Şeytan Ayrıntıda Değil, Melekler Şehri’ndeymiş: “Lucifer”

0

Melekler Şehri’nin gece ışıkları ve okyanus görüntüleri eşliğinde, tüm dinlerin yasakladığı her şeyin savunucusu şeytanı sevmeye hazır mısınız? Hazır olmasanız da mahsuru yok izledikçe seveceğinize garanti veriyorum. Kafanızı gündelik dertlerden uzaklaştırmak ama bildiğiniz her şeyi de tepetaklak etmeye bu fantastik polisiye ile başlayabilirsiniz. Aslında bu kadar sınırlı bir tanımlamayı da hak etmeyen dizi boyunca, bunlara ilave olarak psikolojik, komedi ve dini öğeler de mükemmel bir şekilde iç içe geçiyor.

Bir kere bildiğiniz şeytanla karşılaşamayacaksınız. Son derece yakışıklı, eğlenceli hatta iyilik yapanların yanında bir karakterimiz var. Kanatlarını kesecek kadar asi, metaforların derinliğini fark ederseniz de kendi deyimiyle babasına kızıp tüm bildiklerini değiştirmeye teslim olacak kadar da cesaretli. En büyük kusuru kibri. Tanıdık gelmeye başladı mı hikaye? O zaman arkanıza yaslanın ve “The Sandman” çizgi romanında Lucifer karakterini yaratan yazar Neil Gaigman’ın hayal ettiği forma bakalım. Kendisi, İngiliz şarkıcı David Bowie’den ilham almış. Çizgi romandaki çizimler fiziki olarak Bowie’yi andırsa da, dizi karakteri olan Lucifer’ın fiziksel bir benzerliği bulunmuyor ancak müziğinin etkisi görülüyor. Mükemmel piyano çalan ve şarkı söyleyen bir şeytanla karşı karşıyayız. Bir de muhteşem İngiliz aksanı ile “detective” dediği anda, dedektif kelimesini farklı bir tarzda söylemeniz mümkün olmuyor zira kulağınıza çok hoş gelmeye başlıyor.

Dizi aslında Fox tarafından yayınlanmaya başlamış ancak popüler olmasına rağmen yayından kaldırılmaya karar verilince, Netflix 4. sezonu ile izleyicilerin beğenisine sunmuş. 5. sezonun yolda olduğunun müjdesini de vermekle beraber, hayranlarını üzecek bir bilgi olarak, son sezon olduğunu da söyleyelim.

Hikayenin en başında, canı sıkılan şeytan Lucifer Morningstar, dünyaya inerek Los Angeles’a yerleşir. Lux isimli bir gece kulübü işletmeye başlar. Yaşamı; para, uyuşturucu ve seksin en kalitelisi sunumu altında dejenere olan tüm üçüncü boyut kavramlarla doludur. En büyük destekçisi Maze ise aslında bir ifrittir. Erkek kardeşi yine bir melek olan Amenadiel ise cehenneme dönmesi için ikna turlarındadır. Fazla fantastik geldiyse dizinin en önemli karakterlerinden biri olan psikolog Linda Martin’in de işe dahil olması ile dizi psikolojik öğelerle buluşmaya başlıyor. Öncelikle bir çıkar ilişkisi olarak başlayan iletişim, sonrasında karşılıklı ve derinlikli farkındalıklarla boyut değiştiriyor.

Gelelim hikayenin esas kızına. Güzel, zeki ve akıllı dedektif Chloe Decker, tabiri caizse Lucifer’in tüm ayarlarını bozuyor. Bir tanıdığı öldürülen Lucifer’in yolu Dedektif’le kesişince, insanların gizli arzularını söyletebilme yeteneği de ortaya çıkıyor. “Tell me what do you desire?” şeklindeki meşhur repliği sayesinde, suçlularla masumları ayrıştırabiliyor. Bu yeteneği de LAPD Cinayet Büro Amirliği’nde, Dedektif Decker’ın yanında danışman olarak çalışmasını sağlıyor. Güzel Chloe böylece hayatına girince, ilerleyen bölümlerle, karşılaşmalarının da aslında ilahi planın bir parçası olduğunu kavrıyoruz. Chloe’nin üzerindeki etkisini tanımlayamayan Lucifer, bu duruma dirense de her şeyi sorgulamaya başlıyor. Zaman zaman ikilinin, birbirlerinin dengeleri üzerinden aydınlanma hallerine tanık oluyoruz. Kadın karakterimizin dürüst, güvenilir tavırları ve doğal halleri Lucifer için yeni bir his aleminin kapılarını da aralıyor. Bizim yenilmez, tüm zevklerin en üst boyutlarında yaşamayı adet haline getirmiş olan Lucifer’ımız, Dedektif Decker’ın yanında ölümsüzlük de dahil tüm üstün güçlerini kaybediyor.

Chloe ise aktrist bir annenin kızı hatta gençlik hatası olarak nitelendirdiği bir filmi mevcut. Polis babasının vurularak öldürülmesinden sonra polis olmaya karar veriyor. Eski amiri Dan aynı zamanda eski kocası ve kızı Trixie’nin de babası. Bazen Dan, Chloe ve Lucifer arasındaki duygusal dengesizliklere ve karmaşık bir durumun nasıl insana yakışan bir formülle düzelebildiğine de şahit oluyoruz. Özellikle LAPD adli tıp uzmanı Ella Lopez karakterinin, pozitif ve neşeli kimliği ile bazı bölümlerin uhrevi içeriğine, masumane dünyevi göndermeleri de dikkate değer. Aslında derin okuma yaptığınızda, dizinin genelinde bu tür bir beşinci boyut enerjisi seziliyor. Suç işletmek için yemin eden ve insanın kabusu haline gelen şeytanın da aslında iyilik için yaratıldığına inanmaya başlıyorsunuz. Zaten Lucifer’in dünyada en gıcık oldukları da kendi günahlarının suçunu şeytana yükleyen insanlar. Biraz düşününce pek de haksız sayılmaz değil mi?

Dizi, ilahi planda iyi ve kötü yoktur, her şey planın bir parçasıdır. Kötü bile iyiye hizmet eder yaklaşımlarının bazen esprili, bazen metaforik bazen de saçma geldiği sahnelerle örülü. Dizinin bana göre en kritik karakteri Lucifer’in annesi Charlotte. Aslında anne bu kadının bedenini kullanıyor ama arada geçen süreç oldukça değişik. Dini bilgiyle izlendiğinde “tövbe tövbe” diyerek bırakabilirsiniz. Sadece dizinin vermeye çalıştığı insani mesajlara odaklandığınızda favorileriniz arasına alabilirsiniz. Üstelik Lucifer karakterini canlandıran Tom Ellis de oldukça dindar bir ailede yetişmiş; kız kardeşi rahibe, amcası da vaftizci bir papaz. Ellis ise Lucifer’i, “Büyük bir teolojik tartışmadan” ziyade “Hicivsel bir telafi hikâyesi” olarak gördüğünü belirtiyor.

Yaşamın içinde konfor alanlarından çıkamadığımızda kendi gelişimimizi baltalıyoruz. Gurur ve kibir ile özsaygımızı zedeliyor, muzicevi karşılaşmalara bile sırtımızı dönebiliyoruz. Hikaye içerikleriyle Lucifer, hem eğleneceğiniz hem de derin düşüncelere dalacağınız sahneleri harmanlamış. Her bölüm bir cinayet kurgusu ile polisiye içeriğini de koruyor. Tüm sezonları üst üste izlemek yorabilir ama arada izlediğiniz dizilerin içine hoş vakit geçirmek üzere serpiştirerek izlemeye başlarsanız bu fantastik polisiye serüvene merak içinde devam edebilirsiniz. Lucifer önyargıyla yaklaşıp fanatiği olduğum bir Netflix dizisi. Benden söylemesi; siz de bir Lucifer fanatiği olabilirsiniz. Zaten pek ortası olmuyor. Ya seviyor ya da nefret ediyorsunuz. Korkutucu kırmızı gözleri ile bir parça tırsmanıza sebep olan kısıtlı sahnelerin dışında, insana ait tüm duyguları deneyimleyen bir melek karakterin işlendiği dizi için de bu inişli çıkışlı haller gayet normal.

Şimdi en derin arzunuzu düşünün ve Lucifer izlemeye başlayın.

İyi seyirler…

Tuğba Uzüğüten
Önceki İçerikBilim insanları 13,8 milyarlık hikâyeyi anlatabilecek galaksi ve karadelikler keşfettiklerini açıkladılar!
Sonraki İçerikEdiz Hafızoğlu’ndan “Şimal Yıldızı / Son Kore Gazileri” Belgesel Albümü
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments