Reyhan’ın Hikâyesini Anlatabilmek: “Şahsiyet”

"Şahsiyet, Agah Beyoğlu’ndan bir seri katil çıkarırken asla bir kahraman yaratmadı. Onu tüm zaaflarıyla, korkularıyla, geçmişte sessiz kalarak belki de bir anlamda suça ortak olmasıyla yansıttı ekrana."

0

Dizilerin dijital platformlarda yayınlanmaya başlamasıyla televizyonda karşılaşılan süre, otosansür, hikâyeyi anlatma koşulları gibi birçok soruna karşı alternatif bir mecrada neler yapılabileceği gündeme geldi. Televizyon dizilerinde yer verilemeyip de dijital platformlarda özgürleşeceğimiz alan, küfür vb konularda getirilen kısıtlamalar mıydı? İlk dijital dizilerimizden Masum’da rol alan Tülin Özen, o dönem verdiği bir röportajında dizilerde işlenen konular ve kullanılan tümceler açısından kısıtlamalardan söz ederken şunları söylemişti: “Bu sadece küfretmek, küfretmemek meselesi değil. Özgürce küfretmek için internette dizi yapmıyoruz. O kadar aç değiliz küfre ama seçeceğin konular, koyabileceğin ilişkiler, bunları konuşma şeklin olarak çok daha özgürsün internette”. Çok doğru bir yerden yaklaşıyordu Tülin Özen, internette bir hikâyeyi anlatma olanaklarına. Tersi bir bakış açısı, gündelik hayatta defalarca duyduğumuz ve çoğunda da kadınların aşağılandığı küfürleri, bu sığlığı, internet ortamına taşımaktan başka bir şey olmayacaktı. Oysa madem sistemin bazı dinamiklerinden uzakta bir iş üretme fırsatı vardı, bunu iyi değerlendirmek ya da kolaya kaçmak gibi iki yol vardı dizileri üretecek ekiplerin önünde.

Türkiye’de yavaş yavaş dijital ortamda diziler yayına girdiğinde aralarından biri daha farklıydı. En azından bir izleyici olarak kendi adıma daha özeldi; çünkü anlatmak istediği hikâye, hem suya sabuna epeyce dokunuyordu hem de bu hikâyenin gerçekten özgürce anlatılması gerekliydi. Yönetmenliğini Onur Saylak’ın yaptığı, senaryosunu Hakan Günday’ın yazdığı Şahsiyet, yalnızca yayınlandığı 2018’in değil, son yılların da en özel, ayrıksı işlerinden biriydi. Polisiye kurgusuyla izleyiciyi çekti ama “Katil kim?” sorusunun peşine takılan, edilgen bir izleyici kitlesi oluşturmak değildi derdi ve daha başından katili bize tanıttı: Agah Beyoğlu. Haluk Bilginer’e Emmy Ödülü’nü kazandıran Agah karakteri, aslında hikâye boyunca karşımıza çıkan diğer karakterler gibi, hem yazılırken hem canlandırılırken eksiksiz işlendi. Karakterler kâğıt üstünde kalmayıp can bulurken hikâye de izleyiciyi sarsmaya başladı. Bu yüzden izleyici, ilk bölümlerden itibaren katilin değil, “neden”lerin izini sürdü. Maktuller kimlerdi? Aralarında nasıl bir bağlantı vardı? Kambura, yıllarca hangi suçların örtbas edildiği bir kasaba oldu? Hangi zihniyet orada ve erkin elinin uzandığı her yerde varlığını korudu?

Şahsiyet, Agah Beyoğlu’ndan bir seri katil çıkarırken asla bir kahraman yaratmadı. Onu tüm zaaflarıyla, korkularıyla, geçmişte sessiz kalarak belki de bir anlamda suça ortak olmasıyla yansıttı ekrana. Agah’ın korkuları ve öncelikleri, çoğunluk için çok tanıdıktı. Reyhan’ın günlüğü eline ulaştığında suçların ifşa edilip suçluların cezalandırılmaları için bir adım atmak yerine “Beni ezip geçerler.” korkusuyla susması, o an için yalnızca kızı Zuhal’i oradan uzaklaştırıp kurtarmanın derdine düşmesi, çok insanî gibi görünse de sorgulanması gereken seçimlerdi. Şahsiyet, korkan Agah’ın, kendine bir fiyat biçtiren Firuz’un ve tüm Kambura’nın karşısına hiçbir suça ortak olmadan kendi yaşamını, mesleğinde yaptıklarını, yapamadıklarını sorgulayıp susmayan bir Ateş Arbay karakteri koydu. Bu karşıtlıkla ve Agah’tan bir kahraman yaratmak yerine bu yanlış seçimlerini ve sonuçlarını göstermekle izleyicinin de bir vicdan muhasebesi yapmasına olanak tanıdı. İzleyici, Reyhan’ın günlüğü eline geçse Agah’ın yirmi yıl önce yaptığı gibi susar mıydı yoksa gerçeklerin açığa çıkması için mücadele eder miydi? Şahsiyet, izleyiciyi çoğu zaman huzursuz edecek bunun gibi sorgulamalara da sevk etti ve bu yüzden kolayca izlenip tüketilen bir dizi olmadı. Ana akımda kişilerle örülü bir hikâye karşısında edilgen konumda bulunan izleyici kitlesinin beklentilerini göz etmeden özgürce anlattı derdini. İşte bu anlamda özgürdü Şahsiyet.

Hikâye ilerledikçe ele aldığı çocuklara yönelik cinsel şiddet konusunu da özgürce işlediğini gördük. Nedir bu özgürlükten kastım? En önemlisi, şiddeti failin değil, şiddete maruz kalanın yanında durarak vermeyi tercih etti ve bunu başardı. Bu tür suçların bireysel değil, çoğu zaman kolektif işlendiğini, suça tanıklık edenlerin susmaya hazır olduklarını ve evet, her yerin suç mahali olduğunu bütün girift ilişkileri ifşa ederek gösterdi. Sonlara doğru Agah ile Firuz’un çözüldükleri sahneyi hatırlayın mesela. Suçun, failin ve bu şiddete maruz kalanın bir değil, birden fazla olduğunu anlatırken faillerin işledikleri suçları örtbas eden bir zihniyet ve yapı oldukça Reyhan’la aynı şiddete maruz kalan çok fazla kadın ve çocuk olacağını hatırlattı izleyiciye. Daha başında ne demişti? “Şahsiyeti hatırla!”. Şahsiyet, çoğu izleyicinin hatırlamaktan korktuğu her şeyi hatırlattı. Dizideki kurmaca mekân Kambura, aslında gerçek yaşamda hepimizin yaşadığı, bildiği, duyduğu mekânlardan biriydi. Orada yaşayan yalnızca suçlular değil, sessiz kalanlar da çok tanıdıktı, hatta belki izleyicinin kendisiydi. Sanki şöyle bir soru fısıldadı Şahsiyet, izleyicisine: “Hatırla! En son hangi suçun örtbas edilmesinde bir araç oldun?”

Şahsiyet’i baştan sona iki kez izledim. Çoğu sahne, diyaloglar aklımda. Kimilerinin bahsettiği gibi internet ortamında dizi yapmanın tek amacı özgürce küfretmekse Şahsiyet, böyle bir özgürlük peşinde değildi. Şimdi diyalogları düşündüğümde aklıma gelenler arasında küfürlü bir örnek yok. Agah’ın finalde kızı ve torununu uğurladıktan sonra söylediklerini hatırlıyorum örneğin ya da torunu Deva’nın kız arkadaşına Jean-Leon Gerome’un Pollice Verso tablosu karşısında anlattıklarını. Haluk Bilginer’in Emmy Ödülü’nü alması, yıllardır oyunculuğunu bilenler için beklenmedik bir gelişme değildi ve şunu da rahatlıkla söylemek mümkün: Şahsiyet’in kadrosunda ilerleyen yıllarda yurtdışındaki festivallerden ödülle dönecek başka oyuncular da var. Bence burada değerli olan, Şahsiyet gibi bir diziyle ödül alınması ve dünya standartlarında bir işin bu ödülle birlikte yeniden gündeme gelmesi. Şahsiyet dizisinin oyuncularından Müjde Ar, geçtiğimiz yıl İzmir Kitap Fuarı’na katıldığında Onur Saylak yönetirse ve Hakan Günday yazarsa yeniden bir sinema filminde rol alabileceğinin sinyallerini vermişti. Yalnızca izleyici değil, oyuncular açısından da memnuniyetle karşılanan Onur Saylak & Hakan Günday işbirliği umarım daha uzun yıllar devam eder ve bize özgün, özgür, gerçekten kayda değer bir meselesi olan hikâyeler anlatırlar.

Baran Barış
Önceki İçerik“Galeri Birzamanlar” iki sergi ile açılıyor
Sonraki İçerikAhmet Altan, Andre Malraux Ödülü’ne layık görüldü
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments