Türünün Tek Örneği; Elektrikle Çalışan Bir Dâhi; “Nikola Tesla”

0

TESLA BİR ŞİMŞEK OĞLAN

Güneşi yanmayan akşamlarda

Biraz da zorunluluktan

Ve daha çok da üşümekten

Uyuyakalınan saten nevresimlerin

Tam da kıvrımlarında biterdi

Yüze değmeyen

Mantar mantar bulutlar

 

Ne zaman bir gök gürlese

Alır giderdi başını

Yatakta bir panik havası

Sonrası malûm;

Derin uykuların ayrımı

Yüzde biten şimşekler

Ve donakalan bir Tesla yaratımı…

Antik Yunan’da yaşasa, Zeus’un şimşekleriyle kutsanmış bir acayip üstün varlık olarak görüleceği kesin. Hatta kendisine Zeus’un oğlu diyenlerin ortalıkta cirit atacağı da kesin. Hem neyi eksik ki insan beynindeki tanrı yaratımlarından, orada burada bitiveren ayin kakmalı hologramlardan? Ha, devir pek bir geriye sarmış durumda ve elektrik bile yok daha ortada… Olmaz olur mu; elbette var ama ne kıvılcımları gün yüzüne çıkabilmiş ne de hayat veren dokunuşları.

Geliyoruz Antik Yunan’dan günümüze… Yok, o kadar gelemiyoruz maalesef; iki asır öncesinde bir yerlerde sabitlemek gerek skalayı. Rakamla 1856 iyi bir nokta mesela. Ne mi var o noktada; Nikola Tesla’nın doğum tarihi. Hani şu “Antik Yunan’da yaşasaydı, bilmem ne olurdu…” şeklinde kendisine methiyeler düzülen varlığın. Yer Sırbistan’da bir kasaba. Noktanın nokta atışı ise 10 Temmuz. Beş çocuklu bir aile. Bir ağabeyi, üç de kız kardeşi var Tesla’nın.

Henüz beş yaşındayken bir çocuğun başına gelebilecek en trajik olaylardan birini yaşar Tesla. 12 yaşındaki ağabeyi attan düşer ve ölür. Ağabeyinin ölümü yetmezmiş gibi, atı ürkütüp buna sebebiyet verdiği düşünülen Tesla, olaydan sorumlu tutulur; ne beş yaşında olduğuna bakılır ne de yaşadığı derin travmaya! İnsanlar neden onmaz kere onmaz beyin hasarlarıyla donanıp kuşatılıyor sanıyorsunuz; işte böyle! Ne de doğru ve yerinde söylemişsiniz öyle; “İnsan insanın cehennemidir!” diye, güzeller güzeli varoluşçuluğun yıkılmaz kaleleri.

Şizofren mi oldu peki şimdi henüz beş yaşındaki körpemiz Nikola Tesla? Olabilir, neden olmasın… Üstüne bir de kahır bela bir eşantiyon; biricik ağabey terk-i diyar eyledi. “Ne kadar da kötü bir dünyaya geldim böyle; ne menem bir gezegen burası öyle ya da böyle!” demez mi peki insan? Elbette der, niye demesin?

Anneye ve babaya bakalım biraz biz. Uzaklaşalım Tesla’dan. Baba bir papaz. Anneyse ele gelen her türlü alet edevatı tamir edebilen, hatta ufak çaplı buluşlara imza atabilen, alışılmışın çok ötesinde bir hüner insan; erkek egemen sistemin gözüne gözüne sokarcasına üstelik. Anne genler baskın Tesla’da; çok açık bu. Üstelik el becerisi ve zekâ, diğer kardeşlere oranla hoyratça dağılmış bünyesinde. Baba tarafından dine meyleden genlerse bir şekilde bertaraf edilmiş; ki bu, bilim adına büyük kazanç! Beri yanda tarih de boş durmamış zaten; bunu haklı çıkaran izlerle dolup taşmış ve iyi iş çıkarmış doğrusu.

Din eğitimi almasını isteyen babasını ancak ölümcül bir hastalığın pençesindeyken ikna edebilmiş, annesiyse o çok istediği bilimin kollarına atılmasını sonuna kadar desteklemiştir. Dinsel uyuşturulmaların etkisinden kıl payı kurtulan ve bilimin uçsuz bucaksız otlaklarında dörtnala koşturan yaşamlara ithaf niteliğindeki hayatı aslında yeni yeni başlıyordur Tesla’nın…

19 yaşına geldiğinde, Avusturya Graz Teknik Üniversitesi’nde elektrik üzerine mühendislik eğitimi almaya başlar Tesla. Amacına ulaşmış gibi görünse de, asabi ve asosyal kişiliği peşini bırakmaz ve giderek soğur, giderek uzaklaşır insanlardan; aynı paralellikte okulundan da tabii. Diploma alamasa da, üç yıl boyunca devam eder buradaki eğitim hayatı. Öncesinde son derece sağlam temeller üzerine atılmış matematik ve fizik bilgisi de iyice perçinlenir burada. Öte yandan, yabancı kaynakları, gelişen ve değişen bilim literatürünü takip edebilmek adına anadili olan Sırpça ve aile içinde sıklıkla kullanılan Almancaya ek olarak, dil haznesine İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı da ekler.

İkinci durak Prag olur üniversite hayatında ve Charles Ferdinand adlı üniversitede kaldığı yerden devam eder eğitim hayatına. Bir yanda matematik ve fiziğin hâkimiyetinde fen bilimleri deneyleriyle, öte yanda öğrendiği yabancı dilleri pekiştiren gündelik konuşma pratikleriyle doludur yaşamı. Ancak ne yazık ki neredeyse hiç insan yoktur bu yaşam dilimlerinde. Tatsız tuzsuz bir pastadan farkı yoktur yaşamının. “Pastada tuza ne hacet?!” diyenler ve bilim açısından gerekli bir yoldur aslında bu. Vakit de yoktur üstelik. Ortada keşfedilmeyi, elektrikle yüklenmeyi ve tekdüze hayata alternatif olmayı bekleyen onca şey dururken üstelik.

Ve fakat o da ne?!. Sırası mı şimdi baba yitiminin?! Daha okulu bitirecek, güzel güzel ve bilimsel bilimsel şakıyacaktık daha! Beklenen son; üniversiteyi bırakıp, Prag’ı terk eder Tesla. Neredeyse tüm bağlarını koparır baba ocağından. Yeni durak Paris’tir. Paris’te bir telefon şirketidir yeni durak. Pek de bir şey değişmez hayatında; bilime yakın, insanlardan uzaktır yine. Ve her zamanki gibi elektriktir yegâne çalışma alanı, depresyondur en yakın arkadaşı…

Paris’te kaldığı süre boyunca hiç de tasvip etmediği ve enerji israfı olarak gördüğü doğru akım üzerine çalışmalar gerçekleştirir Tesla… Doğru akım motor dinamoları için dönüştürücü ve kontrol edici cihazlar icat eder. Neredeyse hiç yankı uyandırmaz, hatta hiç ses getirmez bu buluşlar. Zaten umurunda da değildir; mevzu doğru akımdır zira.

Şaşmaz bir şekilde dosdoğru ilerleyen, alabildiğine sıradan, alabildiğine sıkıcı ve biteviye hayatların karşısında, alternatif bir yaşam formu gibi boylu boyunca uzanmaktadır Tesla. Hiçbir şekilde parıldamaz belki ama, arada bir çakan şimşekleri ve oraya buraya düşen yıldırımlarıyla buradayım der adeta. Yaratıcı zekâsı ve çalışma azmi inanılmaz boyutlardadır.

Evet; insandan, sesten, sedadan ve hatta duygulardan ırak tam bir buzdan adamdır belki ama, teknolojinin günümüzdeki noktaya ulaşmasını sağlayan en önemli adamdır aynı zamanda Tesla. Kafasındaki şeyse, gezegeni doğru akım illetinden kurtarmak ve elektriğin öncülüğünde alternatif akımla yol alan çok daha hızlı bir uygarlığın kapılarını açmaktır.

Söylediğine göre, ilham perilerinin ziyaret anı son derece şaşırtıcı bir düzlemde vuku bulur bünyesinde Tesla’nın. Akıl sır ermez fikir ve buluşlarını doğurma yolunda, gözleri tamamen kapalıyken teşrif etmeye başlarlar: Önce kopkoyu bir gece tonudur ortalık. Renk açılmaya başladıkça, üzerine doğru gelen yeşil ışık bukleleri belirmeye başlar. Topu topu birkaç saniye geçse de zaman esnemiş ve doğumu izlemeye koyulmuştur. Sağ tarafından başlayarak vücudunun her yanını saran ve yeşilden altın sarısına dönüştükçe giderek daha da belirginleşen ışık huzmeleri birbirini keserek ilerler. Sonrasıysa bir renk cümbüşüdür. Birbirine yönelmiş dik bakışların ışık saçan, çarpışan ve parıldayan dansıdır sonrası. Sağ cenahtan başlayan görüntüler ayini, doğumunu tamamlayıp sol cenahtan hızlıca uzaklaşır. Yerini alan şeyse, boşluğun rengi ve ifade biçimi gridir. Boş gelmemiş, bulutlarıyla birlikte teşrif etmiştir gri. Artık önünde iki yol vardır bu yaratım sürecinin: Ya gri bulutlar arasında beliren nesneler ve insanlar bütününü şekillendirip, onlara yön verecek ya da bunların üzerinde bile durmayıp, istemsizce hepsini söndürecektir… Bilinç yitimi anı ve yeni bir buluşun yeşerip fışkıracağı aydınlanma anı şuursuzca yan yana uzanmaktadır… Bayılma/uyku ya da yepyeni bir fikir, yepyeni bir buluş, ne çıkarsa bahtınadır gerisi.

Bu beyin ışımalarının çıkışlarından birinde, insanlığa gelmiş geçmiş belki de en büyük katkıyı sağlayacak en önemli buluşuyla karşı karşıya gelir Tesla. Elektriğin çok uzak mesafelere kablosuz bir şekilde iletimidir bu. Elbette ki doğru akım değil, alternatif akımdır yol. Gerçekleştirdiği deneyde, 40 km. kadar mesafeden yirmiden fazla ampulü kablosuz bir şekilde yakmayı başarmış, elektriğin iletiminde kabloya gereksinim olmadığını kanıtlamıştır. Parıltısına göbek kordonsuz bir şekilde gözlerini açan ampullerden biri de Tesla’nın elinde durmaktadır. Ancak ne var ki, kendisini parasal yönden destekleyen ve en başat finansörlerinden biri olan J. P. Morgan adlı girişimcinin sahip olduğu enerji iletim şirketinin batacağını anlaması ve mali desteğini kesmesi sonucunda, proje hiçbir zaman hayata geçirilememiştir.

Bir düşünsenize!.. Alternatif akımın açtığı yolda, ta o zamandan beri elektriği kablosuz ve ücretsiz kullandığınızı bir düşünsenize!.. İnsanlığın, uygarlığın ve en uç boyutta da evriminin katedeceği mesafeyi bir hayal etsenize!.. Büyük boyutlarda kontrolsüz ve denetimsiz kullanımlar ve bunların önüne geçilemez, telafi edilemez sonuçları elbette ki olacaktı ama onlar bile teknolojik gelişmelerin baş döndüren hızı karşısında anlamsız ve önemsiz kalacaklardı. Bireyi yadsıyan toplum bilinci, ölümcül bir zehirdir ve insanlık bunu anlayana dek teknoloji bile sömürü malzemesi olmaya devam edecektir.

Ani kararlarla ivmelenen kabına sığmaz doğası, 1884 yılında neredeyse meteliksiz bir hâlde mühendislik de dâhil her şeyi geride bırakıp, gemiyle ABD’ye gitmesine ve New York’a yerleşmesine vesile oldu. Tüm çalışmalarına bıraktığı yerden devam etmeye sonuna kadar kararlıydı Tesla. Peki, neden doğru akıma takmıştı? Ne yapmıştı ki doğru akım ona? Doğru akıma taktığı falan yoktu… Sadece mühendis ve yaratıcı kafasıyla her şeyi olabilecek en pratiksel ve ekonomik bir düzlemde düşünüyor, ona göre planlar yapıyordu. Geniş ölçekli doğru akım kullanımlarında direnç kayıpları o derece büyüktü ki, elektrik iletimi için birkaç kilometrekare başına yeni bir santrale gereksinim duyuluyordu. Bunun anlamı da katlanarak artan maliyet ve çok büyük boyutlarda enerji kaybı demekti. Astarı yüzünden pahalı bir elektrik iletim yönteminin elbette ki öyle bir bünyede yeri olamazdı.

Elektriğe dair ortaya koyduğu yeniliklerinin ve buluşlarının ardı arkası kesilmiyordu Tesla’nın. Bunlar için aldığı patentler birbiri ardına yığılmaya devam ediyordu. Parayı elinde bulunduran sermaye sahiplerinin kısa sürede dikkatini çekmiş, ondaki inanılmaz ışığı fark eden ve bundan yararlanmak isteyenlerle kuşatılmıştı etrafı. Onlardan biri olan A.K. Brown adlı yatırımcı, Tesla için Broadway’de büyükçe bir laboratuar inşa etmiş, jeneratörler, transformatörler, iletim hatları ve motorları gibi ışık kaynaklarını ve dönüştürücülerini içeren büyük çaplı ve yenilikçi projelerin hayata geçmesinde önayak olmuştur. Hepsi de bir devrim niteliği taşıyan bu buluşları arasında özellikle üç fazlı sistemler büyük yankı uyandıracaktı.

Birkaç yıl gibi kısa sürede sayıları 18’i bulan patentlerine Avrupa’dan alacağı yenilerini ekleyecek, onla aynı kulvarda gitmeyi hedefleyenler için ne denli erişilmez olduğunu kanıtlaya kanıtlaya bir hâl olacaktır Tesla.

Niagara Şelalesi’nden elektrik elde edileceğini kanıtladığında, “Niagara Komisyonu” adı altında oluşturulan araştırma ve yatırım enstitüsü, o güne dek hayata geçirilmiş en geniş çaplı projelerden biri oldu. Kokuyu anında alan zamanının -ve elbette ki günümüzün de- devi General Electric, Tesla’nın bağlı bulunduğu Westinghouse firmasıyla hiç vakit kaybetmeden dirsek temasında bulunmaya başladı. Hidrotermik jenaratörler için yatırım anlaşmasıyla birlikte elde edilen gelir, hem Westinghouse’u iflasın eşiğinden kurtardı hem de doymak bilmez General Electric’i ziyadesiyle ihya etti. Daha da önemlisi, Tesla’nın beynindeki ardı arkası kesilmez yaratım şimşeklerinin maliyetini karşılama yolunda çok önemli bir para kaynağı oldu.

Para olmadan ve parasal döngü sağlanmadan bilim ve teknolojinin hiçbir şekilde gelişemeyeceği bir kez daha kanıtlanmış oluyordu… Sanayi devrimiyle birlikte hayatımıza giren ve iliklerimize işleyen bu son derece basit sistemsel gerçeği, evrimsel gelişimden ayrı tutmak elbette ki mümkün değildi; sistem var oldukça da asla mümkün olamayacaktı. Para yönetimini hiçbir zaman becerememiş Tesla’nın hayatının son demlerinde yakasını bir türlü bırakmayacak ve elden ayaktan düşmüş yaşlılığının köşe bucak kaçmasına neden olacak da aynı gerçeklikti aslında: Biliminin hayata geçmesini sağlayan ve onu daimi kılan para, faturasını yine kendi üzerinden kesecek, yaşlı kalbi bu baskıya ve yılların yorgunluğuna daha fazla dayanamayacaktı. 1943’te bir otel odasında 86 yaşında son bulan bu benzersiz yaşamın en büyük hedeflerinden biri de, o çok yaklaştığı yüz yılı devirmek ve son anına kadar bilim yapabilmekti… Sanki o ana kadar insanlığa kazandırılan ve imkânsız lafının bile karşılamayacağı onca başarı yetmezmiş gibi ve onların hiçbir hükmü yokmuş gibi.

Hadi, buluşlarına bakalım biraz… Hazır ölüm sessizliği çökmüşken, başka neler yapmış Tesla’mız, biraz daha eşeleyelim… Sadece alternatif akım bile çok ama çok fazla şey ifade ediyor aslında. Telsizin de, radyonun da, kablosuz veri iletimi ve uzaktan kumanda teknolojisinin de mucidi Tesla’dan başkası değil aslında. Patenlerinin kimlerin elinde olduğunun ve bugün kimlere mal edildiğinin hiçbir önemi yok. 19. Yüzyılın sonunda, teknoloji henüz bir kağnı hızındayken, New York’un en bilindik noktalarından biri olan Madison Square Garden’da konuşlanmış bir sirkte gerçekleştirdiği deneyle, akılları ondan başkası allak bullak edemezdi. Üzerinde radyo anteni bulunan, su tankı içindeki minik bir botu uzaktan kumandayla sağa sola ve öne arkaya hareket ettirerek, izleyen herkes hayretler içinde bıraktı. Yine New York’un başka bir noktası Long Island’a kurulan 62 metrelik bakır ve bronzla kaplı bir kule aracılığıyla da dünyanın ilk telsiz mekaniğini ve radyo jeneratörlerini hayata geçirdi…

Elbette ki bunlarla sınırlı değildi Tesla’nın başardıkları… Colorado eyaletine bağlı Colorado Springs’te bir dağın üzerine kurulan 60 metre uzunluğundaki, zamanının en güçlü radyo vericisi ve etrafına yerleştirdiği hava çekirdekli dev transformatör sayesinde yapay bir şimşek oluşturma düzeneği kurmuş, 40 km. mesafeden duyulabilen, 30 metrelik gök gürültüsü ve şimşeklerle bezemiştir etrafı. Yaşadığı yüzyılda varlığı henüz yeni keşfedilmiş olan gezegenimizin iyonosfer tabakasının elektrik akımı ve radyo frekanslarının iletimini sağlamak gibi bir özelliği olduğunu kanıtlayan yine Tesla olmuş; aynı mantıkla radar, elektrik türbini gibi aygıtları teknolojinin hizmetine sunarak, enerji üretimi ve kontrolü yolunda çok büyük adımlar atılmasını sağlamıştır.

Nöronları çekip çeviren snaps bağlantılarının elektrik iletiminden hiçbir farkı olmadığını daha gözünü açtığını anda kavrayan öyle bir beynin uzayı boş geçmesi ya da dünya dışı hayatlara merak salmaması elbette ki düşünülemezdi. 1899 yılında kendi laboratuarından uzaya gönderdiği ses dalgaları yine tarihteki ilkler arasındaki yerini alacak, uzay boşluğu ve zamanının içindeki sonsuz yolculuklarına başlamış olacaklardı. (Aradan geçen 120 yıllık sürede belki de uzaylılar ilk temas çoktan sağlandı bile; tabii yine Tesla sayesinde.)

Hazır uzaylılar demişken, Tesla’nın şizofreniye yakınsayan, insanlardan ırak mı ırak, yer yer asabiyet bulutlarıyla örülü, elektriği ve kıvılcımlarını aratmayacak denli çabuk parlayan ve cinsellikten bihaber bir düzlemde aseksüelliğe demir atmış kişiliğine de bir bakıverelim isterseniz. Evlenir ya da çocuk mu yapar böyle bir kişilik?.. Ha, söyleyin ağalar beyler; ne yapar böyle bir kişilik?.. Benzerlerinin, türdeşlerinin, muadillerinin yaptığı şeyi yapar elbette. Önce üzerine üzerine gelen ne kadar dört duvar varsa, aralarına sıkıştırır tüm yaşamını; sonra da bilimdir, icrası, araştırması, deneyi püsürüdür, Zeus ne verdiyse girişir var gücüyle ve tüm ömrüyle…

Peki, pek bi’ alıngan, pek bi’ hassas, kolay inanan, çocuksu bir saf mıdır Tesla?.. En azından Edison için öyledir. Hani şu zekâ ve yetenek olarak Tesla’nın yanına bile yaklaşamasa da, en azından hırs ve azim olarak bilim insanı yaftasına layık görülen ve Tesla’nın çağdaşı olan şahsiyet için öyledir. Ve sırf öyle olduğu için de, Tesla’ya yüklü bir para karşılığında yaptırdığı büyük çaplı bir işin bitiminde, vaat ettiği parayı vermeyecek, hatta “Amerikalıların şaka anlayışını daha kavrayamamışsın, çok yazık!” diye alay edecektir Tesla’yla. Hemen düzeltelim; yüzeysel ve doğru akımsal kişiliği ve aklı sıra alay ettiğini sanacaktır Tesla’yla.

Yirminci yüzyılın hemen başında, teknoloji ve uygarlık olarak insanları nasıl bir yüzyılın beklediğini bir kâhin edasıyla açıklamayı ihmal etmez Tesla. Açıklama düzlemi, “Elektro-Adam Nikola Tesla” adını verdiği bir kitapçıktır ve içinde neler yoktur neler: Gezegeni çepeçevre saran telsiz, telefon ve telgraf sistemleri ve ağlarından tutun da, resimli telgraf ve teleksi mümkün kılan projelere, kara-deniz-hava trafiğini yönlendiren kontrol mekanizmalarına, müzik kaydetmeye ve iletmeye yarayan aygıt tasarımlarına kadar, o zamanın şartları için akıl sır ermez daha neler neler!..

Aktıkça işlemesi gibi

Suyun taşı

Ve yaramaz bir ruh gibi

Kabına sığmaz doğası

El ele vermişler sanki

Ne zaman kaldırsalar

Her taşın altında bir Tesla yazısı

Kenan Yaşar
Önceki İçerik15. Akbank Kısa Film Festivali
Sonraki İçerik16. Uluslararası Altın Boğa Kısa Film Yarışması Başvuruları Başladı
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments