinamik tutar, zihin işledikçe ışıldar ve yeni bağlantılar kurar. Her yeni bağlantıyla bakış açısını günceller. Aklımıza bile gelmeyen çözümler, planlar yeşermeye başlar. Ezberden olmayan her yaklaşım, anda kalmanın büyüsü ile birleşince yaratıcı fikirlerin ilham perisinin de kendimiz olduğunu fark ederiz.

Tuğba Uzüğüten
Önceki İçerikKerem Ozan Bayraktar’ın kişisel sergisi: “Kayalar ve Rüzgârlar, Mikroplar ve Kelimeler”
Sonraki İçerikYazar Aslı Erdoğan’ı gururlandıran ödül: Vaclav Havel Kütüphane ödülü
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments