Tolga Pamir: “Yelkencilikten önce denizcilik kültürü gelişmeli”

Gerçekleştirdiğim projelerin yüzde 90’lik bölümü; hazırlık, antrenman, sponsor arayışları, teknenin teknik donanımının hazırlıkları, ve bunun gibi birçok başlık altında geçiyor.

0

Çocukluk yıllarında yelken sporuna bir yelken kulübüne yazılması sonrası başlayan Tolga Pamir, yıllar sonra keşif duygusunun ağır gelmesiyle yelkenlerini hayallerine doğru sürdü… Tolga Pamir ile yelken sporunu, çocukluktan günümüze bu sporla ilgisini, kitabını ve hakkında merak edilenleri konuştuk.

– Çocukluk yıllarınızda bir yelken kulübü sayesinde yelken sporuna başladınız. Sportif faaliyetlerle çocukların erken yaşta buluşmalarında bu tarz kulüp faaliyetlerinin önemi sizce nedir?

Tolga Pamir: Benim yelken sporuyla buluşmam Tuzla Ankara Mercan Spor Kulübü sayesinde oldu. Yelken kulübünden çok spor kulübü diyebiliriz. Sadece yelken değil basketbol, yüzme, tenis, voleybol branşlarını da içeriyordu. Yaz döneminde faal olduğu için günün farklı saatlerinde, farklı branşları bir bütün olarak işliyorduk. Bu sebeple sadece tek disiplinden de öte takım oyunu ve kültürünü de içerisinde barındırıyordu. Biraz çocukların kendilerini de keşfetmeleri hem fiziksel yatkınlık hem de ruh hali olarak yakın hissettikleri farklı branşları birlikte deneyebilmelerinin çok önemli olduğu görüşündeyim. Her şeyden önce okulların spor branşlarının kulüplerle eş zamanlı çalışması çok önemli. Eğer içlerinde farklı branşlara ait profesyonelleri barındırma imkanları yoksa spor/beden eğitimi derslerinde branşlarında profesyonelleşmiş kulüplerle iş birliklerinin kurulması, ülkenin sporcu havuzuna olduğu kadar bireylerin gelişimine de büyük katkıları olacaktır düşüncesindeyim.

– Yelken kulübü yıllarından kalan unutamadığınız bir anı var mı?

T.P.: Tabii ki çok. Rahmetli Mehmet Hoca ve Ali Reis ile tekne donatmanın, suya çıkmanın, yelken öğrenmenin, tamir etmenin, bakım yapmanın yani sıra denizi tanımayı, sevmeyi, kullanmayı, ona iyi bakmamız gerektiğini de öğrendik. Mesela bir seferinde rüzgar olmadığı için küçük bir yarımadada kamp kurup, topladığımız midyeleri bir teneke içerisinde yaktığımız ateşle pişirip yememizi, o tadı ve grup olarak orada geçirdiğimiz zamanı hafızamdan hiç silemem. Bir sporun keyifli bir aktivite olduğunu da unutmamak gerekiyor sanırım.

– Reklam ajansında çalışırken Vendee Globe yarışını duymanız sonrası hayatınız değişti. İnsanın Fransa’nın batı kıyısından başlayıp Ümit Burnu ve ardından da Avustralya ve Güney Afrika kıyılarında gezintisi coğrafi keşif güzergahlarını anımsatıyor. Sizce Ümit Burnu’nu keşfeden Bartolomeu Dias gibi bu organizasyon içerisinde keşif tutkusunu hissetmek mümkün mü?

T.P.: Benim için Açık Deniz Branşı’nın en tetikleyici motivasyonlarından biri; keşfetme ruhu diyebiliriz. Zaman, enerji, maddi açıdan birçok fedakârlık isteyen bir spor branşı. Gerçekleştirdiğim projelerin yüzde 90’lik bölümü; hazırlık, antrenman, sponsor arayışları, teknenin teknik donanımının hazırlıkları, ve bunun gibi birçok başlık altında geçiyor. Yüzde 10’luk bölümü ise yarışın startından bitişine kadar olan bölüm. Yolculuk sırasında hazırlığınızın ne kadar yeterli olup olmadığını keşfediyorsunuz. Doğanın gücüne karşı direnç gösteriyorsunuz. Her seyir yeni bir macera ve her seferinde bilmediğiniz bir limana ulaşıyorsunuz. Kokusu, coğrafi özellikleri, dili, kültürü, yaşam tarzı yepyeni bir durum. Bu bilmediğim yeni bir limana varma fikri beni çok heyecanlandırıyor. Vendee Globe yarışında ise aynı limandan çıkıp aynı limana varıyorsunuz. Ama insanoğlunun ayak basmaya cesareti olmadığı okyanusları, bu değerli dört burnu aşarak yaşama imkanı sıra dışı bir macera.

– Tutkudan bahsetmişken… Deniz ve yelken tutkunuz sizi Fransa’ya götürdü. Tercihiniz neden Fransa oldu? Fransa’daki yelken ve su sporları faaliyetlerini ve bunlara yaklaşımı nasıl değerlendirirsiniz?

T.P.: Açık Deniz Branşı’nın doğuşu ve merkezi Avrupa. Koloni kurma, yeni pazarlar oluşturma, ticaret ve kâşif ruhunun günümüzdeki bir yansıması diyebiliriz katıldığım yarışlara. Ancak Fransa, Avrupa ülkeleri arasında bu Açık Deniz Branşı’nın en aktif organizasyonlarına ev sahipliği yapan ülke. Vendee Globe’daki sporcuların geçmişlerine baktığınızda geçilen etapların tümü Fransa çıkışlı yarışlar üzerine kurulu. Ben de sanatı, atölyesinden geçerek öğrenmek istedim diyebiliriz.

Öncelikle bir ülkenin spor politikası ve sporun toplum yaşamındaki yeri konuları bence büyük önem taşıyor. Birçok bileşen birlikte çalışıyor; ekonomi, eğitim, turizm, endüstri, bilim… Bir sporcunun spor takvimine göre eğitimin esneklikleri ve yapılandırılması, sınav tarihlerini sporcunun belirlemesinden tutun, bir spor kompleksinin sporcu yetiştirmesi için yerel yönetimler tarafından olanaklandırılması veya sporcu merkezli kurguya hizmet etmesi şeklinde yapılandırılması için yönlendirmelere kadar birçok örnek verebilirim. Daha çok çalışmamız gerektiği kesin.

– Birçok yarışma yeni rotaların yeni keşiflerin olduğu kadar yeni zorlukların da kapısını aralıyor. Beslenme, uyku sorunları ve ekonomik şartlar belki de bu hususta en önemlileridir. Bu durumla başa çıkarken en büyük motivasyonunuz nedir?

T.P.: Hedefime gitmek üzere bu yolculuğa çıkalı neredeyse 20 yıl oldu. Hem doğaya karşı hem de fiziki, dediğiniz gibi birçok zorluğun üstesinden gelmem gerekti. Uzun vadeli bir proje olduğunu biliyordum. Birçok özveri gerektirdiğini yolculuk sırasında daha da iyi anladım. Günümüzde bireylerin artık bu tip uzun vadeli hedefleri kolay kolay gerçekleştirme girişiminde bulunmadıkları düşüncesindeyim. Hedefe giden yolda birçok iniş çıkışla karşılaşmak mümkün. Ama kendinize bir rota çizdiğinizde nereye gitmek istediğinizi bildiğinizde belki bu zorluklar doğal birer etap olarak karşınıza çıkıyor. Her etabı geçtiğinizde motivasyonunuz ve hedefe odaklanmanız güçleniyor. Ne istediğinizi bilmek önemli. Moda olduğu için veya maddi manevi beklentileri hesaplayarak bir hedefi kendinize seçtiğinizde çok ilerleme imkanınız olmayabilir. Ya da motivasyonunuz kolayca kırılabilir. O hedefe giden yol hiç farkında olmadığınız kazançlar veya öğrenimler de getirse bunu sadece yolculuğunuz sırasında özümseme imkanı buluyorsunuz.

– Türkiye’de yelken ve su sporlarına eğilim ve ilgiyi nasıl değerlendirirsiniz?

T.P.: Denize bu kadar sırtı dönük olmamıza rağmen çok güçlü bir endüstri, pahalı bir iş kolu veya zengin bir hobi diyelim. 3 kıyımızdaki bu büyük potansiyeli de halen tam randımanlı olarak kullanmadığımızı görebiliyoruz. Ancak yelken sporunun özgürlük, sıkıntılardan uzaklaşma, denizin enginliğinin ruh haline etkileri, gün geçtikçe çağrısını yenilemeye devam ediyor. Ama deniz tembel işi değil. “Bacak bacak üzerine atıp oturayım” demek üzerine kurulu bir yapısı yok. Yelken indir, kaldır, toparla, temizle demir at topla, yan yat, ıslak, konfor alanının sınırlılığı derseniz aslında pek tembel işi olmadığı anlaşılıyor. Denizde karşılaştığım birçok yelkenli bu tembelliği gösterecek örneklerle dolu. Bence yelkencilikten önce denizcilik kültürünün gelişimine özen göstermek gerek. Kültürün içinde ilgi alanı olabilecek farklı konular çıkacaktır.

– “Kırmızı Mavi Kova” kitabınız 2019 yılında okurlarla buluştu. Dalgalardan, kıyılardan ve denizden biriktirilen anı ve tecrübeler nasıl kağıda aktarıldı? Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

T.P.: Daha çok projelerime başlama kararı ve ilk gerçekleştirdiğim Atlantik aşırı solo yarışının sonuna kadar olan bir bölümünü anlatıyorum kitabımda. İlk ve tek Türk olarak gerçekleştirdiğim bu önemli yarışta dünyanın ilk 500 sporcusu arasına girmek üzere geçtiğim etapları paylaşmak istedim. Belki yarın başkalarının da bu tip hayalleri veya girişimleri olabilir. Denizin kültür tarafından bahsettik. Şarkıları, kitapları, tarihi, festivalleri, belgesellerinin de büyük yeri var. Ben de buna ait bir örnek bırakmak istedim.

– Gelecek adına en büyük hayaliniz nedir?

T.P.: Halen 20 yıl evvel kurduğum hayalin peşinde yol almaya devam ediyorum. Vendee Globe solo dünya turunu tamamlayınca sanırım sahip olabileceğim en büyük hayali gerçekleştirmiş olacağım. Sonrasında yeni hayaller kurmak gerekecek.

– Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?

T.P.: Yelken yapalım, yelkenle büyütelim… Gençlerimizin hayallerine kulak verelim. Denizlerimizi koruyalım, sevelim, sevdirelim. Sahip olduğumuz bu coğrafyaya gıpta ile bakan birçok medeniyet veya toplum olduğuna eminim. Bunu bize en yakışır şekilde korumalı, kullanmalı ve değerini yeni kuşaklara hatırlatmaya devam etmeliyiz.

Uğur Hakan Hacıoğlu
Önceki İçerikPink Floyd konser için bir araya gelecek
Sonraki İçerik“Ha Haa: Bir Puki Müzikali” perdelerini açıyor
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments