Başa ve Hiçe Saran Planların Soluklanma Anı; İki Duruş

0

Kodum mular birikmiş içinde, kendini kor sanan. Her ne haltsalar, içindekiler dinmeyecek. Bilmedin, bilmiyorsun; ne yapmak istediğini. Bir planın yok… Niye şimdi olsun, boşuna bekleme; hiç olmadı ki. Doğruysa, yarım adamsın. Ne doğruysa? Söylenenler… Kim söylemiş ki? Nietzsche. Hadi ya! Koca bir hiç yani… Hiçler niye koca olur? Küçük olsalar, hiç olamayacaklar mı yani? Hiç olmaz olurlar mı; elbette ki olacaklar hiç!

İç geçirdim az önce… Musalla taşı, çeşme ve mezarlık yanı başımda. Benle bir ilgileri yok; geçiyordum sadece. Durmuş olmam da gerek tabii; ki öyle. En az bi’ yarım saat durdum… Belki de bir saat, bilmiyorum. Üç beş fotoğraf da çektim; gönlüm ne verdiyse, ne elverdiyse… Ve üçü bir arada… ve beşibiryerdelerden çok uzakta… Ya gönlünden kopanlar? Onlar da paketin içinde, merak etme!

Yaşamla ölümün iç içeliğini… Yok, ona hiç girmiyorlar… İç içe, yan yana ya da çok uzakta olmaları umurlarında değil. Yaşa ve geber dururken niye umurlarında olsun ki? Kötü şey şu iddia ve diretme. Haklısın. İlk kez hak verdin, önemli bi’ an bu. Öyle değil mi yoksa? Nereden bileyim?! Ne bileyim, desen de olurdu; oldum olası uzatırsın her şeyi. Karpuz muyum ben; olmakla bir işim olsun?! Haklısın; ve etti iki…

Son derece ayrıksılar aslında, yaşamla ölüm? Ayrı ne, ayrıksı ne? Bilmiyorum… Birinin diğerine meyilli olma durumudur belki. Hangisi hangisine meyilli peki? Ölüme meyleden yaşamdır olsa olsa. Meyletmez, sadece gider, derler. Halt etmiş onlar; ölümün geldiği nerede görülmüş durunca?! Gitmek de, kalmak da koca bir zırva! Kocalamalar başladı yine. Başlasın, kime ne zararı var!

Ondan okkalı duruş mu var hem? Ölüme mi döndük yine? Yok, duruyoruz sadece. Duruyor ve anlamaya çalışıyoruz… Ve… Ne ve’si? Ve bekliyoruz, gelecek diye.

Gelmeyecek. Gelmeye niyeti yok çünkü. Gelmesin de zaten. Her türlü pisliğine rağmen seviyoruz yaşamı çünkü. Ve “yaşam, anti ölüm müdür?” gibi zırvalara hiç girmiyoruz. Yaşam yaşamdır ve her yönüyle bir süreçtir. Yaşa ve sev süreci. Bekle ve gör süreci. Bekle, merak et ve sürece bırak kendini süreci…

Bıktım beklemekten; bıktım usandım. Gereği bokuna karışmış, dünyanın en boş işi beklemek; kendisine iş demeye utanıyorum, eylem demeye daha da utanıyorum. Hayatının aşkını bekle, hayatının seksini bekle, hayatının anını ve hatta kendisini bekle, bekle babam bekle…

Geldi mi? Gelmedi, hayır. Gelmez, gelmeyecek de… Ve bu hep böyle devam edecek. Beklemenin adına Zaman konulacak ve o da nur topu kıvamından olgun bir nihiliste dönüştüğünde de, Evren tarafından terk edilip hiçler arasına karışacak. Ne boyutlar harcadı şu evren ve tüm yüzsüzlüğüyle harcamaya da devam ediyor.

Hiç aklından çıkmayan şeyler oldu mu peki? Elbette oldu. Şeyleri bırak, kimseler bile oldu hatta. Zamirini falan boş ver, bizzat insanlar oldu ve unutulamaya da devam ediyorlar. Hiçbir izleri kalmasa da asla unutulmuyorlar; çok ama çok garip bir duygu bu. İnsan bir kere alışmaya görsün, obsesifliği öz benliğini bile sollayıp, etrafında turlar atmaya başlıyor. O garip duygusundan da garip bir yaratık insan. Ve uzun bir süredir tuhaf demekten sakındığımı, hatta nefret ettiğimi anladım tam da şu an. Büzüşmüş korkuların da, imtina etmelerin de canı cehenneme! Sağlam kazıklarınızdan kurtulmuş eşeklerin günüdür bugün!

Kendimi dinlemeyi bıraktığım gün seni sevmeye başlayacağım. Her yönüyle içi boşaltılmış bir seviş olacak kendileri. Seviş âlemine kusmuk sarısı bir altınla kazınacak ve ne kadar temizlenirse temizlensin, izi hep baki kalacak. Bilinçaltı ve akıntısı spermler boşuna teşrif etmediler zira. Kendilerini yamalı bohçalarla huzurumuza getirip, uluorta üzerimize monte eden emekçi galaksilere büyük minnet borçluyuz; sağ olsunlar, var olsunlar.

Hiçbir zaman bir planımın olmadığını söylemek, açıkçası kendime haksızlık olur. Sadece sıkılmaktan gebermedikleri tek bir anları olmadı, o kadar. Zaman hiç de bonkör davranmadı onlara. Onlar da zamanın bu düşmanca tutumunu ve sulu zırtlak saldırganlığına hiçbir anlam veremediler. Yoksa zamanı kızdırmak o kadar kolay olmasa gerek. Hatta bunun imkânsız olduğunu söyleyen boyut gardiyanları bile var, ama kapılarını zapt etmekten şakımaya pek fırsat bulamıyorlar. Herkesin bir işi var ve anlaşılan o ki, lanet evren tekrar sıkışana dek kimseyi rahat bırakmayacak. Ah o güzelim boş oluşlar, boş kalışlar ve boşlukta boş boş salınışlar; neredesiniz?!

Kenan Yaşar
Önceki İçerik“Psychedelic Blues”un deneysel yansıması: Uzayzaman Yolcusu ve yeni EP’si SİNEKDOŞ
Sonraki İçerikTeneke Trampet’in üçüncü albümünün ilk teklisi “CİHANGİR KEDİLERİ”
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments